Kategoriler
Atatürk Soru / Cevap

Atatürk Bize Neler Kazandırdı?

Atatürk’ün Kazandırdığı Değerler

Atatürk bilindiği gibi türk milletine birçok kazanımlar bırakmıştır. Kazandırdığı değerlerde temel amacı türk milletinin uygar topluluklar seviyesine ulaşmasını amaçlamıştır. Burada yapılan inkılapları tek tek saymayacağım ama yapılan yeniliklerden sonra topluma bırakılan kazanımlara ait bilgiler vermeye çalışacağım.

Sponsorlu Bağlantılar

Atatürk’ün kazandırdığı değerler konusu araştırılırken, devlet, toplum ve kişi yaşamına yansıyan bütün alanlarda, hayret verici bir yaygınlık ve büyüklükle karşılaşılmaktadır.

Atatürk’ün Türk tarihi içerisindeki yeri ve Atatürkçülüğün Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve Türk milletinin düşünce ve davranışları üzerindeki etkisi her geçen gün daha belirgin olarak ortaya çıkmakta, bu katkının ve etkinin büyüklüğü çok zaman olayın içerisinde yaşayanların değerlendirmelerini aşmaktadır. Geçen zaman, Atatürk’ün dünya politik akışı üzerindeki yeri ve değerini de daha belirginleştirmekte, büyüklüğü önce hissedilmeye sonra anlaşılmaya başlanmaktadır.

Atatürk’ün kazandırdığı değerlerle ilgili geniş bir liste çıkarmak yerine, temel konularda kazanılan değerlerin araştırılması, bunların incelenmesi daha yararlı ve tutarlı bir yaklaşım olabilir. Bu temel konular, millî bir devlet kurulması ve bu devletin çağdaşlaşması etrafında kümelenmektedir.

Atatürk’ün kazandırdığı değerlerin sayılmasının ve tasnifinin dahi güçlükleri vardır. Çünkü hiçbir düşüncesi ve atılımı kendi sınırları içerisinde kalmayan, düşünce ve uygulamaları diğer konu ve olaylar üzerinde de etki alanı yaratan bir önderle ve bu önderin öncülük ettiği olaylar dizisi, evrensel düşünceler bütünü ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Atatürk’ün kazandırdığı değerler Atatürk ilke ve inkılâplarından ibaret değildir. Atatürk inkılâpları Atatürk’ün kazandırdığı değerlerin vazgeçilmez bir bölümü, Atatürk ilkeleri ise kazanılan değerlerin ve aynı zamanda Atatürkçülükten beklentilerimizin vazgeçilmez yol göstericileridir.

İşte Atatürk’ün kazandırdığı en büyük değerler….

Bağımsız Türkiye Devleti

Yıkılması ve dağılması önlenemeyen imparatorluktan sonra millî devletin kurulması işinde ilk aşama, hudutları belirlenen coğrafyaya ulaşılması, bu coğrafya üzerinde bağımsızlığın ve millî şuurun (ulusal bilinç) doğmasının sağlanmasıydı. Kurulan millî devlet ve onun bağımsızlığı Atatürk’ün kazandırdığı temel değerlerdir.

Bağımsızlık, diğer atılımların ortamını hazırlayan, vazgeçilmezliği olan bir amaç, güvenli hudutlarla birlikte ulaşılması gereken ilk hedefti. İstiklâl Harbi adını bu amaçtan, bağımsızlıktan almıştır.

Millî devletin coğrafyasına ulaşılması ve bu coğrafya üzerinde bağımsızlığın gerçekleştirilebilmesi için, on yıl devam eden harplerden çıkmış bir millet tekrar dört yıla yakın çeşitli cephelerde, sayısı belirsiz devletle savaşmak veya en azından bir kısmı ile çarpışırken diğer bir bölümü ile her alanda kıyasıya bir mücadele içerisinde bulunmak zorunda kalmıştır. Bu devletler, Atatürk’ün deyimi ile “örneği görülmemiş bir galibiyetin temsilcileriydi”. Birinci Dünya Harbi’nde muharebe meydanlarında yenilmediği halde, harbi ve harple birlikte yurdunu kaybetme tehdidi altında olan umudunu yitirmiş bir toplum ve dağılmış bir ordu ile, sınırları ve hasımlarının sayısı belirsiz bir ülkede, iç ve dış birçok güç odağının karşı koyacağı bağımsız millî devlet kurma hedefini gerçekleştirmek için hareket edilmiştir. Millî devlet, millet gerçeğine ve millî birliğe dayanır. Atatürk’ün kurduğu millî devlette de, millî devletin vazgeçilmez gereği olan millî şuur (ulusal bilinç) yaratılmış, etkili kılınmış ve tam bağımsızlığa ulaşılmıştır.

Türk İstiklâl Harbi’nde en güç durumlarda dahi bağımsızlıktan ödün verilmemiştir. Atatürk tam bağımsızlığı bir “vazife” olarak belirtir ve “siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri hususların7’ bütününde tam bağımsızlığı ve tam serbestliği öngörür. İstiklâl Harbi sonucunda bütün unsurları ile bağımsızlığa ulaşılmış, kendi irademiz ve kendi ölçülerimiz içerisinde çağdaşlaşmanın ortamı yaratılmıştı.

Bağımsız millî devlet, Atatürk’ün kazandırdığı ilk büyük değerimizdir. Bu değere Lozan’da siyasî sonuca bağlanan İstiklâl Harbi ile ulaşılmıştır. Diğer bütün değerler için de gerekli zemini hazırlayan temel olay İstiklâl Harbidir.

İstiklâl Harbi’nin askerî harekât bölümünü İzmir’de noktalayan Atatürk “asıl isimiz şimdi başlıyor” demiştir. Bu çok önemli bir tespittir. Bu tespit değerlendirilmeden, bu tespit dikkate alınmadan Atatürkçülüğe girilemez.

Çağın ve çağdaşlaşmanın ilk gereği olan bağımsız millî devletin kurulmasından sonra, diğer çağdaşlaşma atılımları için ortam hazırlanmış oluyordu. Çağdaşlaşmak için gerekli olan ve gerçekleştirilen atılımlar Atatürk’ün kazandırdığı diğer değerlerdir.

Millete Egemenliği Verdi

Coğrafyası belirlenmiş bağımsız devlet, vatandaşı için özgür bir ortam sağlamadan çağdaşlaşma yolunu açamazdı. Özgürlüğe ancak millî egemenliğin gerçekleştirilmesiyle ulaşılabileceğini, millî egemenliğin temel ürününün özgürlük olduğunu belirleyen Atatürk, hareketin başlangıcında 22 Mayıs 1919 tarihli raporda-, Amasya Tamimi’nde, Erzurum Kongresi’nde millî egemenlik amacını ortaya koymaya başlamıştır.

O tarihte mevcut iç siyasî yapıya en çağdaş seçenek (alternatif) millî egemenlikti. Atatürk’ün iç politik durumdaki ilk işini iktidar seçeneğini açıklaması ve bu seçeneğin gerçekleştirilerek güçlendirilmesi oluşturuyordu. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak ve her kararını onun düşünce ortamında geliştirerek, mevcut siyasî iktidara padişaha ve onun hâkim olduğu çevreye millî egemenlik seçeneği ile karşı koyabilmiştir. Şüphesiz demokrasiyi savunan fakat buna rağmen sarayın, totaliter sistemin yanında yer alan batılıların, millî egemenliği seçen Anadolu karşısındaki durumları, savundukları değerlerle, batı ölçüleri ile çelişiyor, kendileri ile ters düşmüş oluyorlardı. Atatürk’ün millî egemenlik alternatifini seçmesi bugün normal görünebilir. Olayı kendi tarihî atmosferi içerisinde düşünmek gerekir. Krallar, padişahlar, komünizm, nazizm, faşizm gibi kişi, aile, zümre veya sınıf hareketlerinin hâkim olduğu bir dünya ortamında millî egemenlik ilke olarak seçilmiştir. Seçimi değerli kılan bir diğer husus, cazip görünen, moda olan, seçimi kolay olan, kişinin gururunu okşayan totaliter seçenekler arasından bu kolaylıkları taşımayan millî egemenliğin seçilmiş olması ve harp şartlarında, inkılâp şartlarında uygulanmak zorunda kalınacağının bilinmesidir.

Atatürk iktidarın kaynağını iktidarın dayandığı tabanı değiştirmiştir. İktidarı bir aileden almış ve bütün millete devretmiştir. Bu özelliği ile diğer siyasî ihtilâl niteliğindeki iktidar değişikliği olaylarından daha farklı, daha büyüktür. Fransız İhtilâli egemenliğin millete devrini amaçlamışsa da, sınıf hareketi özelliğinden kurtulup egemenliğin millete devri amacına birçok dar boğazdan geçtikten sonra ulaşabilmiştir. Rus İhtilâli iktidarı bir oligarşiye, bir partili kadrosuna devretmiştir. Atatürkçülük ise iktidarı genişleten, iktidar tabanını milletin bütününe yaygınlaştıran bir harekettir.

Millî egemenlik çağdaş yönetimin temel seçeneği olarak Atatürk tarafından bize kazandırılmış bağımsız millî devletten sonraki diğer büyük bir değerdir. Millî egemenlik özgürlük ilkesinin kaynağını oluşturacaktı.

Bağımsızlık için güvenli sınırlara dayanan millî devlet, özgürlük için millî egemenlik gerekliydi.

Millî egemenliğe dayalı özgürlük, aynı zamanda toplum ve kişilerin gelişmesinin ortamını oluşturduğu için önem taşıyordu. Kapalı sistemler, özgür düşünceye getirdikleri kısıtlamalarla düşünceyi ve düşünce ile birlikte kişinin ve toplumun gelişmesini sınırlamakta ve kısıtlamaktadırlar.

Lâik Zihniyeti ve Kazandırdıkları

Bağımsız millî devlet, özgürlük ve millî egemenlikten sonra, özgürlüğün gereğine uygun bir zihniyet değişikliğinin sağlanması şüphesiz vazgeçilmez bir adımdı. Akılcılığa dayanan açık düşünce ortamı gerçekleştirilmeden çağın ve gelecek çağların gerekleri yerine getirilemeyecekti. Bu da herşeyden önce ve her alanda lâik bir anlayış ve lâik bir uygulama ile mümkün olabilecekti.

Batının Rönesansını nasıl Reformundan ayırmak mümkün değilse, Türk çağdaşlaşmasında da yenileşmeyi lâik toplum yaratılmasından ayrı düşünemeyiz. Atatürk’ün kazandırdığı ve Atatürkçülükle sahip olduğumuz değerlerin en önemlilerinden birisi, çağın ve gelecek çağların ihtiyaçlarına uygun ortamın yaratılabilmesi için gerekli olan lâik özellikli zihniyet yapısının gerçekleştirilmesiydi.

Atatürkçülük İlkesi

Atatürk’ün milletimize kazandırdığı değerlerin en önemlilerinden bir diğeri, bağımsız millî devleti, millî egemenliği, lâik zihniyeti ve bunlarla birlikte diğer inkılâplarını ilkeleri yönünde bütünleştiren, güvence altına alan, kendi potasında sistemleştiren Atatürkçülüktür.

Kazanılan değerlere sağlam ilkelerle ulaşılabilmiş ilkeler yönünde ve onlara dayanarak inkılâplar gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılık birer ilke olarak diğer bütün inkılâp ve çağdaşlaşma uygulamalarını yönlendiren düşünce bütününün unsurlarıdır.

Kazanılan üç büyük değer olan, bağımsız millî devleti, millî egemenliğe dayanan özgürlüğü ve lâik zihniyeti gerçekleştirmek ve güçlendirmek için ilkelere bağlı kalarak bütün alanlarda inkılâp hareketlerine girişilmiştir.

İnkılâplar, kazanılan değerlerin gereği olan, akla ve bilime dayalı büyük uygulamalardır. Sosyal, ekonomik ve politik alanlara yayılmış, hukuk ve eğitim konularında yoğunlaşmışlardır.

Açıklanan ilkeler, inkılâplar ve oluşturulan kurumlar birer dogma değildir. Başka dogmalara da bağımlılıkları yoktur.

Atatürkçü düşünce sisteminde yalnız aklın, bilimin ve şartların verdiği doğrultu önem taşır. Akla ve bilime açık düşünce ortamı ve buna uygun Atatürk dönemi uygulamaları Türk çağdaşlaşmasının yolunu belirler. Türkiye Cumhuriyeti Atatürkçü düşünce sistemine bağlı olarak kurulmuştur.

Bütün diğer düşünce ve uygulamalara yön veren düşünce sisteminin veya ideolojinin seçimindeki hatanın etkisini gidermek çok zordur. Yanlış bir ideoloji seçilmişse bunun kayıplarının giderilmesi uzun zaman gerektirir. Almanların ve İtalyanların nazizm ve faşizmi temel düşünce olarak benimsemelerinin kayıpları konu ile ilgili çarpıcı bir örnek olabilir. Yanlış bir ideoloji seçimi, hareket noktasında, uygulama yönteminde, uygulamada ve amaçların belirlenmesinin tamamında yanlış seçim demektir.

20 nci asırda geniş şekilde uygulama alanı bulmuş birçok düşünce sistemi, yönetim türü, henüz bir asır geçmeden çağdaş özellik taşımadığı ve çağa uyum sağlayamadığı, çağı ile bağdaşmadığı için değişmek durumunda kalmışlardır. Yarım asırdaki gelişmeler karşısında yenik düşmüşlerdir. Bünyeleri kendi kendilerini yenilemeye uygun olmadığı için bu gücü gösterememişlerdir.

Atatürkçülük ise her çağda çağdaş özellik gösterebiliyor. Düşünce sistemleri arayışları içerisinde olma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Bu sebeple Atatürk’ün kazandırdığı en büyük değerlerden birisi Atatürkçü düşünce sistemidir, Atatürkçülüktür diyoruz.

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT