Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat

Dünyadan Jüpiter Gezegenini Görebilir Miyiz ?

Jüpiter Nedir ?

Jüpiter güneş sisteminde bulunan,güneşin etrafında dönen en büyük gezegendir. Güneş sistemindeki en büyük gök cismi olan Jüpiter  Güneşe olan uzaklığı 5 . sıradadır.Jüpiter kütlesi Dünya nın kütlesinden 318 kat,Dünya’nın hacminden ise 1500 kat daha fazladır.16 tane uydusu vardır.

Sponsorlu Bağlantılar

Dünyadan Jüpiter Gezegeni Görülür Mü ?

20 eylülü 21 eylüle bağlayan gecede Jüpiter güneş ile dünya arasından geçti ve gece bir nokta gibi görüldü.Jüpiterin Dünya ile bir sonra ki yakınlaşması 2022 yılında gerçekleşecek.

Sponsorlu Bağlantılar

“Dünyadan Jüpiter Gezegenini Görebilir Miyiz ?” için 10 yanıt

Güneş Sistemi

İçinde yaşadığımız Evren’i tanıma çabamız, binlerce yıldan bu yana sürüyor. Günümüzde, en modern teleskoplar sayesinde, Evren’in en uzak köşelerini, milyarlarca ışık yılı ötedeki gökadaları görebiliyoruz. Oysa, Evren’de küçücük bir nokta gibi kalan, içinde yaşadığımız Güneş Sistemi’miz hâlâ gizemlerle dolu.

Uzay Çağı’nın başlangıcından bu yana yapılan çalışmaların büyük bölümü, Güneş Sistemi’ni keşfetmek içindi. Bugün, gerek bu çalışmalara gerekse çevremizdeki başka olası gezegen sistemlerine bakarak Güneş Sistemi’mizin oluşum öyküsünü anlatabiliyoruz.

Güneş Sistemi’nin bir bulutsudan oluştuğu düşüncesini, aynı zamanda bir fizikçi de olan Prusyalı filozof, Immanuel Kant ortaya attı. Kant, ilkel Evren’in ince bir gazla dolu olduğunu canlandırdı düşüncesinde. Başlangıçta homojen dağılmış bu gazda, doğal olarak zamanla bir takım kararsızlıklar ortaya çıkmalıydı. Bu kütleçekimsel kararsızlıklar, kütlelerin birbirini çekmesine, dolayısıyla da gazın belli bölgelerde topaklaşmaya başlamasına yol açacaktı. Peki, bu topaklar neden disk biçimini alıyordu?

Kant, bunu da çözdü. Başlangıçta çok yavaş dönmekte olan gaz topakları, sıkıştıkça hızlanıyordu. Bu, çok temel bir fizik ilkesine, “Momentumun Korunumu İlkesi” ne dayanır. Bu ilke, genellikle bir buz patencisi örneğiyle açıklanır: Kolları açık, kendi çevresinde dönen buz patencisi, kollarını kapadığında hızlanır.

Benzer olarak, kütleçekiminin etkisiyle sıkışmaya başlayan gazlar da giderek hızlanır. Dönmenin etkisi gaz topağının incelerek bir disk biçimini almasını sağlar. İşte, bu disklerden birisi Güneş Sistemi’mizi oluşturmuştur.

Kant’ın bu düşüncesi, daha sonra birçok gökbilimci tarafından kabul gördü; ancak, herhangi bir yıldızın çevresinde böyle bir oluşum gözlenemediği için, 1980’lere değin bu düşünce, bir varsayım olarak kaldı, kanıtlanamadı. Sonra, gökbilimciler, T Boğa türü yıldızların, yaklaşık üçte birinin, normalin çok üzerinde kızılötesi ışınım yaydığını keşfettiler.

Yıldızın etrafındaki toz bulutu, yıldızın yaydığı kısa dalgaboylu ışınımı soğuruyor; sonra daha uzun dalga boyunda, yani kızılötesi ve radyo dalga boylarında ışınım yayıyordu.

Birkaç yıl sonra, gökbilimciler bazı yıldız oluşum bölgelerine radyo teleskoplarla baktıklarında yıldızların etrafındaki karanlık, toz içeren diskleri doğrudan görebildiler. Hubble Uzay Teleskopu’nun keskin gözleriyle yapılan gözlemlerde, 1600 ışık yılı uzaklıktaki Orion Bulutsusu’ndaki yıldız oluşum bölgeleri incelendi. Böylece, genç yıldızların etrafındaki gaz ve toz diskleri ilk kez görünür dalgaboyunda görüntülenmiş oldu.

Güneş Bulutsusu

Güneş Sistemi’ni oluşturan madde, çok büyük oranda, 12-16 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama’nın ürünü olan hidrojen ve helyumdan meydana gelmişti. Bugün, Evren’e baktığımızda, bazı elementlerin çok, bazılarınınsa pek az miktarlarda bulunduğunu görüyoruz. En yaygın element hidrojen, tüm gökadaların ve yıldızların dörtte üçünü oluşturuyor. İkinci baskın element olan helyumla birlikte hidrojen, Evren’deki maddenin % 98’ini oluşturuyor. Öteki tüm elementlerse sadece % 2 oranında bulunuyorlar.

Bugün, Güneş Sistemi’ni oluşturan bulutsudan geriye pek birşey kalmadı. Bu maddenin bir bölümü gezegenleri, asteroidleri ya da kuyrukluyıldızları oluşturdu. Kalanını, ya Güneş yuttu ya da Güneş ışınlarının yarattığı basınçla yıldızlararası ortama itildi. Ancak, bulutsudan kalan maddenin korunduğu çok iyi yerler var: Kuyrukluyıldızlar.

Bu gökcisimleri, küçük olmaları ve çoğu zaman Güneş’ten çok uzakta yeralmaları sayesinde, oluştukları andaki maddeyi bozulmamış halde saklıyorlar. Henüz, bir kuyrukluyıldızı doğrudan inceleme fırsatı olamadı; ancak, onlardan kopup gelen bazı parçalar laboratuvarlarda incelenebiliyor.

Gezegenleri, göktaşlarını ve kuyrukluyıldızları oluşturan diskten artakalan parçacıkların bir bölümü, atmosferin üst katmanlarından özel uçaklarla toplanabiliyor. Bir elektron mikroskobuyla incelendiklerinde, bu parçacıkların bazı minerallerden ve organik bileşiklerden oluştukları görülüyor. Kozmik toz parçalarının çoğu hemen hemen aynı büyüklükte, 0,1 mikron çapındadır. Bu toz parçaları, 4,5 milyar yıl önce, Güneş Sistemi’ni oluşturan bulutsudan arta kalmıştır.

Gezegenler oluşmadan önce, Güneş’i çevreleyen disk, merkeze, yani Güneş’e yakın yerlerde çok sıcak; kenarlardaysa çok soğuktu. Çünkü, Güneş’in güçlü ışınımı, bulutsunun ona yakın katmanlarının çok ısınmasına yol açıyordu. Bunun yanı sıra, Güneş’in kütleçekimi sayesinde, diskin merkezine yakın katmanları, daha yoğun ve kalındı.

Bu bölgelerdeki sıcaklık, gezegenlerin oluşumu sırasında, suyun buz halinde katılaşmasını engelliyordu. Burada yoğunlaşan maddenin çoğu, silikatlardan ve öteki ağır minerallerden oluşuyordu. İşte bu mineraller, karasal gezegenleri oluşturdular.

Sıcaklık, diskin kenarlarına doğru ilerledikçe düşüyordu. Burada, su katı halde bulunabiliyordu. Su ve gaz moleküllerini içeren “kar taneleri” de dev gezegenleri oluşturdu. En dışta yeralan en soğuk bölgede yoğunlaşan madde, tamamıyla katı haldeydi ve çok dağınık halde bulunduğundan bir gezegeni oluşturabilecek topaklanmayı sağlayamadı. Bunun yerine, çok sayıda, gezegenlere oranla küçük gezegenimsi göktaşları oluştu.

Bu göktaşları, yani kuyrukluyıldız çekirdeklerinin bulunduğu bölgeye Kuiper Kuşağı deniyor. Güneş’i çevreleyen diskin topaklaşarak gezegenleri, göktaşlarını ve kuyrukluyıldızları oluşturması, Güneş’in yaşam süresiyle karşılaştırdığımızda çok kısa bir süre, sadece 10 milyon yıl aldı.

Karasal Gezegenler

Karasal (kayasal) gezegenlerin, sadece, bulutsudaki toz parçacıklarının bir araya gelerek oluştuğunu söylemek pek yeterli olmaz. İç Güneş Sistemi’nde, günümüze değin kalmış göktaşları büyük oranda kondritlerden oluşur. Kondritlerin büyük bölümü, asteroidlerin çarpışmasıyla gezegenlerarası boşluğa saçılan parçalardır.

Kondritler, kondrül denen küresel biçimli küçük parçacıkların bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Kondrüler, başlangıçta 1500-1900 kelvin’i bulan sıcaklıklarda oluştular. Soğuyarak katılaştıklarında, onları şimdi gördüğümüz gibi, bir araya gelmemişlerdi; damla biçimleriyle Güneş’in çevresinde dönüyorlardı.

Yüz yılı aşan bir süre önce, mikroskopuyla göktaşlarını inceleyen Henry Cliffton Sorby adlı bir bilim adamı, kondritlerin, yağmur damlasına benzeyen camsı parçacıkların bir araya gelerek oluşturduğu taşlar olduğunu söyledi. Sorby, aynı zamanda, bu göktaşlarının gezegenlerin oluşumundan artakalan madde olduklarını da öne sürdü. O zaman için oldukça iyi bir yaklaşımdı bu.

Daha sonra, kondrülleri laboratuvar fırınlarında yapma deneyleri gösterdi ki bunların göktaşlarındaki özelliklerini kazanmaları için, bir saatten kısa sürede soğumaları gerekiyor. Bu, kondrüllerin bulutsunun merkezi yakınlarındaki yüksek sıcaklıkta eridiği düşüncesinin doğru olmadığını gösteriyor. Çünkü, bu bölgede, bir saat gibi kısa bir sürede soğumaları olası değil.

Bu, ancak, diskin iç bölgelerinin, birtakım yüksek enerjili olaylarla daha dışarıda kalan katmanları etkilemesiyle açıklanabilir. Bu tür yüksek enerjili atmaların doğası hakkında pek bir şey bilinmiyor; aslında, gerçek olup olamayacakları da…

Kondrüller ve toz parçalarının nasıl olup da bir araya gelerek kondritleri oluşturmaya başladığı pek de iyi anlaşılmış değildir. Çünkü, bu küçük cisimler arasındaki kütleçekimi, birbirlerine yapışmalarını sağlayacak kadar güçlü olamaz. Saniyede bir metrelik hızla çarpışan parçacıklar, birbirlerine Van der Waals çekiminin (elektrostatik yüklerin neden olduğu kısa menzilli kuvvet) etkisiyle yapışabilirler.

Ancak, sadece Van der Waals kuvvetleri, bulutsunun çalkantılı ortamında çarpışarak birleşen bu parçacıkları bir arada tutamaz. Nasıl olduğu tam olarak anlaşılmış olmasa da herkes, gezegenlerin bir şekilde bu parçacıkların birleşmesiyle oluştuğundan emin. Bu topaklanmalar sonucu, birkaç cm çapa ulaşan parçalar, artık ortamdaki çalkantılardan daha az etkilenirler.

Yörüngede dolanan katı bir cisim, (bir parça kondrit gibi) Güneş’in kütleçekimi sayesinde dengede kalır. Ancak ortamda bir miktar gaz varsa, bu gaz, cismin hızının azalmasına ve sarmal bir yol izleyerek Güneş’e doğru yakınlaşmasını sağlar. Yani, cisim, çapı giderek küçülen bir yörünge izler.

Merkeze doğru ilerleyen kondrit parçaları, buralarda birikirler ve bir araya gelerek büyürler. Bu tür bir cisim, yaklaşık bir kilometrelik çapa ulaşınca, artık gaz direnci onun üzerindeki etkisini kaybetmeye başlar ve cisim hemen hemen sabit bir yörüngede kalır. Yaklaşık bu boyuta ulaşan gökcisimlerine “gezegenimsi” denir.

Yeni oluşmakta olan bir gezegen sisteminde, benzer boyutlarda çok sayıda gezegenimsi bulunur. Yörüngeleri, birbirlerine göre az ya da çok farklı olacağından, birbirlerinden farklı hızlarda hereket ederler. Birbirlerine yakın yörüngede olanlar, yakın hızlarla hareket ederler ve kütleçekimleri birbirlerini etkiler. Kütleçekimi, yörüngelerde küçük sapmalara neden olur ve bu da çarpışmalara yol açabilir.

Eğer çarpışma yeterince yavaş gerçekleşirse, iki kütle birleşir ve daha büyük bir gezegenimsi ortaya çıkar. Çarpışmalar sürdükçe cisim büyür. Eğer, çarpışma hızlı gerçekleşirse, her iki cisim de dağılabilir.

Bilim adamları, bir sistemdeki gezegen oluşumunun ne kadar süreceğini, bilgisayar yardımıyla hesaplamaya çalışıyorlar. Yaptıkları hesaba göre, gezegenimsiler oluştuktan yaklaşık 20 bin yıl sonra Ay boyutunda yüzlerce cisim ortaya çıkıyor.

Gezegenlerin hemen hemen tam boyutlarına ulaşmalarıysa yaklaşık 10 milyon yıl alıyor. Kalan gezegenimsilerse sonraki 10 milyon yıl içerisinde gezegenlerce yutuluyor. Bu çarpışmalar nedeniyle, gezegenler oluşumlarının ilk dönemlerinde sürekli etkin kalıyorlar.

Asteroid Kuşağı

Karasal gezegenlerle dev gezegenler arasındaki bölgede Asteroid Kuşağı yer alır. Burada, bir gezegen olarak nitelendirilebilecek kadar büyük bir gökcismi yoktur; kuşağın toplam kütlesi, Ay’ınkinden küçüktür. Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin dağılımına baktığımızda, bir düzen olduğu fark edilir.

Her gezegenin yörüngesi, bir içtekinden %75 geniştir. Bu düzene göre, Asteroid Kuşağı’nın yerinde de bir gezegen olması gerekirdi. Peki, bu gezegene ne oldu? Bu konuda kesin bir kanıt olamamakla birlikte, bazı gezegenbilimcilere göre, bir zamanlar burada oluşmakta olan bir gezegen Jüpiter’in çok güçlü kütleçekiminin etkisiyle parçalandı. Ya da, buradaki gezegenimsiler hiçbir zaman bir araya gelerek gezegen oluşturamadılar.

Kuşakta bulunan asteroidlerin toplam kütlesinin az olması, Jüpiter’in ya da birbirlerinin kütleçekimlerinin etkisiyle yörüngelerinden çıktığı düşüncesini destekliyor. Yörüngeden ayrılan cisimler, ya Güneş’in çevresinde başka bir yörüngeye oturuyorlar ya da Güneş ya da dev gezegenler tarafından yutuluyorlar. Zaman zaman, karasal gezegenlerle de çarpışabiliyorlar.

Dev Gezegenler

Güneş bulutsusunun dış katmanları, iç katmanların aksine suyun katı halde bulunabilmesine olanak tanımıştı. Bu ikinci bölgede, kar taneleri, iç bölgelere oranla 10 kez fazlaydı. Gaz moleküllerinin bu bölgede çok daha fazla olması nedeniyle, kuşkusuz burada oluşacak gezegenlerin kimyasal bileşimleri de karasal gezegenlerden çok farklı olmalıydı.

Suyun ana bileşenlerinden oksijen Güneş Sistemi’nde magnezyum, silisyum ve demir gibi karasal gezegenleri oluşturan elementlerden çok daha fazladır. Bu da dev gezegenlerde bol miktarlarda su bulunması gerektiğini düşündürüyor.

Ne var ki, en büyük gezegenler Jüpiter ve Satürn, beklendiği gibi ağırlıklı olarak sudan değil, büyük oranda hidrojen ve helyumdan oluşuyor. Yani, bu gezegenlerin bileşimi, Güneş’inkiyle benzerlik gösteriyor. Jüpiter ve Satürn’ün bileşimleri, saf hidrojen ve helyumdan oluşmuş kar taneleri sayesinde oluşmuş olamaz. Çünkü, gezegenlerin oluşumları sırasında, ortam bu gazların yoğunlaşabilmesi için fazla sıcaktı.

Jüpiter ve Satürn, kütlelerinin önemli bir bölümünü, doğrudan bulutsudan almış olmalılar. Yani, karasal gezegenler gibi, toz ve buzdan oluşmuş çekirdekleri, yeterli kütleye ulaştığında, bulutsudaki gazı kütleçekimleriyle toplamış olabilirler. Jüpiter ve Satürn’ün hidrojen ve helyum ağırlıklı bileşimlerine karşılık, Uranüs ve Neptün çoğunlukla katı halde bulunabilen gazlardan oluşur: Su, amonyak ve metan. Ayrıca, dış katmanlarda hidrojen ve helyum bulunur. Gezegenlerin çekirdeğiyse kaya ve demirden oluşur.

Uydular

Uyduların oluşumuyla ilgili en popüler modellerden birisi şöyle: Dev gezegenler, yoğunlaşmanın etkisiyle başlangıçta çok sıcaktı. Sıcaklığın etkisiyle, günümüzdekine oranla çok daha geniştiler. Zamanla soğuduklarında küçüldüler. Oluşum aşamalarının sonlarına doğru, gezegenleri oluşturan gaz ve tozun artakalanı onların çevrelerinde dönmeyi sürdürüyordu. Zamanla, gazın büyük bölümü ya gezegenlerce yutuldu ya da dağıldı. Kalan toz ve bir miktar gaz, küçük bir Güneş Sistemi gibi, bir araya gelerek uyduları oluşturdular.

Uyduların çoğu yukarıda söz ettiğimiz biçimde oluşmuş olsa da, bazı uyduların gezegenler tarafından sonradan yakalanmış oldukları düşünülüyor. Bu uydular ya çok elips biçimli yörüngelerde dolanıyorlar ya da dönme düzlemleri farklı. Bu uydular arasında, Phoebe, Triton ve pek çok küçük uydu var. Mars’ın uyduları Phobos ve Deimos da öyle.

Bizim doğal uydumuz Ay’ın oluşumu başlı başına bir öykü. Ay’ın oluşumu üzerine ortaya konan en iyi varsayım, onun Dünya’ya çarpan bir gezegenimsi tarafından koparıldığı şeklinde. Çarpışma, Dünya’dan önemli miktarda erimiş kaya ve gazı kopararak, çevresine dağıttı. Bu maddenin bir bölümü Dünya’ya geri düşerken, bir bölümü de uzaya saçıldı.

Roche sınırı denen ve Dünya’nın yüzeyine yaklaşık 10 bin km’den uzakta kalan cisimler, yörüngeye girdiler ve topaklaşmaya başladılar. (Roche sınırı altında kalan cisimler, gezegenin güçlü kütleçekimi etkisinden dolayı bir araya gelemezler.) Zamanla, parçalar bir araya geldi ve Ay oluştu.

Kuyrukluyıldızlar

“Güneş Sistemi nerede bitiyor” sorusuna verilen geleneksel cevap, Plüton’un yörüngesidir genellikle. Buna karşın, günümüzde biliyoruz ki, Güneş Sistemi’nin sınırları çok daha ötelere gidiyor. Günümüzden yaklaşık 50 yıl önce, Kenneth Edgeworth ve Gerard Kuiper, birbirlerinden bağımsız olarak, Plüton’un yörüngesi civarında, gezegenleri oluşturan maddeden artakalan bir kuşak bulunması gerektiğini öngördüler.

Nitekim, son yıllarda yapılan teleskoplu gözlemler, bu cisimlerin varlığını kanıtladı. Bu kuşakta, her biri yaklaşık bir kilometre ya da daha büyük çaplı, 200 milyon gökcismi olduğunu hesapladı. Kuiper Kuşağı olarak adlandırılan bu kuşak, Plüton ve uydusu Charon’u da içeriyor. Büyük olasılıkla Neptün’ün uydusu Triton da bir zamanlar bu kuşağın üyesiydi. Triton ve bu iki uydu, bu kuşağın en büyük üyeleri olmalı.

Kuşaktaki gökcisimlerinin yörüngelerinden çıkıp iç Güneş Sistemi’ne yönelmelerini sağlayan etki kendi aralarındaki çarpışmaların yarattığı kararsızlıklardır. Kısa dönemli kuyrukluyıldızlar, büyük olasılıkla Kuiper Kuşağından gelirler. Uzun dönemli kuyrukluyıldızların geldiği başka bir bölge daha olmalı. 1950 yılında, gökbilimci Jan Hendrick Oort, bu cisimlerin kaynağıyla ilgili bir varsayım ortaya attı.

Oort’a göre, uzun dönemli kuyrukluyıldızlar, Güneş’i küresel biçimde çevreleyen bir bölgeden geliyorlardı. Oort Bulutu olarak adlandırılan bu bölge hiç görülmediyse de, yakınlarımıza gelen uzun dönemli kuyrukluyıldızların yörüngelerine baktığımızda, bizi oraya götürüyor.

Oort Bulutu’nun oluşumu şöyle anlatılıyor: Dev gezegenler, özellikle de Jüpiter, yakınlarından geçen gezegenimsileri çok basık yörüngelere yerleştirir. Hatta bazen bu cisimler, Güneş’in çekim kuvvetinden kurtularak bir daha dönmemek üzere yıldızlararası ortama gönderilirler. Ancak, büyük bir kısmı, Güneş’in çekim etkisinden kurtulamaz ve basık, elips biçimli yörüngelerinde dönerler.

Güneş’ten uzak olduklarında, hızları da azaldığından, zamanlarının büyük bölümünü, yörüngelerinin uzak yarısında, yani Oort Bulutu’nda geçirirler. Oort Bulutu’nun dış sınırının yarıçapı, yani Güneş’e uzaklığı yaklaşık bir ışık yılıdır. İşte, bu uzaklıktan sonra, Güneş Sistemi’nin bittiğini; yıldızlararası ortamın başladığını söyleyebiliriz.

——————————————————————————–

Roket Nasıl Yapılır?

Bilim dünyasının harika çocukları olmaya ne dersiniz? Öyleyse, “B planı”nı uygulamaya başlıyoruz. Öncelikle şu konulardaki gerçekleri öğrenmelisiniz; atom parçalamak, uzay yolculuğu, koyun klonlamak ve zaman makinası yapmak…

İşte bu ay “Roket nasıl yapılır” ile başlıyoruz.

Neden Roket Yapıyoruz?

20 Temmuz 1969’da Neil Armstrong, kocaman uzay kıyafetinin içinde uzay modülünün merdivenlerinden aşağıya indi ve Ay yüzeyine ilk kez ayak bastı. Bu, insanoğlunun binlerce yıldır hayal ettiği bir şeydi. Armstrong’un söylediği sözler ise belki de söylenen en ünlü sözlerdi (herkes onun aslında “Bu, insan için küçük, fakat insanlık için dev bir adımdır” sanır. Çünkü “bir” kelimesi radyo iletimi sırasında kaybolmuştur.
Bu dev adım sonunda mümkün oldu; çünkü bizi Ay’a götürecek bir roketin nasıl yapılacağını artık biliyorduk. Bizi Dünya atmosferinin dışına taşıyacak ve uzayın öldürücü etkilerinden cesur astronotları koruyacak kadar güçlü roketlerin yapılması binlerce yıl almış ve dünyanın en ünlü bilim adamlarının çalışmalarıyla mümkün olmuştur.
1. Uzayda hava yoktur. Eğer uzay kıyafetinizde ya da roketinizde bir delik meydana gelirse göz bebekleriniz dışarı fırlayacaktır.
2. Uzay ya dondurucu, öldürücü derecede soğuk olur ya da öyle sıcak olur ki eğer korunmazsanız kızarırsınız.
3.

4. Uzayda yerçekimi yoktur. Bu da düzgün bir şekilde hareket etmenin zor olduğu anlamına gelmektedir. (Uzayda uzun bir süre geçirdikten sonra dünyaya dönen astronotlar dengelerini sağlamakta güçlük çekmektedirler.) Ağırlıksız olmak aynı zamanda vücudunuza da korkunç zararlar verir:
5. Aynı zamanda etrafta uçan asteroid (küçük gezegen), meteor (göktaşı) ve eski uydular vardı Tabii bir de öldürücü radyasyondan ve yanlış zamanda içine düşerseniz sizi yakmak için bekle Dünya atmosferinden de söz etmeye gerek yok herhalde.
Uzayda yolculuk yapmanın tüm tehlikeli tarafları bir yana Ay üzerinde hayatta kalmak da zordur. Roketi tüm yiyecekleri, yakıtı, kıyafetleri, gerekli teçhizatı v nefes almanız için yüksek miktarda havayı taşımak zorundadır.
1998 yılında Ay’da 300 milyon ton donmuş su bulununca bilimadamları buna çok sevindiler. Bu NASA’nın bir Ay üssü kurma hedefinin gelecekte gerçekleşme ihtimalini artırmaktaydı. Fakat eğer Ay’a gitmek istiyorsanız sizi oraya götürecek bir roket yapmanız gerekmektedir. Ayrıca ne tür bir işe kalkıştığınızı da bilmelisiniz. Bu yalnızca cesur olanların çıkabileceği bir yolculuk!
Bakın neler öğreneceksiniz:
• Kendi uzay kıyafetinizi nasıl yaparsınız Çalışan bir roket nasıl yapılır
• Ay’a yolculuk ederken yanınıza neler almalısınız.
Ay Uçuşuna Başlayın.
Yolculuğumuz 6 adımda tamamlanıyor.

ADIM 1
Ay’a yolculuk etmek için astronot eğitiminin gereklerini yerine getirmelisiniz. İlk Ay uçuşunuz için gereken özelliklerden hangilerine uyuyorsunuz?
Astronot Kontrol Listesi M.S 1968
• 40 yaşından küçük olmalısınız.
• 1.58 m’den uzun olmalısınız.
• Sağlığınız mükemmel olmalı.
• Mühendislik diplomanız olmalı
• 1500 saatten fazla uçuş yapmış olmalısınız. (tercihen yüksek hızlı bir jet)
• Bayan olmamalısınız(Yalnızca Ruslar uzaya kadın göndermişlerdir.)
Nasıl geçti? Eğer testten geçemediyseniz, üzülmeyin. Bu günlerde astronot olmak biraz kolay (bir pilot olmayı istemediğiniz sürece) yalnızca şu özelliklere sahip olmanız gerekmektedir.
Astronot Kontrol Listesi MS.2000
• 1.62-1.93 m boyları arasında olmak .
• Son derece formda olmak
• Mühendislik, fizik ya da matematik bölümlerinden diploma sahibi olmak
Eğer pilot olmak istiyorsanız bin saatten fazla jet uçağı uçurmuş olmalısınız. (Hava Kuvvetleri sizin uçaklarından birini bu kadar uzun bir süre ödünç almanızdan pek memnun olmayacaktır.) Yeterli değilse tüm astronotlar meteoroloji, yön bulma, denizcilik, astronomi, fizik ve bilgisayar konularında ek eğitim alırlar. (Şimdi anladınız mı niye öğretmeninizin sizi ödevleriniz konusunda sıkıştırdığını)… Eğer bunlar size zor gibi görünüyorsa vazgeçmeyin! Belki de bir astronot eğitim merkezini sizin dahi bir çocuk olduğunuza ve okul karnenizin bir derecelendirme belgesi olduğuna ikna edebilirsiniz…

Eğitiminizin ilk kısmı sıfır yerçekimi konusunda olacaktır. Bu Dünya üzerinde biraz zor ama yapılabilir. Özel bir uçak kavisli bir şekilde uçurulur ve içindekiler yaklaşık yarım dakika ağırlıksız olur ve havada yüzerler.
Aynı zamanda sualtı eğitimi de almalısınız; çünkü suyun altında daha fazla yüzme imkanı bulursunuz. (Eğer bunu kentinizdeki yüzme havuzunda denemek istiyorsanız bir uzay kıyafeti giymeyin komik duruma düşersiniz.)
Sıfır yerçekimi eğitimi aldıktan sonra sıra gereken malzemeleri edinmenize geldi.

ADIM 2

Eğer Ay yüzeyinde yürümek istiyorsanız bir uzay kıyafetiniz olmalı ve bunu da mağazalarda bulamazsınız. İşte kendi uzay kıyafetinizi yapmanız için gerekenler:
Bir roket bilimci olun ve Uzay Kıyafetinizin Neden Eklemleri Olması Gerektiğini Görün
Uzay kıyafetiniz hava ile şişirilmelidir; fakat bu sizin hareket etmenizi zorlaştırabilir. Bu nedenle uzay kıyafetinizin eklem yerleri olmalıdır. Bunu bir deneyle anlayabilirsiniz.

Gereken Malzemeler
• İki tane ince, uzun balon
• Biraz bant Ne Yapacaksınız?
1. Balonlardan bir tanesini iyice şişirin.
2. Diğer balonu da aynı şekilde şişirin; fakat bir ya da iki bandı balonun ortasına bağlayın ve balon sosis dizisi gibi görünsün.
3. Her bir balonu sanki bir şey almaya çalışan kollarmış gibi eğmeye çalışın.

4.
Neler Olur?
Eklem yerleri olan, olmayandan daha kolay esner ve bükülür.
Tabiat Ana’nın çağrısına cevap vermek
İşte bir problem. Ay üzerinde zıplıyor, geziniyorsunuz ve birden tuvalete gitmeniz gerekiyor. Ne yaparsınız?
a. Pantolonunuzu çıkarır ve arkasında saklanacak bir kaya bulursunuz.
b. Bacaklarınızı birleştirirsiniz ve uzay geminize dönünceye kadar sabredersiniz.
c. Altınıza yaparsınız.
Cevap C’dir. Ama tam olarak değil! Fakat Ay üzerindeyken pantolonunuzu çıkaramazsınız; donarsınız ve havanın tümü uzay kıyafetinizden dışarı çıkar! (İğrenç!) Bu nedenle uzay kıyafetinizi giymeden önce çocuk bezi takmalısınız! (Endişelenmeyin, Ay’a giden bütün astronotlar bunu giymekten nefret ederler.)
Uzayda ya da Ay’da giydiğiniz uzay kıyafetinizin yanı sıra iniş ve kalkış için bir başka kıyafete ihtiyacınız olacak. Bu kıyafet turuncu renkte olur; böylece eğer bir şeyler yanlış giderse acil yardım ekipleri tarafından görülebilirsiniz. Bu çok özel bir uzay kıyafetidir; çünkü bileklerinizi sıkar. Bu kıyafet olmazsa havalandığınızda ya da indiğinizde bayılırsınız. Hızınız, vücudunuzdaki kanın garip bir şekilde hareket etmesine neden olur. Bu kıyafet kanınızın çoğunun olması gerektiği yerde yani bilekleriniz şişmeden beyninize kan gidecek şekilde vücudunuzun üst kısmında kalmasını sağlar.
ADIM 3
Şimdi gereken teçhizatınız var. Artık tek ihtiyacınız olan bir roket. Şimdiye kadar bir Ay roketi yapmayı bilecek kadar bilgi edinmiş olmalısınız. Fakat arka bahçenizde bir roket yapmak için yeterince yer yoksa su ile çalışan bu roketi deterjan şişelerinden yapmayı deneyebilirsiniz.
Bir roket bilimci olun ve Kendi Su Yakıtlı Roketinizi Yapın

Gereken Malzemeler
• İki tane sıkılabilir deterjan şişesi
• Keskin bir makas
• Bir bisiklet pompası veya futbol toplarını şişirmekte kullanılan pompa ve ucu
• Bir şeye yaslanmış, kontrplak ya da kartondan yapılmış bir fırlatma rampası Ne Yapacaksınız?
1. Şişelerin ağızlıklarını çıkarın ve her şeyi yıkayıp kurumaya bırakın.
2. Şişenin alt ve üst kısımlarını kesin. Üst kısmı ağızlığıyla birlikte saklayın.
3. Şişenin geri kalan kısmını düz bir plastik yaprağı kalacak şekilde yanından kesin
4. Düz plastikten şekildeki gibi kesin.
5. Bu parçayı diğer şişeye resimdeki gibi takın.
6. Yüzgeçleri taktıktan sonra kesilen şişenin üst kısmını bir koni yapmak için diğer şişenin alt kısmına yapıştırın.
7. Şişenin yarısını su ile doldurun ve ağızlığı yerleştirin. Havalanmaya hazır oluncaya kadar kapağı ağızlığın üzerinde tutun.
8. Roketinizi ateşlemek için şişenin ağızlığından kapağı çıkarın ve pompa ucunu içeri itin, roketi ters çevirin ve fırlatma rampasının üzerine koyun. Pompayı ucun üzerine tutturun ve hızla pompalayın! Roketinizin hızla fırladığını göreceksiniz.
ADIM 4

Roket parçalarınızı yaptıktan sonra havalanma için her şeyi hazırlamalısınız. İşte havalanmanız için nelere ihtiyaç duyacağınızı gösteren faydalı bir liste:
Havalanma Kontrol Listesi
• Bir araç montaj binası. Burası, roketin ve kumanda modülünün (oturacağınız yer) üç Bölümünün Bir Araya Getirildiği Binadır. Gerçek bir Ay’a iniş için olanı, en büyük olanıdır; fakat siz arka bahçeyi kullanabilirsiniz.
• Tüm parçaları bir araya getirildiğinde roketin üzerinden havalanacağı bir kule. Bu kulenin içerisinde sizi ve diğer astronot arkadaşlarınızı 100 metre yukarıdaki modüle taşıyacak bir asansör olmalıdır.
• Isıya dayanıklı bir fırlatma rampası. Havalandığınızda roketten çıkan ısı öyle güçlüdür ki beş kilometre uzaktaki bir halıyı bile yakabilir. (Bu yüzden umarım BÜYÜK bir bahçeniz vardır!)
• Her bir roket kısmının içinde bulunan tanklara milyonlarca galon yakıtı pompalamak için bulabileceğiniz en büyük borular. Bunu yapmak için size yardım edecek bir çok insana da ihtiyaç duyacaksınız.
• Roketin doğru rotada ilerlemesini sağlamak için bilgisayarlar. Evdeki PC bilgisayarınız bunun için yeterli olacaktır; bunlar ilk Ay uçuşunda kullanılanlardan çok daha güçlüdür.
• İşler yolunda gitmezse kullanmak üzere, bir paraşüt takılı olan bir kaçış kapısı. Bu fırlatma kapısı herhangi bir tehlike anında sizi fırlatacak ve Dünya’ya güvenli bir şekilde döneceksiniz.
• Radyo dalgaları aracılığıyla arkadaşlarınızla sohbet edeceğiniz, nereye gittiğinizi görebilecekleri ve kalkış zamanınızı ondan geriye sayarak size söyleyecekleri yer olan bir kumanda merkezi!
Kumanda modülünü kurarken çok dikkatli olmalısınız; çünkü siz ve arkadaşlarınız orada iki haftadan fazla zaman geçireceksiniz. Bu nedenle mümkün olduğunca konforlu olmalı. Ne yazık ki bu modül, bir arabadan çok az daha büyük olabilir ve bunun içinde yemek yiyecek, yıkanacak, uyuyacak ve çalışacaksınız; üstelik yatak ya da kanepe olmadan. Dünyaya bir kızarmış bir biçimde dönmek istemiyorsanız kumanda modülünün etrafını ısıya dayanıklı bir kılıf ile kaplayın. Roketin Dünya’ya dönen tek parçası bu kısımdır ve atmosfere girdiğinde öyle ısınır ki beyaz bir topa benzer! Son olarak modüle bir paraşüt de eklemelisiniz böylece yere sert bir şekilde çakılmaktansa yavaşça ve yumuşak bir şekilde inersiniz.
Kumanda modülünü roketin tam üstüne koyun. Bunun altında bir servis modülü olmalıdır. Bu modül yakıt, su, oksijen ve sizi Ay’dan Dünya’ya geri getirecek gücü veren küçük bir roket taşır. Bu yüzden bu parçayı unutmayın!
Kumanda modülünün üst kısmı uzay modülüdür. Bu, roketin Ay yüzeyine inecek olan tek parçasıdır. Bunu alüminyumdan yapmalısınız; çünkü bu maden hafiftir. İki bölümden oluşur. Bunlardan birincisi daha sonra da Ay yüzeyinde kalan iniş bölümü ve daha sonra kumanda modülüne gidip eve dönmenizi sağlayan çıkış modülü. Bu modülün ayakları tıpkı bir arı kovanındaki gibi inişi yumuşatmak için bal peteğinden yapılmıştır. Tüm malzemeleri size güm diye çarpabilecek bir göktaşından korumak için bir başka alüminyum kılıf ile kaplayın!
Son olarak neden bir uzay arabası yapmıyoruz? Bu gerçekten hafif ve küçük olmalıdır. Böylece uzay modülü içinde taşıyabilirsiniz. Telden yapılmış tekerlekler taşlı ve tozlu Ay yüzeyinde kullanım için çok uygundur.
Yanınızda yön bulmak için gerekli donanımın olmasına ya da bir arkadaşınızın sizi uzayda yönlendirmesine ihtiyacınız vardır; çünkü Ay üzerindeki her şey birbirinin aynı gibi görünmektedir. Bu yüzden kolaylıkla kaybolabilirsiniz. Arabanızı çalıştırmak için güneş panellerine ihtiyacınız vardır. Bunları evlerin çatılarındaki güneş enerjisi panellerinde ya da güneşle çalışan hesap makinelerinde görebilirsiniz.
Yanınıza almak isteyebileceğiniz diğer şeyler de şunlardır:
• Orada olduğunuzu diğer insanların bilmesi için bir bayrak
• Bir video kamera
• Golf takımı ve topları; Ay üzerinde golf oynamak çok eğlenceli olabilir.
ADIM 5
Fırlatma anı yaşayacağınız en korkutucu olaylardan biri olabilir ve duyacağınız ses şimdiye kadar duyduğunuz en yüksek ses olacaktır. Bu yüzden umarım kulak tıkaçlarınızı unutmamışsınızdır. Fırlatma anında eriştiğiniz hız sizi öylesine hızlı iter ki yüzünüzü jöle gibi hissedersiniz ve yanaklarınız yalpalanır. (İyi ki daha sonra böyle kalmıyor.) Birkaç dakika sonra basınç azalır ve eğer kemerlerinizi açarsanız koltuğunuzdan havalanırsınız. Camdan dışarı bakın, uzaydasınız!
ADIM 6
Tebrikler! Roket Ay’a ulaştı! Şimdi biriniz Ay etrafındaki yörüngede kumanda modülünde kalacak; diğer iki kişi de uzay modülünü Ay yüzeyine indirecek.
En sonunda Ay’a ulaştığınızda manzaranın biraz kasvetli olduğunu göreceksiniz. Fakat yapacak çok eğlenceli şeyler var. Örneğin:
• Önemli konuşmalar yapmak,
• Tozlu zemine bayrağınızı dikmek (bayrağınızı bir tel yardımıyla açıp dalgalandırmaksınız, çünkü Ay ‘da rüzgar yoktur)
• Yükseklere zıplamak
• Hiç çaba göstermeden yüksek dağlara tırmanmak
• Ay arabanızı sürmek
• Örnekler toplamak; bazı ünlü Ay taşlarını toplamadan sakın eve dönmeyin!
ADIM 7
Eve gitme zamanı geldi! Dünya gezegenine gitmek üzere uzay yolculuğuna başlamadan önce uzay modülüne binip yörüngedeki arkadaşlarınıza katılma zamanı…
Şimdiye kadar her şey yolundaydı. Fakat şimdi Ay’a uçuşun en tehlikeli bölümlerinden biri olan Dünya atmosferine yeniden giriş var. Uzay kapsülünüz Dünya’nın atmosferine girer girmez yere doğru öyle büyük bir hızla düşer ki havanın sebep olduğu sürtünme, roketinizi akkor haline getirir. Çok şükür siz roketinizin etrafını ısıya dayanıklı bir kılıf ile kaplamayı unutmadınız, öyle değil mi?
Son olarak eğer yere doğru düşmeye devam ederseniz, düştüğünüzde dümdüz olursunuz, işte burada paraşüt imdadınıza yetişi1- (Paraşütünüzü almayı unutmadınız, öyle değil mi?) Uzay kapsülünüzün paraşütünü açmak, kurtarılacağınız yer olan denize yeterince yumuşak düşmeniz için sizi yavaşlatacaktır.
Artık Ay’a gitmek ve orada kalmak için bir roketi nasıl yapacağınızı biliyorsunuz. 1972 yılında Amerikalılar’dan sonra kimse Ay’a ayak basmadı; fakat yakında bu değişebilir. Birçok ülke yeni bir uluslararası uzay istasyonu üzerinde çalışıyor. Aynı zamanda bu ülkeler, bir tarafta dönen pervane kanatlar kullanarak Dünya’ya dönüşü yavaş olan yeniden kullanılabilir roketler geliştirmek için uğraşıyorlar. Eğer insanlar bir Ay üssü kurarlarsa Mars’a bir insanlı uçuş yapmak da planlananlar arasında. Ay’dan uzaya gidilirken kullanılacak yakıt Dünya’dan uzaya giderken kullanılandan daha az olur ve gidilecek mesafe de daha azdır.
Ay’da bir üs kurulacağı zamanlar da gelecek ve bu gerçekleştiğinde siz Ay’a gitmek için bir roket yapmayı, bir astronot yetiştirmeyi, oraya ulaştığınızda ne tür bir işe kalkıştığınızı ve başınıza neler geleceğim biliyor olacaksınız.

Gezegenler, Güneş ve Ay’ın büyüklükleri

Güneş sistemindeki gök cisimlerinin büyüklükleri de yine bir ölçek etkinliğiyle öğrencilere
benimsetilebilir.

Güneş sistemindeki tüm gezegenler, Güneş ve Ay’ın büyüklükleri aşağıdaki tabloda
belirtiliyor. Bu tablodaki orta sütun kilometre cinsinden yarıçapları verirken, son sütun
Merkür’ün yarıçapı 1 olmak üzere göreceli yarıçapları gösteriyor.

Güneş sistemindeki gezegenler, Güneş ve Ay’ın birbirlerine göre büyüklüklerini Şekil 2’ de
görüyoruz.

Malzemeler:

• Gazete (grup başına 5 gazete)
• Alüminyum folyo (grup başına 1 rulo)

Öğrenciler, gökcisimlerinin ölçülerini daha iyi anlayabilmeleri için yapılacak sınıf içi
etkinliğinde 3-4’er kişilik gruplara ayrılabilirler.

Her gruba malzemeler dağıtılır ve gök cisimlerinin gerçek büyüklükleri verilir. Önce her
grubun Güneş sistemini ellerindeki malzemelerden inşa edebilmek için gerekli ölçeği bulması
istenir. Ay ve Merkür gibi küçük gökcisimleri görünür olarak yapıldığında (örneğin çapları
1cm olacak şekilde) Güneş’in çapı 3 metreye yakın olacağından Güneş’i bu etkinliğin dışında
tutmak yerinde oluyor.

Gezegenler, gazete kâğıtlarının buruşturulup istenilen bir büyüklüğe getirilmesi ve dışlarının
alüminyum folyo ile kaplanması ile oluşturulur.

Güneşin Yapısı, Oluşumu ve Hareketleri

Güneş milyonlarca yıl önce dev bir gaz ve toz bulutundan meydana gelmiştir.

Gaz ve toz bulutu kütle çekiminden dolayı zamanla daha fazla gaz ve tozu içine çeker.

Bulutun içindeki basınç sürekli olarak yükselir sıcaklık artar ve çok şiddetli nükleer tepkimeler oluşur.

Bunun sonucunda çekirdek büyük bir patlamayla etrafa yayılır. Bu patlamanın sonucunda ortada güneş ve çevresinde dönen gezegen , kuyruklu yıldız ve asteroitler oluşmuştur.

Güneş orta büyüklükte bir yıldızdır (güneş bize en yakın yıldız olduğu için büyük gözükür )

(EPSİLON , ANTERAS , SİRUZ , BETELGÜS gibi yıldızlar güneşten büyüktür fakat çok uzak oldukları için küçük gözükürler )

Güneş yaklaşık 5 milyar yaşındadır.

Güneşin yapısında yaklaşık % 71 hidrojen % 26,5 helyum % 2,5 diğer gazlar vardır.

(güneşin yapısında bulunan Hidrojen yüksek sıcaklık altında birleşerek Helyum atomlarını oluşturur. Bu olaya Çekirdek Tepkimesi denir. Bunun sonucunda çok büyük miktarda enerji açığa çıkar bu enerji ısı ve ışık olarak çevreye yayılır. Yıldızlarda aynı şekilde enerji üretirler. )

Güneşin çapı yaklaşık 1 392 000 km .

Güneşin kütlesi dünyanın yaklaşık 333 000 katıdır .

Güneşin hacmi dünyanın hacminin 1 303 800 katıdır .

Çok sıcak bir gaz topu olan güneş değişik katmanlardan oluşur.

Güneş içten dışa doğru ÇEKİRDEK – IŞINIM – KAYNAŞIM olarak 3 bölgeden oluşur

Çekirdekte üretilen enerji ışınım bölgesinden etrafa dalgalar halinde yayılarak kaynaşım bölgesinden yüzeye taşınır.

Güneşin çekirdeğinde yaklaşık 15 milyon 0C sıcaklık bulunur.

Güneşin dış bölgesinde IŞIK KÜRE – RENK KÜRE – TAÇ KÜRE bulunur .

Güneşin çıplak gözle gördüğümüz yüzüdür.

Bu bölgeye FOTOSFER de denir.

Işık küre hareket halindeki gazlardan oluşur.

Işık kürenin sıcaklığı yaklaşık 5500 – 6000 0C dir.

Işık küre üzerinde bazı bölgeler diğerlerine göre daha az parlak görünür bunlara GÜNEŞ LEKELERİ denir

Bu bölgeye KROMOSFER adı da verilir.

Işık kürenin dışında bulunur.

Güneş tutulması sırasında parlak ışık halkası şeklinde görülür.

Bu bölgeye KORONA adı da verilir.

Güneşin en dışındaki katmanıdır.

Seyrek yapılı gazlardan oluşur.

Güneş tutulması sırasında taç küre net görülür.

Taç küreden etrafa yayılan küçük parçacıklar uzayın içinde çok geniş alana yayılarak GÜNEŞ RÜZGARLARI nı oluştururlar.

Güneşin iki çeşit dönme hareketi vardır .

1 – kendi ekseni etrafında dönme hareketi

2 – Samanyolu galaksisi etrafındaki dönme hareketi

Güneşin kendi ekseni etrafındaki dönüşü BATIDAN – DOĞUYA doğrudur.

Güneşin dönme hızı kutuplarında ve ekvatorunda farklı farklıdır. Buda güneşin katı halde olmadığını gösterir.

Güneş üzerindeki lekelerden güneşin dönüş hızı tespit edilebilir.

Güneş ekvatordaki bir dönüşünü 25 günde tamamlarken kutuplarda 34 günde tamamlar.

Güneş Samanyolu galaksisinde yaklaşık olarak saniyede 220 km hızla hareket eder.

Güneş Samanyolu galaksisindeki bir dönüşünü 250 milyon yılda tamamlar

Güneş Samanyolu galaksisinin merkezinden 30 000 ışık yılı uzaklıkta bulunur.

G Ü N E Ş İ N H A R E K E T L E R İ

TAÇ KÜRE

RENK KÜRE

IŞIK KÜRE

GÜNEŞİN KATMANLARI VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ

Güneş dünyanın yörünge eksenine 1,366 watt/metre² enerji iletir, fakat yer yüzüne ulaşan enerji miktarı biraz daha azdır.

Güneş enerjisi Güneş ışığından enerji elde edilmesine dayalı teknolojidir.

Güneşin yaydığı ve dünyamıza da ulaşan enerji, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir, güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır. Dünya atmosferinin dışında güneş ışınımının şiddeti, aşağı yukarı sabit ve 1370 W/m² değerindedir, ancak yeryüzünde 0-1100 W/m2 değerleri arasında değişim gösterir. Bu enerjinin dünyaya gelen küçük bir bölümü dahi, insanlığın mevcut enerji tüketiminden kat kat fazladır. Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle 1970’lerden sonra hız kazanmış, güneş enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş, güneş enerjisi çevresel olarak temiz bir enerji kaynağı olarak kendini kabul ettirmiştir.

Güneş’ten elde edilebilecek enerji
Global güneş enerjisi kaynakları. Haritadaki renkler, 1991-1993 yılları arasında, gerçekleşen ortalama yerel güneş enerji değerleri hakkında W/m²cinsinden bilgi vermektedir.
Bugün duyulan toplam enerji ihtiyacını, yine bugünkü teknolojilerle karşılayabilecek bölgeler siyah yuvarlak ile gösterilmiştir.

Dünyanın yörüngesi üzerinde, uzayda, birim alana ulaşan güneş ışınları, güneşe dik bir yüzey üzerinde ölçüldükleri zaman 1,366 W/m²’dir. Bu değer güneş enerjisi sabiti olarak da anılır.

Atmosfer bu enerjinin %6’sını yansıtır, %16’sını da sönümler ve böylece deniz seviyesinde ulaşılabilen en yüksek güneş enerjisi 1,020 W/m²’dir. Bulutlar gelen ışımayı, yansıtma suretiyle yaklaşık %20, sönümleme suretiyle de yaklaşık %16 azaltırlar. Sağdaki resim 1991 ve 1993 yılları arasında uydu verilerine dayanarak, elde edilebilen ortalama güneş enerjisinin W/m² cinsinden gösterimidir. Örneğin Kuzey Amerika’ya ulaşan güneş enerjisi 125 ile 375 W/m² arasında değişirken, günlük elde edilebilen enerji miktarı, 3 ila 9 kWh/m² arasında değişmektedir.

Bu değer, elde edilebilecek mümkün en yüksek değer olup, güneş enerjisi teknolojisinin sağlayacağı en yüksek değer anlamına gelmez. Örneğin, fotovoltaik (güneş pili) panelleri, bugün için yaklaşık %15’lik bir verime sahiptirler. Bu nedenle, aynı bölgede bir güneş paneli, 19 ile 56 W/m² ya da günlük 0.45-1.35 kWh/m² enerji sağlayacaktır. Yandaki resimdeki koyu renkli alanlar, güneş paneli kaplanması durumunda aynı bölgede 2003 yılında üretilen toplam enerjiden biraz daha fazla enerji üretebilecek örnek alanları göstermektedir. Bugünkü %8 verime dayalı teknoloji ile dahi, işaretli bölgelere yerleştirilecek güneş panelleri, bugün fosil yakıtlar, hidroelektrik, nükleer vb kaynaklara dayalı tüm santrallerin ürettiği elektrik enerjisinden biraz daha fazlasını üretebilecektir.

Hava kirliliğinin neden olduğu Küresel loşluk ise daha az miktarda güneş ışının yeryüzüne ulaşmasına neden olduğu için, güneş enerjisinin geleceği ile ilgili az da olsa endişe yaratmaktadır. 1961-90 yılları arasını kapsayan bir araştırmada, aynı dönem içerisinde deniz seviyesine ulaşan ortalama güneş ışını miktarında %4 azalma olduğu gözlenmiştir.

Güneş Enerjisi Teknolojileri
Güneş ışınlarından yararlanmak için pek çok teknoloji geliştirilmiştir. Bu teknolojilerin bir kısmı güneş enerjisini ışık ya da ısı enerjisi şeklinde direk olarak kullanırken, diğer teknolojiler güneş enerjisinden elektrik elde etmek şeklinde kullanılmaktadır.

Güneş enerjili ısıtma sistemleri
Güneş enerjili sıcak su sistemleri, suyu ısıtmak için güneşe ışınlarından yararlanır. Bu sistemler evsel sıcak su ya da bir alanı ısıtmak için kullanılabildiği gibi çoğunlukla bir havuzu ısıtmak için kullanılır. Bu sistemler çoğunlukla bir termal güneş paneli ile bir de depodan oluşur. Güneş enerjili su ısıtıcıları üç grupta toplanır.

Aktif sistemler, suyun ya da ısı transfer sıvısının çevirimi için pompa kullanırlar.
Pasif sistemler suyun ya da ısı transfer sıvısının devrini doğal çevirim ile sağlarlar.
Kütle sistemleri su tankının doğrudan güneş ışığı ile ısınmasını amaçlarlar.
Yaygın ısıl güneş enerjisi uygulamaları şunlardır:

– Düzlemsel güneş kollektörleri: Ülkemizde de çok yaygın olarak kullanılan, evlerde sıcak su elde etmede kullanılan sistemlerdir.

-Yoğunlaştırıcılı güneş enerjisi santralları: Bunlarda, doğrusal, çanak şeklinde ya da merkezi bir odağa yönlendirilmiş dev aynalar kullanılarak, odak noktasında çok yüksek sıcaklıkta ısı elde edilir. Genellikle elektrik üretiminde kullanılır. Ancak henüz bir yaygınlık kazanamamışlardır.

-Güneş ocakları: Çanak şeklinde ya da kutu şeklinde güneş ısısını toplayan yapılardır. Gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın kullanılır.

-Trombe duvarı

: Sandviç şeklinde cam ve hava kanalları ile paketlenmiş bir pasif güneş enerjisi sitemidir. Güneş ışınları gün boyunca, duvarın altında ve üstünde yer alan hava geçiş boşluklarını tahrik ederek, doğal çevirim ile termal kütleyi ısıtırlar. Gece ise trombe duvarı biriktirdiği enerjiyi ışıma yolu ile yayar.

-Geçişli hava paneli: Aktif güneş enerjili ısıtma ve havalandırma sistemidir. Termal güneş paneli gibi davranan, güneşe bakan delikli (perfore) bir duvardan oluşur. Panel, binanın havalandırma sistemine ön ısıtma uygular. Ucuz bir yöntemdir. %70’e kadar verime ulaşılabilir.

Araştırmaya konu olmuş, ancak yaygınlaşamamış bazı ısıl güneş enerjisi teknolojieri:

-Güneş Havuzları: Havuza atılan tuzların yardımı ile dip tarafta sıcaklık elde edilir. Bunlar daha çok deneysel sistemler olarak kalmışlar, bir yaygınlık gösterememişlerdir.

-Güneş Bacaları: Bir binanın zemininde toplanan ısı, yüksek ve dar bir bacaya yönlendiğinde, bacada kurulu türbini çalıştırır. Bu da, deneysel aşamada kalmış güneş enerjisi türlerinden biridir.

-Su Arıtma Sistemleri: Bunlar da bir çeşit havuz sistemidir. Havuzun üstüne eğimli cam kapak yerleştirilir, buharlaşan su tuzdan arınarak bu kapakta yoğunlaşır.

-Ürün kurutma sistemleri.

Güneş pilleri

Bu yat üzerindeki güneş pilleri 12 voltluk aküleri, 9 Amp’e kadar doğrudan güneş ışığı yardımıyla doldurabilirler.

Güneş pilleri ya da fotovoltaik piller diye anılan cihazlar, yarıiletkenlerin fotovoltaik etki özelliğini kullanarak, güneş ışığından elektrik enerjisi üretirler. Güneş pilleri, kurulan sisteme bağlı olarak birkaç mW’dan birkaç MW’a kadar elektrik üretebilir. Yüksek üretim maliyetleri nedeniyle, yakın zamana kadar oldukça az kullanılmıştır. 1950’lerden bu yana uzayda uydularda, 1970’li yıllarda, elektrik hattından uzak yerlerde, yol kenarlarındaki acil telefon cihazları ya da uzaktan algılama gibi uygulamaların enerji gereksiniminin karşılanmasında kullanılmıştır. Son yıllarda, evlerde elektrik şebekesi ile birlikte çalışan sistemler de yaygınlaşmıştır.

2005 sonu itibarı ile toplam 5,300 MW olduğu zannedilen kurulu güneş pili kapasitesinin, gelişmiş ülkelerin, güneş pillerinin evsel amaçlı kullanımına verdiği teşvikler nedeniyle, 2006 yılında da ciddi artış göstermesi beklenmektedir. Gerek kullanımdaki artış, gerekse teknolojik gelişmeler nedeniyle güneş pillerinin üretim maliyetinde her yıl azalış görülmektedir. Bir güneş pili panelinin watt başına maliyeti 1990 yılında yaklaşık 7,5 USD iken, 2005 yıllında bu rakam yaklaşık 4 USD seviyesine inmiştir. Gelişmiş ülkelerin sunmuş olduğu teşvikler, güneş pillerinin yatırım maliyetinin 5 ile 10 yıl arasında geri dönebilmesini sağlamaktadır. Evsel amaçlı kullanılan güneş pilleri bir inverter aracılığı ile elektrik şebekesine bağlanmakta, böylece üretilen elektriğin akülerde depolanmasından tasarruf edilmektedir. 2003 yılı içerisinde tüm dünyada gerçekleşen güneş pili üretiminde %32’lik bir artış gözlenmiştir. Güneş pili kullanımındaki artış o kadar büyüktür ki, yarıiletken üretiminin talebi karşılayamaması, güneş pili üretiminin artışında bir kısıt olmuştur. Bu sorunun 2006 ve 2007’de de devam edebileceği sanılmaktadır.

Mimaride güneş enerjisi
Güneş enerjisinden yararlanan tasarımlar, çok az daha ilave enerji kullanmak suretiyle, konfor sıcaklığı ve ışık seviyesinin elde edilmesini hedefler. Bunlar pasif güneş enerjisinde olduğu gibi soğuk ortamlarda daha fazla güneş ışığı ile sıcak su elde edilmesi şeklinde ya da aktif güneş enerjisinde olduğu gibi, pompa ve fanlar kullanarak, sıcak ve soğuk havanın (ya da sıvının) yönlendirilmesi şeklinde de olabilir.

Seralar da bir çeşit güneş mimarisi örneği sayılabilir.

Güneş ışığı ile aydınlatma
İç mekanlar gün içerisinde ışık tüpleri ile aydınlatılabilirler.

Örneğin fiber optik ışık tüpleri, çatıya yerleştirilmiş güneş ışınlarını toplayacı bir çanağa bağlanarak, iç mekanlarda aydınlatma kaynaklı enerji giderlerini azaltarak, daha doğal bir aydınlatma yaratabilirler.

Isıl güneş enerjisinden elektrik üreten enerji santralleri

Solar İki, yoğunlaştırılmış güneş enerji kulesi (ısıl güneş enerjisine örnektir).

Isıl güneş enerjisi sistemleri, yaygın olarak, bir ısı eşanjörünü yüksek sıcaklıklara kadar ısıtarak, elde edilen ısının elektrik enerjisine dönüştürülmesi şeklinde kullanılırlar.

Enerji kuleleri
Enerji kuleleri bir ağ şeklinde yerleştirilmiş, çok sayıda düz ve hareketli yansıtıcıların (heliostatların) güneş ışınlarını kule üzerindeki bir toplayıcıya yönlendirmesi şeklinde çalışırlar. Yoğunlaştırılmış güneş ışığı sayesinde, kule üzerinde biriken yüksek ısı daha sonra kullanılmak üzere başka bir maddeye transfer edilir.

Yoğunlaştırıcılı kollektörler ve buhar motorları
Bir yoğunlaştırıcılı kollektörde ısıya dönüştürülen güneş enerjisi, nükleer ya da kömürlü elektrik santrallerinde olduğu gibi, suyun kaynatılarak buhara dönüştürülmesi ve elde edilen buharla da bir buhar motoru ya da bir buhar türbininin tahrik edilmesi suretiyle elektrik enerjisi elde edilir.

Yoğunlaştırıcılı kollektörler ve stirling motorları
Bir yoğunlaştırıcılı kollektörde ısıya dönüştürülen güneş enerjisi ile bir stirling motoru tahrik edilir. Stirling motoru kapalı devere gaz kullanan, suya ihtiyaç duymayan bir ısı motorudur.

Stirling motoru ile güneş enerjisinin elektriğe dönüştürülmesi, %30 ile en yüksek verime sahip sistem kabul edilir

Yaşam için gerekli olan iklim koşullarının korunmasına yardımcı olur.
Dünya’nın çekirdeğindeki sıvı halin korunmasına yardımcı olur.
Dünya’nın manyetik akışını sabit tutar.
Yeryüzünü kozmik radyasyondan çıkarır.

AY OLMASAYDI NELER OLURDU?

Günler 24 saat değil 18 saat olacaktı.
Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş süresi 10 saat olacaktı.
Fırtınalar ve kasırgalar artardı.
Gel git olaylar %70 oranında azalırdı.
Canlılar gelişmezdi ve mevsimler olmazdı.
Dünya bitkilerden ibaret boş bir gezegen olurdu.
Dünyamız göktaşları tarafından yok olabilirdi.
Dünyamız çok hızlı dönme yelemi yapacak ve zamanla atmosferden dışarı çıkacaktı.
Ay’dan kaynaklanan DGÜNEŞ SİSTEMİ VE UZAY

Güneş Sisteminin Genel Özellikleri

1. Güneş sisteminde Dünya’nın dışında 8 tane daha gezegen vardır.

2. Gezegenler Güneş’e farklı uzaklıkta, elips şeklindeki yörüngelerinde, aynı yönde dönerler.

3. Güneş, elips şeklindeki yörüngelerin, odaklarından birinde yer alır.

4. Gezegenler Güneş etrafında döndükleri gibi, kendi eksenleri etrafında da dönerler.

A. DÜNYA’NIN ŞEKLİ ve SONUÇLARI

Dünya kutuplardan basık Ekvator’dan şişkin kendine has bir şekle sahiptir.

Dünya’nın şeklinin sonuçlan

1. Kutuplar yerin merkezine, Ekvator’a göre daha yakındır. Bunun sonucu olarak kutuplarda yer çekimi fazladır. Dünya tam küresel olsaydı çekim her tarafta aynı olurdu.

2. Ekvator yarı çapı herhangi bir meridyenin yarı çapından büyüktür.

3. Güneş ışınlarının gelme açısını etkiler. Güneş ışınları Ekvator’dan kutuplara doğru, her enleme 1° eğik açıyla gelir.

4. Sıcaklık dağılışını etkiler.

5. Aydınlanma çizgisi daire biçimindedir. Bundan dolayı Dünya’nın bir yarısı gece bir yarısı gündüzdür.

6. Ay tutulması esnasında Dünya’nın gölgesi Ay yüzeyine daire şeklinde düşer.

7. Meridyenlerin boyları birbirine eşitken, paralellerin boyları ekvatordan kutuplara doğru küçülür.

B. DÜNYA’NIN HAREKETLERİ

Dünya’nın Güneş sisteminde iki önemli hareketi vardır.

1. Kendi ekseni etrafındaki hareketi (Günlük)

2. Güneş etrafındaki hareketi (Yıllık)

Dünya’nın Kendi Ekseni Etrafındaki Hareketi

Kuzey ve güney kutuplarını Dünya’nın merkezinden geçerek birleştiren hayali çizgiye Dünya’nın ekseni denir.

• Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü, batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamlar.

• Dünya kendi ekseni etrafında atmosferi ile döndüğünden, bu dönüş hissedilmez.

Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün sonuçları ve etkileri;

1. Gece – gündüz birbirini izler.

2. Güneş ışınlarının geliş açıları değişir. (Güneş ışınları sabah ve akşam eğik açıyla, öğle vakti dik açıyla gelir.)

3. Günlük sıcaklık farkları oluşur.

4. Cisimlerin gün içindeki gölge uzunlukları değişir.

• Dünya Güneş çevresindeki dönüşünü, elips şeklindeki yörüngesi üzerinde, 365 gün 6 saatte tamamlar.

• Dünya’nın yörüngesi üzerindeki hızı saniyede 30 km dir.

• Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı sabit değildir. Bazen yaklaşırken bazen uzaklaşır. Bunun sebebi Dünya yörüngesinin elips şeklinde olmasıdır.

• Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığının artması ya da azalması, Dünya üzerinde sıcaklık dağılışını etkilemez. Sıcaklık dağılışını etkileyen temel faktör Güneş ışınlarının geliş açısıdır.

C. DÜNYA’NIN EKSEN EĞİKLİĞİ

Dünya’mız kutup noktalarından geçen bir eksen etrafında döner. Dünya’nın dönme ekseni ile destek ekseni arasında 23,5° lik bir açı vardır.

Dünya ekseninin 23,5° eğik oluşunun sonuçları şunlardır:

1. Mevsimlerin oluşmasına sebep olur.

2. 21 Aralıkta Güney Yarımkürenin, 21 Haziranda ise Kuzey Yarımküre’nin Güneş’e daha dönük olmasına sebep olur.

3. Gece ile gündüz arasındaki farkın ekvatordan kutuplara doğru gittikçe artmasına sebep olur.

Mevsimler ve Gece – Gündüz Süreleri

Türkiye’nin de yer aldığı kuzey yarım kürede, sonbahar 23 Eylülde başlar, 21 Aralıkta biter. Kış 21 Aralıkta başlar ve 21 Marta kadar sürer, ilkbahar 21 Martta başlar, 21 Hazirana kadar devam eder. Yaz ise 21 Haziranda başlar ve 23 Eylülde biter.

21 Mart ve 23 Eylülde güneş ışınları ekvator düzlemine paralel olarak gelir. Bu sebeple yeryüzünün her tarafında gece ve gündüz süreleri eşit olur.

21 Haziranda güneş ışınları ile ekvator düzlemi arasında 23.5° lik bir açı vardır. Bu sebeple 21 Haziranda kuzey yarım kürenin 66,5° enleminden, kuzey kutup noktasına kadar olan bölgesi 24 saat aydınlık olur. Yani bu bölgede gündüz 24 saat sürer.

21 Haziranda güney yarım kürenin 66,5° enleminden, güney kutup noktasına kadar olan bölgesinde ise, gece süresi 24 saat olur.

21 Aralıkta güneş ışınları ile ekvator düzlemi arasındaki açı 23,5° olur. Bu sebeple 66,5° enleminden güney kutup noktasına kadar olan bölge 24 saat aydınlık olur. Yani bu bölgede gündüz 24 saat sürer.

AY

Dünyanın tek uydusu ve ona en yakın gök cismidir. Ay’ın Dünya’ya olan ortalama uzaklığı 384.000 km dir. Çapı ortalama olarak 3.500 km olan Ay, bu büyüklüğü ile dünyanın 50 de biri kadardır.

Ay’da atmosfer yoktur. Hava ve su bulunmadığı için meteorolojik olay görülmez.

Dünya, Güneş’in çevresinde hareket ederken Ay da Dünya’nın çevresinde hareket eder. Dünya’nın Güneş’in çevresinde ve Ay’ın Dünya’nın çevresinde hareketi sırasında izledikleri yörüngeler elips şeklindedir.

1. Ay’ın Hareketleri

• Kendi ekseni etrafındaki hareketini 29.5 günde tamamlar.

• Dünyanın etrafındaki hareketini 29.5 günde tamamlar.

• Dünya ile birlikte, Güneş etrafındaki hareketini 365 günde tamamlar.

• Ay’ın kendi ekseni etrafındaki hareket süresi, dünya çevresindeki hareket süresine eşit olduğu için yeryüzünden, Ay’ın daima aynı yüzü görülür.

• Yeryüzünde güneş günü 24 saat olurken, ay günü 24 saat 50 dakika olarak gerçekleşir. 50 dakikalık farktan dolayı: Gel-git (Med-Cezir) olayı her gün kıyılarda bir önceki güne göre 50 dakikalık gecikmeyle ortaya çıkar.

2. Ay’ın Evreleri

Ay Güneş’ten aldığı ışınları yansıttığından ve Dünya’nın etrafındaki hareketinden dolayı farklı şekillerde görülmektedir. Ay’ın değişik şekillerde görülmesine Ay’ın evreleri denir.

I. Ay, Güneş ile Dünya arasına girdiğinde, Ay’ın karanlık yüzü Dünya tarafında olur. Bu durumda Ay’ı göremeyiz. Ay’ın bu evresine yeni ay denir.

II. Yeni Ay evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay’ın Dünya’ya bakan yüzünün yarısı görülür. Bu evreye ilk dördün denir.

III. İlk dördün evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay’ın Dünya’ya dönük yüzünün tamamı görülür. Bu evreye dolunay adı verilir.

IV. Dolun Ay evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay’ın Dünya’ya dönük yüzünün yarısı görülür. Bu evreye son dördün denir.

Son dördün evresinden yaklaşık bir hafta sonra Ay tekrar yeni ay evresine geçerek düzenli olarak Ay’ın evreleri oluşmaya devam

Yeni ay ile ilk dördün arasında Ay, Türk Bayrağı’ndaki hilalin farklı şekilleri olarak görülür. Yani ince bir hilâl şeklinden, yarım daire şekline doğru değişmeler gözle­nir. Benzeri görünüm, son dördün ile yeni ay evreleri arasında da gözlenir.

3. Ay Tutulması

Dünya, Güneş ile Ay arasına girerek, Ay’ın bütününü ve­ya bir bölümünü gölgelerse ay tutulması meydana gelir.

4. Güneş Tutulması

Ay, Dünya ile Güneş arasına girdiğinde Dünya’nın bazı yerleri güneş ışığı alamaz. Bu duruma Güneş tutulma­sı denir.

GÜNEŞ’İN YAPISI ve DÜNYA’YA ETKİSİ

Güneş yaklaşık olarak küre biçiminde ve Dünya’mızdan çok büyük olan ısı ve ışık kaynağıdır. Güneş Dün­ya’mızdan çok uzakta olduğu için küçük görülür.

Güneş’in çapı, Dünya’nın çapının 100 katına ve Ay’ın çapının 400 katına eşittir.

Günlük hayatta yön tayini yapılırken, Güneş’in doğduğu yön doğu ve battığı yön batı olarak kabul edilir.

Güneş’in sıcaklığı çok fazladır. Bu nedenle Güneş’in ya­pısında bulunan maddeler gaz halindedir. Bu gazların dörtte üçünden biraz azını hidrojen dörtte birinden biraz azını helyum; diğer kısmını da çeşitli gazlar oluşturur.

Güneş’in yapısındaki hidrojen atomlarının helyuma dö­nüşmesi sırasında, enerji açığa çıkar. Buna güneş enerjisi denir.

GÜNEŞ SİSTEMİNDEKİ GEZEGENLER

Güneş etrafında dönen büyük gök cisimlerine gezegen denir.

Gezegenler Güneş’in çevresinde elips şeklindeki yö­rüngeler üzerinde dönerler.

1. Merkür 6. Satürn

2. Venüs 7. Uranüs

3. Dünya 8. Neptün
Asteroitler: Asteroit kelimesi; yıldıza benzeyen anlamı­na gelir. Fakat asteoritler yapı olarak gezegenlere ben­zerler. Asteroitler, Güneşin etrafında Mars ve Jüpiter arasındaki yörüngeleri üzerinde hareket ederler.

Kuyruklu Yıldızlar : Kuyruklu yıldızlar gerçekte değildir. Güneş’ten aldıkları ışığı yansıtırlar. Kuyruklu yıldızlar Güneş’e uzak olan kısımları, gaz bulutundan oluşmuş birer kuyruk şeklindedir. Kuyruğun uzunluğu ve şekli zamanla değişir.

Kuyruklu yıldızlar 3 ana bölümde oluşur.

1. Çekirdek 2. Baş 3. Kuyruk

Meteorlar, Güneş sistemindeki gezegenlerin aralarındaki boşlukta bulunur. Işık yaymazlar.

Bunlardan bazıları, Dünya’ya yakın bir yerden geçerken, çekim etkisiyle Dünya’nın atmosferine girerler.

Atmosfere büyük bir hızla giren meteor, sürtünme sonucu ısınır ve akkor duruma gelerek ısı ve ışık verirler. Atmosferden çıkınca soğuyan meteor dünyadan uzaklaşarak gözden kaybolur.

Dünya atmosferine giren bir meteor, yüksek sıcaklık sebebiyle yanarak parçalanabilir. Yanmayan kısmı ve külleri yeryüzüne düşebilir. Yeryüzüne düşen meteor veya parçalarına göktaşı adı verilir.

YILDIZLAR

Güneş, Güneş sisteminin merkezinde bulunan, orta büyüklükte ve Dünya’mıza en yakın olan yıldızdır.

Güneş gibi, kendiliğinden ısı ve ışık veren gök cisimlerine yıldız adı verilir. Yıldızlardan bazıları Güneş’ten büyüktürler. Örneğin; Epsilon, Vega ve Anteras gibi yıldızlar.

Güneş Dünya’mıza yakın olduğundan en parlak büyük görünür. Yıldızlar dünyamızdan uzak olduğundan küçük görünürler.

Yıldız kümesine galaksi denir. Yıldızlar tek ve çift kümeler biçiminde bulunurlar.

Hemen bütün yıldızlarda en bol element hidrojen daha sonra helyum olur.

Çok sayıda yıldızlardan ve Güneş’ten oluşan galaksiye Samanyolu denir. Yer küremizle birlikte Güneş Sistemi Samanyolu Galaksisinin içinde bulunur.

Yıldızlarla Gezegenler Arasındaki Farklar

1. Yıldızlar kendiliğinden ısı ve ışık yayan gök cisimleridir. Gezegenler ise kendiliğinden ısı ve ışık yaymazlar. Ancak yıldızlardan gelen ışığı yansıtırlar.

2. Yıldızlar birbirlerine göre konum değiştirmezler. Gezegenler ise birbirlerine göre konum değiştirirler.

3. Yıldızların sıcaklığı çok yüksektir. Gezegenler ise, soğuyarak katılaşmışlardır.

4. Yıldızların ışığı titreşir. Gezegenlerin titreşmez.

5. Yıldızlar nokta görünümündedirler. Gezegenler ise yüzeysel bir tabaka şeklindedirler.

4. Mars 9. Plüton

5. Jüpiter

ünyamızın küçük salınım hareketleri, Ay olmasa ortadan kalkacaktı.

Güneş yaklaşık olarak küre biçiminde ve Dünya’mızdan çok büyük olan ısı ve ışık kaynağıdır. Güneş, Dünya’mızdan çok uzakta olduğu için küçük görülür.

Meraklı Vedat Dünkü Maçta Jale’ ye Sordu: Umut Nasıldı?

İlk harfleri gezegen isimleriyle ilişkilendirerek kullanıyorsunuz.(Merkür,Venüs, …)

MERaklı VEli DÜN MAhallede Jiletle SAldırdığı Uğuru NEredeyse Parçalıyormuş

mavi damajana su Merkür-Venüs-Dünya-Mars-Jüpiter-Satürn-Uranüs-Neptün

Mavi Valiz Dünyadan Marsa Jet Skisiyle Uğrayıp Neptünde Patladı

Meraklı Vedat Dünki Maçta Jaleye Sordu;Umut Nasıldı

Meraklı Veli Dünya’dan Mars’a Jeton satmaya uçtu neden

Merkezinde Güneş, çevresinde elips yörüngeler üzerinde dönen 9 gezegen, bunlara ait uydular, küçük gezegenler, göktaşları, meteorlar ve kuyruklu yıldızlardan oluşan gökcisimleri topluluğuna Güneş sistemi denir. Güneş sistemindeki ısı ve ışık kaynağı Güneştir

Güneş’in çapı, Dünya’nın çapının 100 katına ve Ay’ın çapının 400 katına eşittir. Güneş’in sıcaklığı çok fazladır. Bu nedenle Güneş’in yapısında bulunan maddeler gaz halindedir

Bu gazların dörtte üçünden biraz azını hidrojen, dörtte birinden biraz azını helyum, diğer kısmını da çeşitli gazlar oluşturur. Güneş’in yapısındaki hidrojen atomlarının helyuma dönüşmesi sırasında enerji açığa çıkar. Buna Güneş enerjisi denir.

GEZEGENLER

Güneş etrafında dönen büyük gök cisimlerine gezegen denir. Gezegenler Güneş’e farklı uzaklıkta, elips şeklindeki yörüngelerinde, aynı yönde dönerler. Gezegenler Güneş etrafında döndükleri gibi, kendi eksenleri etrafında da dönerler.

MERKÜR

Güneş’e en yakın olan gezegendir. Güneş etrafındaki dönüşünü 88 günde tamamlar. Merkür’ün herhangi bir doğal uydusu yoktur. hidrojen, helyum ve neon gazlarından oluşan ince bir atmosferi vardır.

Konu Dosyalar Deneyler Videolar Testler Flash Sunumlar Bulmacalar Resimler Kavram Haritası Diğer

Sayfayı Yazdır

Güneş Sistemi ve Gök Cisimleri

GÜNEŞ SİSTEMİ

Meraklı Vedat Dünkü Maçta Jale’ ye Sordu: Umut Nasıldı?

İlk harfleri gezegen isimleriyle ilişkilendirerek kullanıyorsunuz.(Merkür,Venüs, …)

MERaklı VEli DÜN MAhallede Jiletle SAldırdığı Uğuru NEredeyse Parçalıyormuş

mavi damajana su Merkür-Venüs-Dünya-Mars-Jüpiter-Satürn-Uranüs-Neptün

Mavi Valiz Dünyadan Marsa Jet Skisiyle Uğrayıp Neptünde Patladı

Meraklı Vedat Dünki Maçta Jaleye Sordu;Umut Nasıldı

Meraklı Veli Dünya’dan Mars’a Jeton satmaya uçtu neden

Merkezinde Güneş, çevresinde elips yörüngeler üzerinde dönen 9 gezegen, bunlara ait uydular, küçük gezegenler, göktaşları, meteorlar ve kuyruklu yıldızlardan oluşan gökcisimleri topluluğuna Güneş sistemi denir. Güneş sistemindeki ısı ve ışık kaynağı Güneştir

GÜNEŞ

Güneş yaklaşık olarak küre biçiminde ve Dünya’mızdan çok büyük olan ısı ve ışık kaynağıdır. Güneş, Dünya’mızdan çok uzakta olduğu için küçük görülür.

Güneş’in çapı, Dünya’nın çapının 100 katına ve Ay’ın çapının 400 katına eşittir. Güneş’in sıcaklığı çok fazladır. Bu nedenle Güneş’in yapısında bulunan maddeler gaz halindedir

Bu gazların dörtte üçünden biraz azını hidrojen, dörtte birinden biraz azını helyum, diğer kısmını da çeşitli gazlar oluşturur. Güneş’in yapısındaki hidrojen atomlarının helyuma dönüşmesi sırasında enerji açığa çıkar. Buna Güneş enerjisi denir.

GEZEGENLER

Güneş etrafında dönen büyük gök cisimlerine gezegen denir. Gezegenler Güneş’e farklı uzaklıkta, elips şeklindeki yörüngelerinde, aynı yönde dönerler. Gezegenler Güneş etrafında döndükleri gibi, kendi eksenleri etrafında da dönerler.

MERKÜR

Güneş’e en yakın olan gezegendir. Güneş etrafındaki dönüşünü 88 günde tamamlar. Merkür’ün herhangi bir doğal uydusu yoktur. hidrojen, helyum ve neon gazlarından oluşan ince bir atmosferi vardır.

Merkür’ün yüzeyinde Ay’ın yüzeyindekilere benzeyen kraterler vardır. Fakat bilindiği kadarıyla Merkür’de canlıların yaşayabilmesini olanaklı kılacak koşullar bulunmamaktadır. Çünkü gezegenin Güneş’e dönük yüzünde sıcaklık, 400 dereceye kadar çıkar, buna karşılık karanlık yüzünde -173 dereceye kadar düşer.

VENÜS

Güneş çevresinde, ondan ortalama 107,5 milyon km uzaklıkta daireye çok yakın bir yörünge üzerinde dolanır. Güneş çevresindeki dolanma süresi 225 gündür. Venüs’ün kendi ekseni çevresindeki dönüşü geriye doğru, yani doğudan batıya doğrudur.

Venüs canlılar açısından Güneş sisteminin en düşman gezegenlerinden birisidir. Yoğun atmosferinin yüzde 96’dan fazlası karbondioksitten, yüzde 3,5’i azottan, kalan kısmı da su buharı, argon ve neondan oluşur. Yüzeyinde sıcaklık yaklaşık 460 derecedir.

DÜNYA (YERKÜRE)

Dünya, kutuplardan basık ekvatordan şişkin kendine has bir şekle sahiptir. Dünya, Güneş çevresindeki dönüşünü, elips şeklindeki yörüngesi üzerinde, 365 gün 6 saatte tamamlar.

Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü, batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamlar. Atmosferi ile döndüğünden, bu dönüş hissedilmez.

Dünya’mız kutup noktalarından geçen bir eksen etrafında döner. Dünya’nın dönme ekseni ile destek ekseni arasında 23,5 derecelik bir açı vardır. Bu eğiklik mevsimlerin oluşmasına, gece ile gündüz arasındaki farkın ekvatordan kutuplara doğru gittikçe artmasına sebep olur.

Dünya’nın tek uydusu ve ona en yakın gök cismi Ay’dır.

AY

Dünya, Güneş’in çevresinde hareket ederken Ay da Dünya’nın çevresinde hareket eder. Dünya’nın Güneş’in çevresinde ve Ay’ın Dünya’nın çevresinde hareketi sırasında izledikleri yörüngeler elips şeklindedir. Dünya’nın ve kendisinin etrafındaki hareketini 29,5 günde tamamlar. Bu nedenle Ay’ın daima aynı yüzünü görürüz.devam

Ay’ın Dünya’ya olan ortalama uzaklığı 384000 km dir. Çapı ortalama olarak 3500 km olan Ay, bu büyüklüğü ile Dünya’nın 50 de biri kadardır. Ay’da atmosfer yoktur. Hava ve su bulunmadığı için meteorolojik olay görülmez.

MARS
Güneş’ten ortalama uzaklığı yaklaşık 228 milyon km’dir. Mars’ın iki küçük uydusu vardır; bunlar Phobos ve Deimos’tur. Güneş çevresinde bir tam dolanımı 687 günde tamamladığından bu gezegende mevsimler Dünya’dan yaklaşık iki kat daha uzundur.

Mars’ın atmosferi çok incedir. Hemen hemen bütünüyle karbondioksitten oluştuğu, ayrıca yaklaşık yüzde 2 azot, yüzde 1-2 arasında değişen oranlarda argon içerdiği saptanmıştır. Kırmızı renkli bir gezegendir.

JÜPİTER
Güneş sistemindeki en büyük gezegendir. Güneş’ten ortalama uzaklığı 777 milyon km’dir. Güneş çevresindeki bir tam dolanımını 11,86 yılda, kendi etrafındaki bir tam dönüşünü ise 9 saat 55 dakikada tamamlar. Venüs’ten sonra en parlak gezegendir.

Atmosferi büyük ölçüde hidrojenden oluşmuştur, ayrıca az miktarda helyum, metan, amonyak, etan, su, karbonmonoksit, asetilen ve hidrojen siyanür içerir. Bugüne kadar çevresinde dolanan 16 uydu keşfedilmiştir. Bunlardan en büyükleri Ganymedes, Kallisto, İo ve Europa’dır.

SATÜRN

Jüpiter’den sonra Güneş sistemindeki en
büyük gezegendir.
Güneşten ortalama uzaklığı 1.472 km dir.
En az 21 tane uydusu vardır.

URANÜS
Güneş çevresindeki dolanım süresi 84.01 yıl,
Güneş’e ortalama uzaklığı ise 2 milyar 870 milyon km
dolaylarındadır. Metandan oluşan bir atmosferi
olduğu sanılmaktadır.

NEPTÜN
Güneşin çevresindeki bir tam dolanımını
164.79 yılda tamamlar. Güneşten ortalama uzaklığı
4 milyar 494 km. dir. Atmosferin en üst bölümünde
metan gazı bulutları vardır.

Üst katmanları çok soğuktur . Bilinen uydu
sayısı sekiz tanedir. Çıplak gözle görülmeyecek
kadar soluktur.

PLÜTON
Güneşe olan ortalama uzaklığı 6 milyar km
kadardır. Güneş çevresindeki dolanımını 248 yıldan daha uzun bir sürede tamamlar. Çok soluk göründüğünden astronomlar bu gezegenin oldukça küçük olduğuna inanmaktadırlar.

Bu kadar küçük ve soğuk (yaklaşık – 213 derece) olan bir gezegende atmosferin bulunması da oldukça düşük bir olasılıktır.

ASTEROİTLER
Asteroit kelimesi, yıldıza benzeyen anlamına gelir. Fakat asteroitler yapı olarak gezegenlere benzerler. Asteroitler, Güneş’in etrafında Mars ve Jüpiter arasındaki yörüngeleri üzerinde hareket ederler.

METEORLAR
Güneş sistemindeki gezegenlerin aralarındaki boşlukta bulunur ve ışık yaymazlar. Bunlardan bazıları, Dünya’ya yakın bir yerden geçerken, çekim etkisiyle Dünya’nın atmosferine girerler.

Dünya atmosferine giren bir meteor, yüksek sıcaklık sebebiyle parçalanabilir ve ışık saçar. Yanmayan kısmı ve külleri yeryüzüne düşebilir. Yeryüzüne düşen meteor veya parçalarına göktaşı adı verilir.

Dünya atmosferine giren bir meteor, yüksek sıcaklık sebebiyle parçalanabilir ve ışık saçar. Yanmayan kısmı ve külleri yeryüzüne düşebilir. Yeryüzüne düşen meteor veya parçalarına göktaşı adı verilir.

KUYRUKLU YILDIZLAR
Kuyruklu yıldızlar gerçekte yıldız değildir. Güneş’ten aldıkları ışığı yansıtırlar. Kuyruklu yıldızların Güneş’e uzak olan kısımları, gaz bulutundan oluşmuş birer kuyruk şeklindedir. Kuyruğun uzunluğu ve şekli zamanla değişir

Merkür’ün yüzeyinde Ay’ın yüzeyindekilere benzeyen kraterler vardır. Fakat bilindiği kadarıyla Merkür’de canlıların yaşayabilmesini olanaklı kılacak koşullar bulunmamaktadır. Çünkü gezegenin

Uzay Dünya’nın atmosferi dışında evrenin geri kalan kısmına verilen isimdir. Uzay’ın sınırları asla kesin değildir ve Uzay hep büyür. Atmosfer ile uzay arasında kesin bir sınır bulunmamaktadır fakat Dünya’nın atmosferi yukarı doğru çıkıldıkça incelmektedir. Uzayda milyonlarca gökada bulunmaktadır. Bu gökadalar içinde milyonlarca güneş sistemleri gezegenler ve gök taşları bulunmaktadır.
Uzay çok eski dönemlerden beri insanların büyük ilgisini çekmiş sonu olup olmadığı; varsasınırlarının nereye kadar uzandığı bilginleri ve felsefecileri yakından ilgilendirmiştir. Uzayda yer alan gökcisimlerinin incelenmesi bunların hareketlerinin diğer gökcisimlerinin davranışlarına yaygınlaştırılması uzay hakkında çok az da olsa kimi fikirlerin ortaya atılmasını sağladı. Çağlar geçtikçe insanların daha güçlü teleskoplarla uzayı incelemesi uzay hakkındaki bilgileri artırdı. Uçan cisimlerin ortaya çıkmasıyla Dünya’yı çevreleyen yakın uzay hakkındaki bilgiler daha da artmaya başladı. Nihayet güçlü füzeler yapma uydular Ay’a insanlı ya da insansız araçlar gönderilmesiGüneş Sistemi içinde yolculuk yapacak yapma uyduların geliştirilmesi çok güçlü radyoteleskoplarla uzayın derinliklerinin araştırılması 20. yüzyılın ikinci yarısında insanlığın uzay hakkındaki bilgilerini önemli ölçüde genişletti. Bu arada teorik fizik ve astronomi konusunda devrim yapacak görüşler ortaya atan Einstein gibi bilginlerin uzay konusunda ortaya attıkları pek çok kuram gözlemcilerin uzay üzerine verdikleri bulguların mantıklı bir şekilde açıklanmasını sağladı. Uzay konusundaki ilk sağlam bilgiler 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında özellikle kuzey ülkelerinde kurulan gözlemevleri sayesinde alındı. ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bulunan Palomar Gözlemevi Dünya’da mevcut gözlemevlerinin en büyüğüdür. Buradaki aynalı teleskopun çapı 5 m. yüksekliği 40 m.dir. Bu gözlemevlerinde uzaydaki gökcisimlerinin kütlesi hacmi ışığının şiddeti vb. incelenmektedir. Uygulamalı fiziğin geliştirdiği tayf (spektrum) analizi uzaydan gelen ışıklardan cisimlerin hangi elementlerden oluştuğunu göstermektedir. 1932’de K. G. Jansky adındaki bir mühendisin rastlantı sonucu bulduğu uzaydan gelen radyo yayınları daha sonraki yıllarda radyoteleskopların doğmasına ve uzayın derinliklerinin dinlenmesine bu radyo yayınlarının kaynaklarının ve nedenlerinin bulunmasına yol açtı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanların geliştirdiği V-1 ve V-2 füzeleri daha sonraki yıllarda uzayın keşfi için yapılacak çalışmalarda büyük bir adım oldu. 1947-1956 yılları arasında özellikle ABD uzay çalışmalarına büyük hız verdi. Yapılan uzay uçuşu denemelerinin hiçbiri bir uzay aracını yörüngeye oturtmayı başaramadı. Bu arada SSCB 1957 yılında üç kademeli Vostok füzeleri ile “Sputnik” adındaki ilk yapma uyduyu Dünya çevresinde yörüngeye oturtarak uzay yarışında öne geçti. Uydulardan elde edilen uzay üzerine bilgiler canlıların özellikle insanların uzayda yaşayabilmeleri için hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiğini ortaya koydu. Böylece uzay tıbbı doğdu ve gelişti. Uzayda ilk insan ise 12 Nisan 1961 tarihinde SSCB’nin uzaya gönderdiği Yuri Gagarin oldu. Bu arada insanların uzay boşluğuna yerleşmelerini sağlamak uzayı uzaydan izlemekDünya üzerinde haberleşme kolaylıkları sağlamak için binlerce uydu yörüngeye yerleştirildi ya da uzayın boşluğuna fırlatıldı. Nihayet 1969 Temmuzu’nda Ay’ın ABD’li astronotlar tarafından fethedilmesi uzay çalışmalarında en önemi adımlardan biri oldu. Günümüzde uzay yarışı büyük bir hızla sürmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT