Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat

A Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

Osmanlı Türkçesi Sözlüğü ( A Harfi)

Bu yazımızda A harfi ile başlayan bazı Osmanlıca kelimelerin Türkçe karşılıklarına yer verdik. Türk tarihinin büyük bir kısmının Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış olması, günümüzde Osmanlı Türkçesini öğrenmenin önemini göstermekte. Gerek Osmanlı tarihine ilgi duyanlar için, gerekse bilgilerini geliştirmek isteyenler için faydalı olmasını umuyoruz…

Sponsorlu Bağlantılar

Anlamını merak ettiğiniz Osmanlıca kelimeyi  ctrl+f  kombinasyonu ile aratarak kolaylıkla bulabilirsiniz…

ABÂ: Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi.

ÂBÂ VÜ ECDAD: Babalar, dedeler, atalar.

ABD: Kul, köle, mahlûk. Tasavvufta kâmil müslüman.

ABD-İ MEMLUK: Kul, köle.

ABES: Boş, saçma.

ÂB-I HAYAT: Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su.

ÂBİR-İ SEBÎL: Yolda giden yolcu.

ACÂİB VE GARÂİB: Anlaşılmaz ve tuhaf.

ACÂİB-İ DEKÂİK: Anlaşılmaz hileler, ince oyunlar.

A’CEMÎ: Arap olmayan.

ACÎB: Şaşılacak ve hayret edilecek şey.

ACÛZ: Âcizler, beceriksizler, yaşlı kadın.

ACZ-I BEŞERÎ: İnsanın acizliği, güçsüzlüğü.

ACZ-I KÜLLÎ: Tam güçsüzlük.

A’DÂ: 1. Adüvv’ün çoğulu. Düşmanlar. 2. Pek zâlim, pek gaddar.

A’DÂD: Adedin çoğulu. Sayılar.

ÂDÂT-I CARİYE: Kullanılan âdetler, yaşayan sosyal kurallar.

ADÂVET: Düşmanlık, husumet.

ADEM: Yokluk.

ADEM-İ KÜLLÎ: Tam yokluk.

ADEM-İ MÜSÂVÂT: Eşitsizlik.

ADEMÎ: Yokluğa ait.

ÂDET-İ CÂHİLİYYE: İslâm’dan önceki putperestlik ve müşriklik devrine ait âdet.

ÂDETULLAH: Allah’ın kâinatta câri olan usûl ve kanunu, sünneti.

ÂDİL: Adalet sahibi, doğru adaletli.

ADÎL: Benzer, eş, akran.

ADL: Adalet, çok adaletli.

ÂFÂK: Ufukun çoğulu. Ufuk, yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak daire. Âfak, ufuklar, dış âlemler.

ÂFÂKÎ: Havâî, herhangi bir dayanağı olmayan şey. Mekke’ye mikat sınırları dışından gelenler.

ÂFÂT: Âfetin çoğulu, musibetler, büyük felaketler.

ÂFÎF: İffetli, namuslu, terbiyeli, haramdan sakınan, nezih.

AFV Ü GUFRÂN: Bağışlama ve yarlığama.

AFV: Affetme, suçu bağışlama.

ÂGÂH: Uyanık, basiretli haberdar.

AĞNAM: Ganemin çoğulu. Davarlar, koyunlar, keçiler.

AĞNİYÂ: Ganînin çoğulu. Zenginler.

AĞRAZ: Maksatlar, arzular, amaçlar.

AĞRAZ-I DÜNYEVİYYE: Dünyevî maksatlar, dünyevî niyetler, amaçlar.

AĞRÂZ-I FÂSİDE: Bozuk maksatlar, bozguncu niyetler.

AĞRAZ-I NEFSÂNİYYE: Nefsanî maksatlar, nefsî arzular.

AĞRAZ-I ŞAHSİYYE: Şahsî maksatlar, ferdî niyetler.

ÂĞÛŞ: Kucak, sığınılacak yer.

AĞYÂR: Başkaları, düşmanlar, yabancılar.

ÂHAD HABER: Bir kişi tarafından rivayet edilen hadis veya rivayetler.

ÂHÂD: Ehad’in çoğulu. Birler, birden dokuza kadar olan sayılar.

ÂHAR: Başkası, diğeri, yabancı.

AHBÂR: Haberin çoğulu. Haberler.

AHBÂR-I SADIKA: Doğru haberler.

AHD U EMÂN: And ve emniyet, korkusuzluk, güvenlik.

AHD U MÎSÂK: Yemin ve anlaşma, kesin söz.

AHD: 1. Söz verme. 2. Yemin, and. 3. Devir, zaman, gün.

AHD-İ HARİCÎ: Daha önceden ismi bilinen kişilere veya şeylere işaret eden Lâm-ı tarif.

ÂHENG: Uygunluk ve düzen.

AHFÂ: Çok gizli, en gizli.

AHFÂD: "Hafîd"in çoğulu. Torunlar.

AHİD: (Bak: AHD).

ÂHİR ZAMAN PEYGAMBERİ: Son zaman Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.).

ÂHİR ZAMAN: Son zaman, dünyamızın son çağı.

AHİZ: (Bak: AHZ) .

AHKÂM: Hükümler, kanunlar.

AHKÂM-I AMELİYYE: Tatbikata ait hükümler, uygulanan kurallar.

AHKÂM-I EZELİYYE: Ezelî hükümler, başlangıcı bilinmeyen hükümler.

AHKÂM-I FER’İYYE: Asla ait olmayan, ikinci derecedeki hükümler.

AHKÂM-I ULUHİYYET: Allahlık hükümleri, ilâhlık hükümleri.

AHKÂM-I UMÛMİYYE: Umûmî hükümler.

AHKEMU’L-HÂKİMİN: Hükümdarların hükümdarı, hâkimlerin hâkimi olan Allah.

AHLÂK-I ZEMÎME: Kötü huylar, çirkin davranışlar.

AHLÂM: "Hulm"ün çoğulu, karışık rüyalar.

AHRÂR: Hürler, esir ve köle olmayanlar.

AHSEN: "Husn"den. En güzel, pek güzel, daha güzel.

AHSEN-İ TAKVÎM: En güzel ve en iyi kıvamda en güzel biçimde.

AHSENÜ’L-KASAS: 1. Kıssaların, hikâyelerin en güzeli. 2. Yusuf Sûresi.

AHZ: 1. Alma, tutma, kabzetme, 2. Kabul etme. 3. Tessellüm. 4. Sorgulama.

AKABE: 1. Sarp ve çıkılması zor yokuş, bâdire. 2. Tehlike. 3. Tehlikeli geçit. 4. Bugün Ürdün sınırları içinde bulunan bir şehir.

AKÂİD: Akîdeler, inançlar, dinin itikadî hükümleri.

AKAR: Gelir, gelir getiren gayr-ı menkuller.

AKD: 1. Anlaşma, sözleşme. 2. Bağlama, düğümleme.

ÂKIBET: Nihayet, sonuç.

ÂKIDEYN: Anlaşma veya sözleşme.

ÂKIL BÂLİĞ: Ergenlik, olgunluk çağına gelen.

ÂKILÂNE: Akıllıca.

AKÎDE: İtikad, iman.

ÂKİF: 1. İbadette devamlı olan kimse. 2. Sebat eden.

AKİKA: Yeni doğan çocuk için Allah’a şükür maksadıyla kesilen kurban.

AKÎM: 1. Beyhude, boş yere. 2. Kısır erkek veya kadın.

AKL-I SELÎM: Doğru düşünen, doğru anlayan, doğru karar veren akıl.

AKLÎ: Akla ait, akla uygun.

AKRÂN: Birbirine benzeyenler, em-sâl, yaşıt, denk.

AKRİBA: Akraba, aralarında soy veya sihriyetçe yakınlık olanlar.

AKSÂ: En uzak, en son.

AKSÜ’L-AMEL: Tepki, istenilen şeyin zıddının hâsıl olması.

AKTAR: Baharatçı.

AKTÂR: Kuturlar, çaplar, dairenin merkezinden geçen hatlar, bölgeler, taraflar. Her taraf.

AKVÂ ve AHZAR: Daha kuvvetli ve daha açık.

AKVÂ: Daha kuvvetli, en kuvvetli.

AKVÂL: Kavlin çoğulu. Kaviller, sözler.

AKVÂM: Kavimler, milletler.

AKVÂM-I SÂİRE: Diğer kavimler.

A’LÂ: En yüce.

ALADDERECÂT: Derecelere göre.

ALÂK SÛRESİ: Kur’ân-ı Kerim’in 96. sûresi.

ALAKA: Alakdan yapışkan sıvı, embriyo.

ÂLÂM: Elemler, kederler, acılar.

ALÂMET: İşaret, nişan.

ALÂMET-İ FARİKA: Bir şeyi diğerinden ayırıcı işaret. Belirgin özellik.

ÂLÂT: Âletler, vasıtalar.

ÂLÂT-I CİSMANİYYE: Maddî âletler.

A’LÂ-YI İLLİYYÎN: Cennette en yüksek derece, olgun kişilerin Allah katındaki dereceleri.

ALE’L-HUSÛS: Hususiyetle, özellikle.

ALE’L-USÛL: Usûl üzere. Usûle göre, usulen.

ÂLEM: Kâinat, dünya.

ALEMDÂR: Bayraktar, sancaktar.

ÂLEM-İ CİSMANİYYE: Maddî âlem, kâinat, dünya.

ÂLEM-İ EŞBÂH: "Şebah"tan: 1. Cisimler âlemi, varlıklar âlemi. 2. Hayaller âlemi."Şibh ve şebih"den: Misaller âlemi.

ÂLEM-İ KABİR: Kabir âlemi.

ALESSEVİYYE: Aynı seviyede, eşit olarak.

ÂL-İ FİRAVUN: Firavun ailesi. Firavun soyu.

ÂLİŞÂN: Şan ve şerefi yüksek olan.

ALİYYU’L-A’LÂ: Pek iyi. Fevkalâ-de.

ALLAH BES BÂKÎ HEVES: Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.

ALLÂME: Bilginlerin en bilgilisi.

ALLÂMÜ’L-GUYÛB: Esmâ-i Hüs-nâ’dan biri, bütün gizlileri bilen Allah.

ÂMÂ: Kör.

AMDEN: Kasten, bile bile, isteyerek.

AMELDE İ’TİDÂL: Amelde aşırılıktan uzak, dengeli.

AMEL-İ SALİH: Allah’ın rızasına uygun olan her iş.

AMELİKA: Eskiden Sîna yarımadasında yaşamış olan bir kavim.

AMÎK: Derin. Bahr-i amîk: Derin deniz. Fikr-i amîk: Derin düşünce.

ÂMİL: 1. Sebep. 2. İş yapan. 3. Zekat toplayan memur.

ÂMM: Umumî, genel.

AMR: Bir erkek ismi.

AMÛD: Direkler, sütunlar.

ANÂSIR-I MUHTELİFE: Çeşitli unsurlar.

ANKA-YI MUĞRİB: İsmi var, cismi yok. Ankâ kuşu.

ANVETEN: Cebren, kahren, zorla, sıkıntı ile.

ANYEDİN: Elden.

ÂRÂBÎ: Bedevî. Çölde yaşayan köylü.

A’RÂF: Cennetle cehennem arasında bulunan bir yer.

ARAFAT: Mekke’ye 12 mil yani takriben 20 km. uzaktaki bir yer. Hacca gidenler Zilhicce’nin 9. günü buraya gelerek bir müddet vakfe yaparlar.

ARASAT: Mahşer yeri, haşir ve neşir meydanı.

ARAZ: 1. İşaret, alâmet. 2. Tesadüf. 3. Kaza, felaket. 4. Kendi kendine vücut bulmayıp başka bir cevherle meydana gelen hal ve keyfiyet.

AREFE: Kurban bayramından bir önceki gün.

ARIZÎ: Sonradan hasıl olan şey. Geçici.

ÂRÎ: Temiz, hür, uzak.

ÂRİF: Anlayışlı, bilgili.

ARŞ: 1. Taht. 2. Dokuzuncu gök. 3. Çardak. 4. Cenab-ı Hakk’ın kudret ve azametinin tecelli ettiği yer.

ARZ: yeryüzü, dünya, genişlik.

ARZ-I MUKADDES: Kutsal ülke. Kudüs, Filistin.

ASÂ: Değnek, sopa, baston.

ASABÂT: 1. Baba tarafından olan akrabalar. 2. Şer’an miras alamayan akrabalar.

ASABE: Baba tarafından akraba olanlar.

ASAHH-I RİVÂYET: En doğru olan rivayet.

ÂSÂR: Eserler.

ÂSÂR-I ATÎKA: Eski eserler.

ASÂ-YI MÛSÂ: Hz. Musa’nın sopası.

ASGARİ: En az, en küçük.

ASHAB: Hz. Peygamber’i mümin olarak gören ve o iman üzere ölen kimseler.

ASHÂB-I KEHF: Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.

ASHAB-I MEŞ’EME: Uğursuz, şerli kişiler, kötüler.

ASHAB-I MEYMENE: Uğurlu kişiler, iyi kimseler.

ASHAB-I YEMİN: Uğurlu, meymenetli kimseler.

ÂSIF: Şiddetli rüzgar, fırtına.

ÂSİ: İsyan eden.

ÂSİM: Günah işleyen, günahkâr.

ASNÂM: "Sanem"in çoğulu. Putlar.

ASR: 1. İkindi namazı. 2. İkindi vakti. 3. Yüzyıl, çağ.

AŞR: Kur’ân-ı Kerim’den on âyet miktarı okunan kısım.

ATÂ: İhsan, lütuf, bağışlama.

ATALET: Tembellik, hareketsizlik.

ATF-I BEYAN: Kapalı bir sözü, açıklayan cümle.

ATIF (ATF): 1. Eğme, meyletme, 2. Bağlama.

ÂTİH: Bunak.

ATİYYE: Hediyye, ihsan, bahşiş.

ATTAR: (Bak: AKTAR) .

AVÂLÎ: Yüceler, büyükler. Medine etrafındaki semtler.

AVAM: 1. Halk. 2. Soylu veya bilgin olmayanlar.

AVÂMİL: 1. Âmiller, sebepler. 2. Arap nahvine ait ve bu isimdeki kitap.

A’YÂN: 1. İleri gelenler. 2 Gözdeler.

A’YÂN-I SABİTE: Allah’ın ilminde varlıkların değişmez suretleri, öz mahiyetleri.

ÂYÂT: Âyetler.

ÂYÂT-I BEYYİNAT: Açık seçik âyetler.

ÂYÂT-I TEKVİNİYYE VE TEŞRİİYYE: Yaratılışa ve şeriata ait âyetler.

AYIN: Arap alfabesinin 21. harfi. Ebced hesabında sayı değeri 70’dir.

ÂYİN: 1. Tören, âdet. 2. Dinî bazı gösteriler. Mevlevî âyini gibi.

AYN: 1. Göz, 2. Pınar. 3. Eşyanın hakikatı.

AYNE’L-YAKÎN: Müşahede ve keşif ile hâsıl olan ilim.

A’ZÂ: Uzuvlar, organlar, üyeler.

AZÂB: 1. Büyük sıkıntı, şiddetli elem. 2. Dünyada işlenen günahlara karşı ahirette çekilecek ceza.

AZÂB-I NÂR: Cehennem azabı.

ÂZÂDE: Serbest, hür, kayıtlardan kurtulmuş.

AZ’AF-I MUZÂAF: Kat, kat, pekçok.

AZAMET: Büyüklük, kibirlilik.

AZDÂD (EZDÂD): Zıd olan şeyler.

AZHAR: En açık: .

AZÎMÜ’Ş-ŞÂN: Şânı büyük.

AZÎZ: 1. Allah’ın isimlerinden biri. Değerli. 2. Ermiş, velî.

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT