Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat Özel

Geçmişten Günümüze Ulaşım Araçları

Geçmişten Günümüze Ulaşım

İnsanlık tarihine baktığımızda geçmişten günümüze kadar ulaşımın ve ulaşım araçlarının çok büyük bir yol katettiğini ve çok önemli noktalara geldiğini görmek mümkündür.Geçmişte insanların ulaşım için kullandıkları hayvanlar zaman ilerledikçe yerini araçlara bırakmıştır.Günümüzde hayvanlardan faydalanılmaya devam edilse bile ulaşım araçlar vasıtası ile yapılmaktadır.

Sponsorlu Bağlantılar

Ulaşım için ilk devrim tekerleğin icadı oldu.Bu icat insanlığın çağ atlaması anlamına geliyordu.Nitekim tekerleğin icadı ve motorlu taşıtların bulunmasıyla artık insanlar gitmek istedikleri yerlere daha hızlı ve daha az enerji harcayarak gitmeye başladılar.

rp_arabanın-gelişimi.png

Ulaşım sadece kara için değil, deniz ve hava için de gerekliydi.Kara yolunun yetersiz olduğu yerler için alternatif ulaşım araçları gerekiyordu. Deniz aşırı yolculuklar için insan gücüne dayalı küçük sandallar kullanılmaya başlandı. Fakat bu uzun yolculuklar için fazla yorucuydu böylece yelkenli tekneler üretildi. Rüzgâr gücüne dayalı bu araçlar motorun icadıyla zamanla fonksiyonunu kaybetti. Demir yolarlıda hızla gelişen teknolojiden payına düşeni aldı daha önce kömürle ve buharla çalışan trenler şimdi yerini hızlı trenlere ve çok gelişmiş metrolara bıraktı. Yakın geçmişimizin en önemli icatlarından biri olan tek pervaneli uçak artık yerini seyahatlerimizi inanılmaz derecede kısaltan ve biz konfor sağlayan lüks uçaklara bıraktı.

İşte size geçmişten günümüze ulaşım araçları…

Geçmişten Günümüze Araba

Arabalar tarih boyunca insanların bir çok işini kolaylaştıran araçlar olmuştur.Motorsuz arabaların ilk zamanlarında günümüzdeki motorlu araçlara kadar insan hayatını kolaylaştıran en büyük araçlardan birisi de hiç şüphesiz arabalardır.

Arabaları 2 kısma ayırmak mümkündür.Birincisi motorsuz arabalar, ikincisi de motorlu arabalardır.Bilindiği üzere insan ve yük taşımaya yarayan tekerlekli ve motorlu yada motorsuz her türlü kara taşıtının genel adı arabadır.

Motorsuz taşıtlara örnek vermek gerekirse;Çek çek’ler, el arabaları insan gücüyle yürürken, kağnı, koçu öküz ve mandayla, fayton, briska, kupa ve benzeri arabalar atla yürütülmektedir. Hollanda ve Belçika’da keçilerin koşulduğu hafif arabalar da vardır.

Motorlu arabalar örnek vermek gerekirse; günümüzde insan ve yük taşımaya yarayan bütün motorlu araçlar diyebiliriz(otomobil, tren, tramvay vb..)

arabanın gelişimi

Arabanın Tarihçesi ve Gelişimi

Arabaların M.Ö. 3000 yıllarında tekerlek ve kızağın bulunmasından sonra ortaya çıktığı düşünülmektedir. İlk çağ kavimlerinin (Sümer, Mısır, Yunan, Asur) arkası açık iki tekerlekli savaş arabaları kullandıkları bu dönemle ilgili adak heykelciklerinde görülmektedir.

İki tekerlekli ve parmaklıklı ilk arabaları İÖ 2000’li yıllarda savaş amacıyla Hititliler yapmıştır. Frigler, Yunanlılar ve Romalılar dağlık ve sarp bölgelerde arabaların devrilmemesi için teker açıklığı kadar mesafede birbirine paralel giden oyuk yollar yaptığı bilinmektedir.

9. yüzyıldan itibaren arabaların üstü kapanmaya başlamış. 1400’lü yıllardan sonra arabalarda yay makas kullanılarak sarsıntıların azaltılmasında önemli başarılar sağlanmıştır yine aynı dönemde Uzakdoğu’da çekçek, Anadolu’da kağnı, Almanya’da koçu arabaları yapılmıştır.

Fayton ve kupa yapımına 1500’lü yıllarda İngiltere’de, 17. yüzyılda Berline’ler Fransa’da başlanmıştır. Demiryolu ulaşımının başlaması ve 20. yüzyılda otomobillerin geliştirilmesi ile atlı arabaların önemi oldukça azalmıştır.

Osmanlılarda Tanzimat’a kadar yalnızca padişahlar, şeyhülislamlar ve kazaskerler arabaya binebilmekte idi. Tanzimat’tan sonra bu araba ayrıcalığı kaldırılmış, İkinci Meşrutiyetten sonra ise kadınlarla erkekler aynı arabaya binmeye başlamışlardır.

İstanbul’da ilk kullanılan araçlar öküzle çekilen koçu arabaları idi. Daha sonra talikalar kullanılmış, binek olarakta fayton, landon ve berline tipi arabalara binilmiştir.

Türkiye’de 1950’li yıllara kadar İstanbul’da faytona binilirken , 1964 yılına kadar Ankara sokaklarında fayton dolaşmıştır. Günümüzde ise İstanbul Adalarda, İzmir de ve kıyı kentlerimizde turistik amaçlarla fayton taşımacılığı yapılmaktadır.

Geçmişten Günümüze Bisiklet

Bisiklet çocukken genellikle herkesin bindiği bir ulaşım aracıdır.Genellikle eğlence amaçlı bisiklete binen çocuklar bunun ulaşım aracı olduğunda pek haberdar değillerdir.Ancak bu durum Çin ve bazı ülkeler için hiç de böyle değildir.Çünkü Çin gibi ülkelerde bisikletin yeri inanılmaz derecede önemlidir.Çünkü bisiklet onlar için sadece ve sadece ulaşım aracıdır.Hatta küresel ısınma nedeniyle bazı örgütler bisiklet gibi motorsuz taşıtların kullanılmasını şiddetle tavsiye etmektedir.Şimdi gelin bisikletin icadından günümüze kadar göstermiş olduğu gelişime göz atalım…

Bisikletin Tarihçesi ve Gelişimi

İlk bisiklet çok ilkel biçimde 12. yüzyılda Çin’de görülmüştür. Fransız Sirvac yaptığı sağ ve sol ayakların itmesiyle yürüyen bisiklet yapmıştır. “Celerifere” adını taşıyan bu alet 1791 tarihlidir. Baron Karl Von Drais, Drais de Senerbol’un yaptığı bisikleti geliştirmiş ve bisiklete gidon eklemiştir. Bu bisiklet 1816 yılında yapılmıştır. Bu bisiklet tahtadan imal edilmiştir. 1818′de bisiklette metal kullanılmaya başlanmıştır.

Leonardo Da Vinci’nin çizimleri kullanarak ilk pedallı bisikleti üreten Kirkpatrick Mac Millan’dır. 1839-1840 yılları arasında İskoçya’da yapılan bu bisiklet, halen Londra Science Museum’da sergilenmektedir. 1855′te Fransız Ernest Michaux’un bisikleti pedalı etkin olarak kullanmıştır. 1870ten sonra geliştirilen yeni bisikletlere “Bicyole” denilmiştir. Bu modelde ön tekerliğin çapı bir ila 1,5 metre arasında değişmiştir.

İlk seri üretim bisiklet “Michaux Company” tarafından yapılmıştır. Şirket, yılda yüzkırk bisiklet üretiyordu. Bisikletin ilgi görmesi dönemin devletlerinin de dikkatini çekmiştir. 1800′lerin ikinci yarısında Fransa Savunma Bakanlığı bisiklet üretimini destek vermiş ve 1871′de imal edilen bisikletlerAlmanya ile yapılan savaşta kullanılmıştır.

Trufaut, içi boş kauçuk lastiğini bulmuş, bunu İngiltere’de eşit tekerlekli komple kadrolu, bilyalı ve milli bisikletlerin yapılması ve ardından ortadan katlanan portatif bisikletler izlemiştir.

İrlanda’da 1888 yılında havalı plastik biskletler piyasaya sürülmüştür. Bu durum, bisiklet endüstrisini geliştirmiştir. Bisiklet üretiminde kullanılan malzemenin fiyatının yüksekliği, işçilik maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle halka inememiştir. 1800′lerin sonundan fabrikaların artması ve seri üretimin hızlanmasıyla maliyetlerde yaşanan düşüş bisikletin geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Özellikle Fransa, Belçika, İngiltere, İtalya veİspanya’daki bisiklet fabrikaları bisikletin bu ülkelerde yaygınlaşmasına ve bisiklet sporunu gelişmesine önayak olmuştur.

I. Dünya Savaşı’nda Avrupa ülkeleri bisikleti askeri amaçla (ordu süratinin artırılması) amacıyla kullanmışlardır.

Günümüzde bisiklet, her toplumda kullanılan yaygın bir ulaşım ve eğlence aracıdır.

Geçmişten Günümüze Fayton

Faytona kısacası at arabası diyebiliriz ancak daha detaylı bir tanım vermek gerekirse körüklü, dört tekerleği olan bir atlı binek arabasıdır.

Fayton günümüzde pek tercih edilen bir ulaşım aracı değildir.Faytonu sadece eski dokuyu yaşatmaya çalışan nadir yerlerde bulabilirsiniz.Bu yerlere örnek verecek olursan İstanbul’da Adalar diyebiliriz.Osmanlı zamanında çok yaygın olan Fayton günümüzde yerini motorlu taşıtlara bırakmış durumda…

fayton, at, araba

Fayton Tarihçesi ve Gelişimi

Osmanlılar zamanında arabalara genellikl kupa adı verilirdi. Son zamanlarda talika, kinto, kâtip odası, lando denilen çeşitli tipte arabalar yapıldı. Bütün bunlarla sadece insan taşınırdı. Otomobilden sonra fayton yavaş yavaş bırakıldı, büyük şehirlerde tamamen ortadan kalktı, Anadolu kasabalarında ise sayısı azaldı. son yıllarda tekrar canlanan fayton kültürü bir çok şehirde çoğaldı bu yüzdende manisa akhisarda fayton fabrikası kuruldu bu fabrika dünyanın bütün ülkelerine fayton gönderiyor.

Lando ile kupaların oturma yerleri tamamen kapalıdır. Tek veya çift atla çekilen faytonların körükleri yarı yarıya ve öne doğru kapanacak şekildedir, sürücü için ön kısımda yüksek bir yer vardır. İstanbul adalarında motorlu taşıt kullanma yasağı olduğu için faytonlar bu adaların özelliğini teşkil eder.

Geçmişten Günümüze Minibüs

Minibüs genellikle günlük hayatta sürekli kullandığımız toplu taşıma araçlarından birisidirMinibüs için bir tanım yapmak gerekirse en uygun tanım şu olur;

Minibüs, 3.5 – 4 metrelik kapalı aracın içine koltuklar yerleştirilerek yolcu taşımacılığında kullanılan hafif ticari araçtır.Sadece altı koltuk ile on dört koltuk sınırı içindeki taşıtlara Minibüs adı verilir.

Minibüs Kullanımı ve Tarihçesi

Araç otomobilden daha çok yolcu taşımak amacıyla kullanılır.Özellikle toplu taşıma Minibüsleri kısa mesafelerde her şehirde çalışan araçlardır.Bir başka tip ise özel Minibüsler veya VİP Minibüslerdir.Bunlarda araç sahibi tarafından kendi isteği doğrultusunda yönettiği kullandığı araçlardır.

Minibüsün geçmişine baktığımız zaman daha çok 20. yüzyılın ortalarında ve sonlarına doğru daha çok kullanılmaya başlandığını görüyoruz.Toplu taşıma ihtiyacının artmasından dolayı minibüs ihtiyacı da artmıştır.Günümüzde işe giderken, okula giderken halk tarafından daha çok tercih edilen ulaşım aracı olmuştur.

Geçmişten Günümüze Otomobil

Otomobil günümüzde daha çok şahsi amaçlar için kullanılan bir ulaşım aracıdır.Kişilerin daha çok özel ulaşım amacı için kullandıkları otomobillerin ticari amaçla da kullanılıyor olduğunu belirtmek gerekir.(Taksi gibi)En hızlı gelişen teknolojilerden birisi de hiç şüphesiz otomobil teknolojisidir.İnsan hayatını oldukça kolaylaştıran bir teknoloji olan otomobilin günümüzdeki en büyük sorunu trafik olarak karşımıza çıkıyor.

Otomobilin Tanımı

Otomobil, Auto: Yunancadaki anlamıyla kendiliğinden , mobile: Latincedeki anlamıyla hareketli demektir. Otomobil kavramının ilk ortaya çıktığı zamanı göz önüne alırsak at kullanılmadan, itmeden veya çekmeden kendiliğinden hareket edebilen öz itmeli taşıt anlamına gelmektedir.

Otomobilin Teknolojik Gelişimi ve Tarihi

* 1680 — Çalışabilen ancak kullanışlı olmayan ilk içten yanmalı motor 1680 yılında Hollandalı Christiaan Huygens’in yaptığı barutun yanması ile çalışan pistonlu makine oldu. Kapalı bir silindir içinde patlayan barut kayabilen bir pistona etki ederek piston’un hareket etmesini sağlamaktaydı.

* 1698 — İngiliz Thomas Savery ilk buharlı makineyi yaptı

* 1769 — İngiliz James Watt uzun süreli çalışan buharlı makineyı yaptı

* 1769 — Kendi kendine hareket hareket eden ilk araç Fardier Fransız mühendis ve topçu yüzbaşı

1769 Fardier

1769 Fardier

Nicolas Joseph Cugnot (1725-1804) tarafından yapıldı.

* 1787 — Oliver Evans Amerikada yolcu taşıyan araç yapmıştır.

* 1801 — İngiltere’de Richard Trevithick buharlı otomobil yaptı.

* 1824 — İçten yanmalı motorların, özellikle dizel motorlarının temel ilkeleri, genç bir Fransız mühendisi Sadi Carnot tarafından ortaya atıldı

* 1830 — 15 – 20 km hızla giden buharla çalışan 14 yolcu taşıyabilen yolcu otobüsleri imal edildi.

* 1860 — İngiliz Parlementosu bütün arabaların iki sürücüsü ve önünde gündüz kırmızı bayrak gece kırmızı fener bulunmasını şart koşan kanun çıkardı. Bu kanun motor gelişim hızını biraz durdurdu. 1896 yılında bu yasa kaldırıldı.

* 1860 — Hava gazı ile çalışan ticari bakımdan elverişli ilk motor Belçikalı mühendis Jean Joseph Etienne Lenoir ( 1822-1901 ) tarafından yapılmıştır.

* 1862 — Fransız mühendisi Alphonse Eugene Beau de Rochas (1818-1893) 4 zamanlı çevrimin esaslarını ortaya koydu.

* 1867 — Alman mühendis Nicholaus August Otto ve Eugen Langen (1833-1895), Rochas’ın bulduğu prensipleri pratiğe çevirerek dört zamanlı çevrime sahip motoru yaptılar.

* 1876 — Nikolaus August Otto (1832- 1891), ilk dört zamanlı gaz motorunu üretti.

* 1877 – Otto yaptığı motorun patentini Amerikadan aldı.

* 1878 — İngiliz mühendisi Dugal Clerk iki zaman esasına göre çalışan ilk motoru yaptı.

* 1880 — Amerika’da George Brayton benzin yakıtlı motor yaptı.

* 1885 — Benzinle çalışan içten yanmalı motora sahip ilk otomobil Alman mühendis Carl Friedrich Benz tarafından yapıldı

* 1889 — Viyanalı Siegfried Marcus (1831-1898) geliştirdiği motorla viyana sokaklarında 12 km hızla gezerken halkın panik yaşamasına sebep olmuş birkaç kaza yapmıştır. 17 suçtan mahkemeye verilen Marcus keşif yapmayı bıraktı.

* 1890 — Herbert Akroyd Stuart Bir kaza sonucunda kızgın bir yere değen gaz yağının hava ile karışarak yandığını gördü. Bu olaydan etkilenerek yaptığı deneylerle motorunu geliştirdi ve patentini aldı. Motorunda yakıt emilen ve hafifçe sıkıştırılan hava içerisine bir memeden gönderilerek patlayıcı ve yanıcı bir karışım oluşturulmaktaydı. Bu karışımın yanabilmesi için cidarları yüksek derecede ısıtılan ve buharlaştırıcı adı verilen bir ön yanma odası vardır. Ana yanma odasına bir kanalla birleştirilen bu oda ilk hareket için dışarıdan alevle ısıtılmaktadır. Bu motorda havanın ısısının sıkıştırma oranıyla arttığı düşünülmediğinden verim düşük olmuştur.

* 1890 — Bir Alman mühendis olan Capıtaine, Akroyd’un motoruna benzeyen bir motorun patentini aldı. Bu motorlar yarım dizel (kızgın kafalı) motorların esasını oluşturdu.

* 1890 — İlk otomobillerin çoğu, dişlileri olmadığı için yokuş çıkamıyor, önce durup sonra geriye doğru inmeye başlıyordu. 1893’da yapılan Benz Victoria marka arabada bir deri kayışı küçük bir kasnağa bindiren bir kol kullanılmıştı. Bu düzenek tekerleklerin daha yavaş dönmesini ve yüksek manivela gücünün arabayı yokuş yukarı tırmandırmasını sağlıyordu. Zincir çekişli Velo tipi araçtada bu şekilde üç ileri bir geri kasnağı vardı. Çekişin kolaylıkla arka tekerleklere iletilmesi için motor her zaman arkaya ya da sürücünün altına konuyordu.

* 1892-1897— Münih yüksek teknik okulu mühendislerinden Rudolf Diesel dizel motoru yaptı ve geliştirdi.

* 1893 — Amerikanın ilk başarılı otomobili “duryea” , J.Franck ve Charles Edgar Duryea tarafından yapılmıştır.

* 1894 — İlk resmi otomobil yarışı düzenlenmiştir

* 1898 — Fransa Otomobil Kulübü (AFC) Paris’teki Les Tuiliers’in güneşli bahçelerinde ilk otomobil fuarını organize etmiştir.

* 1902 — İstenildiğinde benzinli istenildiğinde elektrik motoruyla ilerleyebilen ilk aracı 27 yaşındayken Ferdinand Porsche yapmıştır. 1902 yılında “Mixte-Wagen” adını verdiği aracı tanıtmıştır. Viyanalı bir fayton üreticisi olan Ludwig Lohner ile birlikte çalışan Porsche 4 silindirli bir Daimler motoruna aküler, bir jeneratör ve elektrik motorları ekledi. Bu haliyle Mixte benzinli motor stop edildiğinde bile akülerin çalıştırdığı elektrikli motorla ilerlemeye devam edilebiliyordu.

* 1903 — Fransız Gustave LİEBAU ilk emniyet kemerini tasarladı ve patentini aldı

* 1904 — Kısa adı FIA olan Uluslararası Otomobil Federasyonu kuruldu

* 1905 — İsveçli mühendis Alfred Büchi egzoz gazlarından yararlanarak çalışan bir türbin vasıtasıyla dört silindirli bir motora aşırı hava yüklemeyi başardı.

* 1905 — İlk 4WS ve 4WD sistemi Latil marka traktöre uygulandı

İlk 4WS ve 4WD sistemi Latil marka traktöre uygulandı

İlk 4WS ve 4WD sistemi Latil marka traktöre uygulandı

* 1905 — İlk tampon takılan araç İngilterenin Kilburn kentindeki Simms Manufacturing Co. tesislerinde üretilen 20 HP gücündeki Simms-Welback marka araçtır. Aynı yıl tamponun patentinin F.R. Simms tarafından alınmasına karşın aslında bu fikir yeni değildi 1897 yılında Moravya’daki İmperial Nesseldorf vagon fabrikasında yapılan çek malı Prasident marka otomobilin önüne tampon konmuş ancak Viyana yakınlarında yapılan denemelerde ilk 10 milden sonra tampon düştüğü için bir daha takılmamıştır

* 1908 — ABD’li Henry Ford T modeli adındaki ilk seri üretim otomobili yaptı. İlk üretim bandı fikrinin de babası olan Ford 1913 de günde 1000 araba üretebiliyordu

* 1918 — İngiltere’de “ Royal aırcraft establıshment “ fabrikaları mekanik püskürtmeli dizel yakıt sistemini geliştirdi. Böylece yüksek devirli dizel motorları oluşturularak hafif taşıtlarda kullanılmasına zemin hazırlandı.

* 1919 — Avrupanın ilk seri üretim otomobili Type A Citroen tarafından piyasaya verildi. Citroen aynı yıl dünyada ilk organize satış sonrası hizmetleri yapılandırdı.

* 1920 — Voisin firması hidrolik olarak çalışan ABS’nin atası üzerine çalışmalar yaptı.” Frenlemenin tekerlekleri kitlemesini önleyici donanımı ” tanımıylada Almanyada 671925 nosuyla ilk patentini aldı

* 1924 — Citroen dünyanın ilk çelik karasörlü otomobili B10’üretti

* 1924 — MAN’ın ürettiği bir kamyon direk enjeksiyonlu dizel bir motoru kullanan ilk vasıta oluyordu

* 1934 — Citroen seri olarak önden çekişli araç üretmeye başladı

* 1938 — Citroen Hidropnömatik süspansiyon sistemini icat etti

* 1938 — İsviçreli kamyon üreticisi Saurer ilk turbo motorlu kamyonu üretti

* 1938 — Klima’yı standart olarak kullanıma sunan ilk marka Studebaker Commander’dir

* 1938 — GM tasarımcısı Harley Earl ilk elektrikli cam sistemini Buick y’ye monte etti.

* 1954 – Döner Pistonlu Motor (Rotary-Wankel motoru) Felix Wankel tarafından geliştirildi

* 1957 — İlk hız sabitleyicisi (cruis control) Imperial marka araçta kullanıldı.

* 1958 — İsveç’teki Volvo Fabrikasında mühendis olan Nils Bohlin Üç noktalı emniyet kemeri olarak bilinen sistemin patentini aldı.

* 1962 — İlk seri üretim turbo motorlu otomobil Chevrolet Corvair Monza tanıtıldı. Daha sonra bu modeli Oldsmobile F85 Jetfire takip etti

* 1963 – Wankel motoru ilk kez NSU Spider marka araçta kullanıldı

* 1967 — İngiliz otomobil firması Jensen İlk ABS’yi otomobillerine uyguladı

* 1973 — Avrupa’da seri olarak turbo motorla üretilen ilk otomobil BMW 2002 oldu.

* 1978 — Modern ilk ABS sistemi BMW 7 serisi ve Mercedes S serisinde uygulandı

* 1984 — Turbo üreticisi Garrett intercooler adını verdiği bir turbo soğutucusu geliştirdi. Bu sayede türbine giren hava soğutularak turbonun performansı artırıldı

* 1986 — Çift turbo takılan ilk araç Porsche 959 oldu

* 1987 — Bosch ilk üretici olarak ABS sisteminin daha gelişmişi olan ASR sistemini piyasaya sürmüştür

* 1993 — Fiat Croma TdiD değişken geometrili turboyla donatılan ilk otomobil oldu. Sistem düşük motor devirlerinde turbonun verimini önemli oranda artırıyordu.

* 1995 — Bosch 1995 yılında ESP sistemini aktif sürüş emniyetini sağlamak üzere üretime almıştır. Özellikle virajlarda ve ani yol değişikliklerinde ESP sistemi, yıldırım hızı ile motor, şanzıman ve frene müdahale ederek aracın savrulmasını önler.

* 2004 — Çift turbo takılan ilk seri üretim dizel motorlu otomobil BMW 535d oldu

* 2005 — Mercedes üç turbolu v6 dizel motorla donatılmış konsepti Vision SLK 320 Cdi’yi Cenevre otomobil fuarında tanıttı.

Geçmişten Günümüze Denizyolu Ulaşımı

Deniz araçları ile (gemi, vapur, ve benzeri) yapılan ulaşım şekline denizyolu ulaşımı denilmektedir.

Deniz yolu ulaşımı bireysel anlamda olmasa da uluslararası anlamda çok büyük yere ve öneme sahiptir.Eskiden olduğu gibi şimdilerde de denzyolu ulaşımı ticarette çok önemli bir yere sahiptir.Uluslararası ticaret’te önem taşımaktadır. Özellikle üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’de deniz ulaşımı çok büyük bir önem teşkil etmektedir.Bu deniz ulaşımını gerçekleştiren doğal limanlar olduğu gibi, dalgakıranlarla korunmuş yapay limanlar da vardır.

Türkiye’de Denizyolu Ulaşımı

Cumhuriyetten önceki dönemde, limanlar arasında ulaşımı gerçekleştiren gemilerin pekçoğu ve deniz ticareti, yabancıların elindeydi. Lozan Antlaşması ile limanlarımız arasındaki taşıma hakkı, sadece Türk gemilerine verildi. Buna kabotaj hakkı denir. Bu hak, 1 Temmuz 1926 yılında yürürlüğe girdi.

Deniz yollarıyla ulaşım, Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığı’nın kurulması ile gelişme gösterdi. Mevcut limanlar geliştirildi ve bunlara yenileri eklendi. Bu sayede Türkiye, modern bir filoya sahip oldu. Bugün, bazı Türk firmaları, uluslararası deniz taşımacılığında da söz sahibi olmaya başladı.

Yük ve yolcu trafiği bakımından Türkiye’deki en işlek limanlar; İstanbul, İzmit, İzmir, Mersin, İskenderun ve Samsun’dur.

gemi, vapur, deniz

Denizyolu Ulaşımının Tarihçesi ve Gelişimi

Sınırların ortadan kalktığı, uluslar arası rekabetin yoğun olarak hissedildiği denizyolu taşımacılığının temel elemanları deniz araçları ve limanlardır. Yüklerin elleçlenerek taşımaların başlayıp sona erdiği limanlarda, taşımaları yapan gemilerin yurtiçi, yurtdışı ve transit taşımacılıkla ülke ekonomisine katkısı büyüktür. Gerek sanayi ham maddesini oluşturan yükleri bir seferde büyük miktarlarda taşıma özelliği, gerekse taşıma maliyetinin demiryoluna göre 3.5, karayoluna göre 7 ve havayoluna göre 22 kat daha ucuz olması denizyolu taşımacılığının önemli avantajları arasındadır. Yük ve yolcu taşımacılığının hızlı, güvenli, konforlu ve ekonomik olması yanında, çevreyi en az kirletmesi, yolcu-km ve ton-km başına tükettiği enerjinin en az olması, bakım onarım kolaylığı ve yatırım maliyeti ulaştırma türlerinin tercihinde özenle dikkate alınması gereken hususlardır.

1950 yılına kadar, doğru bir tercih olarak demiryolu ve denizyoluna ağırlık veren politikalar benimsenmiştir. Bu uygulama sonucunda 1950 yılında yük taşımalarında miktar (ton) olarak demiryolu %55.1, denizyolu %27.8 pay alırken, karayolunun payı %17.1 idi. Aynı dönemde yolcu taşımacılığında taşıma türleri arası dağılım %49.9 karayolu, %42.2 demiryolu, %7.5 denizyolu ve %0.6 havayolu şeklindeydi. 1950 yılından sonra en pahalı taşıma türü olan karayolu taşımacılığını destekleyen politikalar, her hükümet döneminde devam ederek Türkiye’de ulaşım karayoluna bağımlı hale getirilmiştir. Böylece günümüzde yurtiçi taşımacılık; yükte %92, yolcuda %95 karayolu payı ile dengesiz, pahalı ve sağlıksız bir yapıya dönüşmüştür. Bu olumsuz gelişme sık sık gündeme getirilmesine ve düzeltilmesi konusunda olumlu izlenimler verilmesine karşın, durum değişmemektedir. Nitekim son on yıllık dönemde ulaştırma yatırımları içinde denizyolu payının ortalama %2.4 oranında olması bu durumu çok açık bir şekilde göstermektedir. Diğer taraftan tonaj bazında dış ticaret taşımalarımızın %87.4’ü en ucuz ve ekonomik taşıma sistemi olan denizyolu ile yapılmasına karşın, kabotaj taşımaları %3.6 gibi çok düşük değerdedir. Aslında verilen istatistik değerleri kullanarak türler için belirlenen taşıma oranlarının gerçeği yansıtan güvenilir değerler olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle yurtiçi karayolu taşımacılığında sağlıklı bir veri kaynağı yoktur. Yolcu ve yük taşıması için verilen sayılar genelde tahminlere dayalı olup güvenilirliği belirgin olmayan değerlerdir. Bu nedenle yurtiçi taşımaların sağlıklı bir veri tabanında toplanmasından sonra yurtdışı taşımalarla birlikte değerlendirilerek, taşıma türleri arasındaki oranlar daha gerçekçi olarak belirlenebilir.

Teknolojik gelişmeler ve değişen ekonomik koşullar denizyolu taşımacılığını yapısal değişikliklere zorlamıştır. Bu nedenle armatörler ve gemi inşaatçıları yük elleçleme, limanda kalış ve boş seyir süreleri daha az olan gemi tasarımlarına yönelmişlerdir. Böylece denizlerde güvenli ve ekonomik taşımacılık yapmaya uygun Ro-Ro, Konteyner gibi gemilerle, iç sularda ITBS denen itmeli ve çekmeli Römorkör-Mavna sistemi hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.

Denizcilik sektörü; yük ve yolcu taşımacılığı, gemi inşa sanayi, liman hizmetleri, deniz turizmi, deniz sporları ile canlı ve cansız doğal kaynakların üretimiyle bir endüstri alanı olduğu kadar aynı zamanda bir ticaret ve hizmet koludur. Petrol, doğalgaz ve madenlerin önemli bir yüzdesinin denizlerin altında bulunması yanında, dünyamızın dörtte üçünün sularla kaplı oluşu denizyolu ulaşımının önemini artıran unsurlardır. Çok eski bir geçmişi olan denizcilik sektörümüzün Cumhuriyet döneminde Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi adıyla başlayıp günümüze kadar değişik isimlerle faaliyetlerini sürdüren kamu kurumlarının kuruluş tarihleri Tablo 1’de verilmiştir. Denizlerde düzenli yolcu taşımacılığının ciddi bir şekilde başlaması 1843 yılında padişah Abdülmecit’in buyruğu ile kurulan Fevaid-i Osmaniye ve ilk halka açık anonim şirket şeklinde 1841 yılında kurulup verilen bir imtiyaz ile Boğaziçi’nde ulaşımı sağlayan Şirket-i Hayriye ile gerçekleşmiştir. Cumhuriyet döneminde değişik isimler altında faaliyetlerini sürdüren gemi yapan, işleten ve liman hizmetlerini veren kuruluşlar devlet tarafından kurulmuşlardır. Büyük yatırım ve uzmanlık isteyen bu kuruluşların başlangıçta devletçe kurulması doğru bir seçimdi.

Nitekim bunlar uzun yıllar büyük hizmetler vermiş, sanayiimizin gelişmesi ve uzman eleman yetişmesinde uygulamalı bir okul görevini sürdürmüşlerdir. Zamanla özel sektörün gelişmesi, yurt dışına açılma eğilimlerinin artması ve değişen ekonomik koşullarda etkinlikleri azalarak, gelişen teknolojiye ve modern işletme anlayışına ayak uyduramaz hale gelmişlerdir.

Türk denizcilik sektörü ve milli ekonomimiz açısından Kamu İktisadi Teşebbüslerinin çağdaş bir işletmecilik yapısına kavuşturulup geliştirilerek daha iyi hizmet vermeleri için 1996 yılında TDİ A.Ş., T. Gemi Sanayii A.Ş. ve D.B. Deniz Nakliyat T.A.Ş. özelleştirme kapsamına alınmışlardır.

Ulaştırma bir bütün olduğundan ülke hedefleri, gereksinimleri ve potansiyelleri ile örtüşecek biçimde ulaşım türlerinin birbirinin rakibi olmadan, birbirini besleyecek ve tamamlayacak şekilde bütünleşmesinin gereği açıktır. Denizyolunun, demiryolu ve karayoluyla bütünleşmesi ile oluşan taşıma zinciriyle malların kısa sürede, ekonomik ve güvenli olarak taşınması sağlanmaktadır. Birden fazla taşıma türünün entegrasyonuyla yapılan ve artan bir hızla yaygınlaşan kombine taşımacılıkta birim yük kavramı ile konteyner ve Ro-Ro taşımaları artmakta böylece eskiden limandan-limana olan taşımacılık anlayışı alıcıdan satıcıya direk teslim şekline dönüşmüştür.

Geçmişten Günümüze Havayolu Ulaşımı

Uçak, helikopter, zeplin vb. havayolu taşırları ile yapılan ulaşıma havayolu ulaşımı denir.Hava yolu ulaşımının en büyük amacı insan veya yük taşımaktır.Diğer ulaşım yöntemlerine nazaran çok daha hızlı olan havayolu taşımacılığı aynı zamanda pahalı bir ulaşım yöntemidir.

Türkiye’de 1999′da 75 adet uçak ve 14 konvansiyonel, 19 stol ve 15 askeri olmak üzere 48 havaalanı bulunuyordu. Yıllık kapasite 50 milyon yolcuydu. Havayolu taşımacılığının yarısı ekspres ve kurye kargodur. Kargo; Atatürk, Antalya, Esenboğa, Adnan Menderes, Dalaman, Bodrum, Adana, Trabzon havalimanlarından çok çeşitli malları taşır.

Havayolu Ulaşımının Gelişimi ve Tarihçesi

Günümüzde havayolu taşımacılığı; hızla gelişen teknolojik gelişmelerinde neticesinde en güvenli,en etkin ve en konforlu ulaşım araçlarından biri haline gelmiştir. Bunun sonucunda uzak yerlere yolculuklar daha kısa sürede gerçekleşmekte ve bu insanlığa hem kültürel alanda, kültürlerin bir birleri ile daha kolay etkileşimi açısından ve hemde ticari açıdan çok önemli avantajlar sağlamaktadır.Giderek küreselleşen bir dünyada şu veya bu ülkenin vatandaşı olmanın ötesinde bir dünya vatandaşı olma açısından üzerinde yaşanılan dünyanın herhangi bir noktasına fazla zahmet çekmeden ulaşabilmek günümüz modern dünyasının olmazsa olmazlarından belkide en önemlisidir.Bu açıdan havayolu ile ulaşım hem hızlılık , hem konfor ve hem de etkinlik açısından insanlığa daha cazip hale gelmiştir.

Havayolu taşımacılığı; geçen yüzyılın başlarından itibaren günümüze devrim niteliğinde çok büyük genişlemelere sahne olmuştur. Öyle ki ; daha geçen yüzyılın başlarında Avrupa kıtasından , Amerika kıtasına ya da uzak doğuya yoluluklar gerek deniz yolu ve gerekse kara yolu ile gerçekleşmekte idi ve buda günler alan çok zahmetli bir işti. Çok zorunlu hallerin dışında bu yolculuklara çıkan insan sayısı azdı. Ama günümüzde hava yolu taşımacılığı sayesinde farklı mekanlara gitmek ve farklı kültürleri tanımak oldukça kolaylaşmış ve turizm olgusu bu bağlamda büyük ilerlemeler kaydetmiştir.

Havayolu taşımacılığının bu denli kolaylaşması turizm hareketlerinin artmasına neden olmuştur. Öyle ki; bu gün dünyada yaklaşık 500 milyon insan şu veya bu nedenle havayolu taşımacılığı sayesinde yer değiştirmektedir. Bunun neticesinde de havayolu taşımacılığı muazzam geniş ve büyük bir sektör halini almıştır. Bu bağlamda rekabet artmış ve bir çok havayolu şirketi farklı destinasyonlara uçuşlar gerçekleştirmeye başlamıştır.

Havayolu ulaşımı, günümüzde turizm olgusu içinde önemli bir yer tutmaktadır. Yapılan araştırmalar neticesinde turistlerin 1000 km den uzak yerlere gitmek için hava yolu araçlarını tercih etmesi de bu ulaşım türünün öneminin ne denli büyük olduğu gerçeğini ispat etmektedir.

Havayolu ulaşımı, I. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla gelişti. İlk seferler 1919′da Fransa’da başladı. Atlantik seferleri 1930′da başladı. Havayolu ulaşımı uçak, yakıt, havaalanı, yol unsurlarını kapsar. Havaalanları büyük, küçük, hafif, basit uçakları kabul etmelerine göre sınıflanırlar. ABD’de 10 binden fazla havaalanı bulunmaktadır.

Geçmişten Günümüze Demiryolu Ulaşımı

Madeni bir yol üzerinde insanların yada yüklerin araçlar içerisinde bir yerden bir yere gitmesine demiryolu ulaşımı denilmektedir.Demiryolları hem şehir içinde hem şehirler arası hemde ülkeler arası taşımacılık ve yolculuk amacı ile yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.Demiryoları deyince akla ilk gelen tren olabilir fakat, tren ile birlikte metro, tramvay, hızlı tren gibi son teknolojik araçlarda çok sık bir şekilde kullanılmaktadır.

Buradan demiryolunun bir bütün olduğu, sadece, ray, travers ve balasttan ibaret bulunmadığı, istasyon binalarının, köprü ve tünellerin, lokomotif depolarının, telgraf, telefon direkleri ve benzerlerinin de demiryolunun bir parçası olduğu ve tarifte sözü geçen taşıma işine yardımcı her tesisin aynı şekilde demiryolunun bir kolunu teşkil ettiği anlaşılır. Bu tariften iyi bir demiryolunda sadece yolun iyi nitelikte olmasının yeterli olmayacağı, bütün tesislerin aynı şekilde iyi olmasının gerektiği, dolayısıyla bunu temin etmenin de çok büyük masraflara yol açacağı kendiliğinden anlaşılır.

Detaylı Bilgi

Traversler üzerine özel tertibatla bağlanan rayların ucuca eklenmesi ile, elde olunan paralel iki demir şerit, en basit şekliyle bir demiryolu olur. Burada ray dizileri arasındaki iç yüzlerden ölçülen uzaklığa hattın açıklığı denir.

George Stephenson’un yaptığı ilk yolda, bu açıklık 4 ayak, 8,5 inç=1435 mm idi. Bundan sonra başkaları tarafından yapılan hatlarda farklı açıklıklar kullanıldı. Ve kısa zamanda İngiltere’de 7 muhtelif açıklıkta yol meydana geldi, bir hattan diğerine geçişte meydana gelen zorluklar sebebiyle bu keyfiliğe son verme lüzumunu duyan hükümet 1846′da çıkarılan bir kanunla bunu yaptı ve açıklık olarak 1435 mm kabul edildi.

Bugün bütün dünyada Japonya, Rusya ve bazı diğer ülkeler hariç 1435 mm normal açıklık olarak kabul edilmiştir. Yolda kabul edilen bu tek açıklık sayesindedir ki, bugün Londra’dan çıkan bir vagonun hiç kesilmeden Kars’ a kadar devamı sağlanır.

Demiryolu Tarihi ve Gelişimi

Arkeologlar Mısır’daki bir piramitin yakınında M.Ö. 2600 yıllarında yapıldığı sanılan bronz ray kalıntılarını gün ışığına çıkarmışlardır. Piramidin yapımında kullanılan taşların ocaklardan taşınmasında bu raylardan yararlanıldığı sanılmaktadır. Mısır’da kullanılan ray örneğinden, lokomotifyapımının gerçekleşmesine dek binlerce yılın geçmesi gerekmiştir. Bu süre içinde raylar, özellikle maden ocaklarında, hayvanların ya da insanların ağır maddelerle yüklü araçları daha kolay çekmelerini sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Bu raylar genellikle tahtadan kimi zaman da rayın dayanıklılığını arttırmak amacıyla metallerle kaplanarak yapılmaktaydı. İlk demir ray 1738 yılında İngiltere’de, Cumberland’daki bir maden ocağında kullanılmıştır.

Geçmişten Günümüze Tren

Tren lokomotiflerden oluşan bir demiryolu aracıdır.Bir yada birden fazla lokomotifin tarafından çekilerek yada itilerek hareket ettirilen vagonlar dizisine tren denilmektedir.En eski ulaşım araçların birisi olan tren neredeyse bütün dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.Ülkemizde de çok yaygın olarak kullanılan tren hem insan ulaşımı için de hemde taşımacılık için çok sık olarak kullanılmaktadır.

Trenin Tarihsel Gelişimi

Tren, dünyada ilk kez 1800′lü yılların başında, İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. Tren, Richard Trevithick adında bir mühendis ile İngiltere’nin Pennydarran bölgesinde bir maden sahibinin iddialaşmaları yüzünden doğmuştur. Mühendis Trevithick, 10 ton ağırlığındaki demir yükü, kendi yapmış olduğu buharlı makineyle Pennydarran’dan Cardiff’e kadar raylı bir yol aracılığıyla hiç zorlanmadan taşıyabileceğini iddia ediyordu. Böylece 6 Şubat 1804 tarihinde Tram-Waggon adlı bir lokomotif 10 tonluk demir yükü ve ayrıca 70 yolculu bir arabayla Cardiff’ten hareket etti. 16 km uzunluğundaki Pennydarran-Cardiff yolu, beklemeler ve tamirler de hesaba katılırsa, tam 5 saatte aşılabildi. Elde ettiği bu başarılı sonuca karşın Trevithick’in şansı yaver gitmemiş bu yeni makineyi daha fazla geliştirememiş ve böylece makinenin o günlerdeki yaygın ulaşım aracı hayvanlardan daha üstün ve etkin olduğunu ispatlayamamıştır. İşte bu nedenledir ki, trenin bulunuşu, başka bir İngiliz’e, George Stephenson’a mal edilir. George Stephenson, daha sonraki yıllarda, peron, lokomotif ve vagon tasarımları çizmiş ve bunları gerçekleştirmiştir. Böylece o günün buharlı lokomotifi… gelişimin bir simgesi halini almıştır. Stephenson, 27 Eylül 1825 tarihinde yalnızca yolcu ve yük taşıyarak Dünya’nın ilk demiryolu taşımacılığını gerçekleştiren treni, İskoçya’da Darlington ile Stockton arasında kullanmıştır. Yine Stephenson, bu tarihten beş yıl sonra saatte 24 km hızla gidebilen ve Rocket adını taşıyan yeni bir lokomotif modeliyle büyük ticari önemi olan Liverpool-Manchester hattındaki yarışmayı kazanmıştır.

50 km uzunluğundaki Liverpool-Manchester hattından sonra, İngiltere’de on yıl içinde yapımı bitmiş veya tamamlanmış durumda olan demiryollarının uzunluğunun toplamı 2.000 km’ye ulaşmıştır. 1831′de Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1832′de Fransa’da 1835′te Belçika ve Almanya’da 1837′de Rusya’da ve 1848′de İspanya’da demiryolu kullanılmaya başlanmıştır.

Geçmişten Günümüze Tramvay

Tramvay bir tür yolcu taşıtıdır.Tam bir tanım yapmak gerekirse; Özel rayların döşenmesi ile oluşturulan yollarda hareket edebilen taşıtlara Tramvay denir.TDK (Türk Dil Kurumu)’da Tramvay kelşmesinin Fransızca bir kelime olduğu bildirilmektedir.Tramvay’ın amacı şehir için trafini azaltmak için yolcu taşıması yapmaktır.

Tramvay taşımacılığının kent içi trafiği açısından yol boyunca yerleştirilmiş ray ve elektrik hattı gereksinmesi gibi bazı sakıncaların olmasına karşılık, bir yandan da duman çıkartmamak ve her gün fiyatı biraz daha artan petrol ürünleri yerine elektrikle çalışmak gibi üstün yanları vardır.

Tramvay Tarihçesi

Öbür makineli taşıtlar gibi tramvay da 1800′lü yıllarda dünyanın görünüşünü değiştirmeye başlayan endüstri devriminin bir ürünüdür.

Kent içi yolcu taşımacılığında ilk raylı taşıma hattı 1832 yılında New York’un Harlem mahallesinde hizmete açıldı. Taşıtın “motoru” sadece bir çift attan oluşuyordu. Son durakta atlar aracın önünden alınarak arkasına takılıyor ve böylece taşıt ters yönde sefere çıkabiliyordu. Avrupa’da ise yine atla çekilen ilk tramvay hattı 1853′te Paris’te açıldı. Raylar sayesinde “otuz kadar yolcuyu saatte 10 km hızla taşıyabilmek için” bir çift at yetiyordu.

Ancak uygarlığın gelişimi, ilkel çekim hayvanı at ile endüstrinin bir ürünü olan demir rayların bağdaşmasına engeldi. Makine çağının hızlı gelişimine uygun başka çözüm yolları aramak gerekiyordu.

Örneğin kablolu çekim, sıkıştırılmış havalı motor ve kömürsüz buharlı motor gibi yöntemler denendi. Kabloyla çekiş Amerika Birleşik Devletleri’nde oldukça büyük ilgi gördü. Çelik bir halat, tüm hat boyunca rayların arasında bulunan kanalda kayıyordu. Halat tabii ki tramvaya bağlıydı. Son durakta bulunan sabit bir buharlı makine aracılığıyla bir çarkın üzerine sarılan çelik halat, tramvayın bir duraktan başka bir durağa çekilmesini sağlıyordu. Çelik halatla çekiş sistemi çok dik yollar için çok uygun olup bugün teleferiklerde kullanılmaktadır.

Buharlı motorlarla çekiş sisteminde en büyük sorun, çıkan duman ve kazanı ısıtmak için kullanılan kömürün kapladığı büyük yerdi. Bu sorunları çözmek için sıcak suyla çalışan lokomotifler yapıldı. Bu lokomotiflerde su, trenlerde olduğu gibi taşıtın üzerinde bulunan kazanlarda ısıtılmıyordu. Yerdeki bir kazanda kaynatılıyor, kaynar olarak kazana aktarılıyor, bu yoldan buhar elde ediliyordu. Böylece her sefer için yeni kaynar su gerekmiyordu.

1879 yılındaki Berlin sergisinde saatte 12 km hız yaparak üç küçük vagonu çekebilen bir elektrik motoru sergilendi. Ancak bu motorun da çok büyük bir sakıncası vardı. Enerjiyi motora iletmek için enerji yüklü üçüncü bir raya gereksinim vardı. Bu ray yeni bir masraf kapısı açmaktan başka, yolda yürüyen insanlar için büyük tehlike oluşturmaktaydı.

Üçüncü ray önerisi metrolarda uygulama alanı buldu. tramvaylar için başka bir çözüm üretildi. İki ana ray diğer araçların trafiğini engellememek için parke taşları arasına yerleştirildi. Elektrik akımı ise kablolardan sağlandı. Hat boyunca yerden 5 m yükseklikte kablolar gerildi. Böylece “trolley” adı verilen metal çubuklar aracılığıyla enerji kablodan tramvayın motoruna aktarılabiliyordu.

Tramvay’ın Osmanlı Devleti ve Türkiye’deki Gelişimi

30 Ağustos 1869 tarihindeki “Dersaadet’de Tramvay ve Tesis İnşaası” na dair bir sözleşmeyle İstanbul caddelerinde yolcu, eşya taşımacılığı için demiryolu yapılarak hayvanların çektiği araba işletmeciliği, 40 yıl süreyle Konstantin Krepano Efendi’nin kurduğu “Dersaadet Tramvay Şirketi” isimli şirkete verildi.

İlk atlı tramvay 1871 yılında Azapkapı-Galata, Aksaray-Yedikule, Aksaray-Topkapı ve Eminönü-Aksaray olmak üzere 4 hatta çalışmaya başladı. İlk işletme yılında 430 at kullanılarak 4,5 milyon yolcu karşılığında 53000 TL gelir elde edildi.

Daha sonraları Voyvoda’dan Kabristan sokağı-Tepebaşı-Taksim-Pangaltı-Şişli, Beyazıt-Şehzadebaşı, Fatih-Edirnekapı-Galatasaray-Tünel, Eminönü-Bahçekapı gibi hatlar açıldı.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde çalışmaya başlayan atlı tramvaylar daha sonra imparatorluğun büyük şehirlerinde de kurularak önce Selanik daha sonra da Şam, Bağdat, İzmir ve Konya’da işletmeye açıldı. Savunma Bakanlığı, tramvay atlarını 1912 yılında başlayan Balkan Savaşı sırasında, 30000 altın karşılığı aldı ve bu yüzden İstanbul bir yıldan fazla süreyle tramvaysız kaldı.

İstanbul’da 1869 yılında çalışmaya başlayan atlı tramvay, yerini 1914 yılında elektrikli tramvaya terk etti.

12 Haziran 1939 gün ve 3642 sayılı yasayla Hükümete devredilen Tramvay İşletmesi, daha sonra İstanbul Belediyesi’ne ve 16 Haziran 1939 gün ve 3645 sayılı yasayla da İETT`ye bağlandı.

12 Ağustos 1961 günü Avrupa yakasından, 14 Kasım 1966 tarihinde ise Anadolu yakasından kaldırılarak İstanbul’da Tramvay İşletmeciliği son buldu.

1990 yılının sonlarında Tünel-Taksim arasında tarihi tramvay tekrar işletmeye alınmış olup halen 3 motris (çekici), 2 vagonla 1640 m’lik hat üzerinde turistik bir işlev görmesinin yanında yılda 14600 sefer ve 23944 km yaparak günlük ortalama 6000 yolcu taşımaktadır.

Zeytinburnu-Kabataş arasında hizmet veren tramvay hattının, 1992 yılında Sirkeci-Aksaray-Topkapı bölümü, Mart 1994 tarihinde Topkapı-Zeytinburnu bölümü ve Nisan 1996 tarihinde Sirkeci-Eminönü bölümü hizmete açıldı. 30 Ocak 2005 tarihinde yapılan törenle hat Kabataş’a uzatıldı.

Sponsorlu Bağlantılar

“Geçmişten Günümüze Ulaşım Araçları” için 53 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT