Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat

H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

Osmanlı Türkçesi Sözlüğü ( H Harfi)

Bu yazımızda H harfi ile başlayan bazı Osmanlıca kelimelerin Türkçe karşılıklarına yer verdik. Türk tarihinin büyük bir kısmının Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış olması bile, günümüzde Osmanlı Türkçesini öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu göstermekte. Gerek Osmanlı tarihine ilgi duyanlar için, gerekse bilgilerini geliştirmek isteyenler için faydalı olmasını umuyoruz…

Sponsorlu Bağlantılar

Anlamını merak ettiğiniz Osmanlıca kelimeyi  ctrl+f  kombinasyonu ile aratarak kolaylıkla bulabilirsiniz…

HABÂİS: Kötülükler, kötü şeyler.

HABÂSET: Kötülük, alçaklık, fenalık.

HABB-HABBE: 1. Tane, tohum, 2. Parça.

HABER-İ SÂDIK: 1. Doğru haber. 2. Peygamberimizin sözü, hadis.

HABÎB: Sevgili, dost.

HABİB-İ HÜDÂ: (Hüdâ’nın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.).

HABÎB-İ KİBRİYA: Kibriyanın sevgilisi. Hz. Muhammed (s.a.v.).

HABİBULLAH: (Allah’ın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.).

HABÎS: Kötü, alçak, pis.

HABL: İp, urgan, halat.

HABLÜ’L-METİN: Sağlam ip. İslâ-miyet, Kur’ân-ı Kerim.

HABT: İptal etme, bozma, bozulma.

HACALET: Utanma, utangaçlıkla şaşırma.

HACCAC: 1. Irak valisi olup, müslümanlara zulmeden Yusuf bin Sakifî’nin ünvanı. 2. Delil ile galip olan.

HÂCET: İhtiyaç, gereklilik.DEF-İ HÂCET: Abdest bozma.ARZ-I HÂCET: Eksiğini, isteğini bildirme.

HACR: 1. Men etme, yasak etme. 2. Kucak, oğuş, himaye.

HACR-I TAHRÎM: Haramı yasaklamak.

HADD: 1. Sınır. 2. Gerçek değer. 3. Şeriatçe verilen ceza.

HADD-İ TAM: Tam sınırında, derecesinde, kıvamında.

HADES: 1. Yeni olma, sonradan olma. 2. Abdesti tazelemeyi gerektiren şey, manevî pislik.

HÂDİ: 1. Hud’a yapan, hileci, aldatıcı. 2. Fena, bozuk.

HÂDÎ: Hidayet eden, doğru yolu gösteren, mürşit.

HADİS: Peygamberimizin sözü.

HÂDİSÂT: Yeni olan şeyler, olaylar.

HÂDİSÂT-I ACÎBE: Şaşılacak, garib olaylar.

HÂDİSE: Yeni olan, sonradan olan şey, olay.

HADİS-İ KUDSÎ: Mânâsı Allah tarafından vahyedilen, lafzı Peygamberimize ait hadis.

HAFA: Gizlilik, kapalılık.

HAFAYA: Gizli şeyler, sırlar.

HAFAZA: 1. Muhafızlar, koruyucular, bekçiler. 2. Koruyucu melekler.

HÂK İLE YEKSAN: Toprakla bir yıkık, harap, yerle bir.

HÂK: Toprak.

HAKAİK: Hakikatler, gerçekler.

HAKAİK-İ SÂBİTE: Değişmez hakikatler.

HAKAMEYN: İki hakem: Sıffîn vak’asında Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında hakem seçilen Amr b. Âs ile Ebu Musa el-Eş’arî.

HAKAYIK: Hakikatler, gerçekler.

HAKEM: Bir işte karar vermeye yetkili kişi.

HAKÎKAT: 1. Bir şeyin aslı, mahiyeti. 2. Gerçek, doğru. 3. Sadakat kadirbilirlik. Sözlük anlamıyla söylenen söz.

HAKÎM: 1. Âlim, bilgin. 2. Doktor. 3. Hikmeti bilen, filozof. (Allah’ın isimlerinden) .

HÂKİM: Hakim, yargıç, hüküm veren, hükmeden, hükümran olan, üstün olan.

HAKÎM-İ MUTLAK: Allah. KİTAB-I HAKÎM: Kur’ân.

HÂKİMİYET: Hakimlik, üstünlük, egemenlik.

HAKİR: İtibarsız, değersiz, önemsiz.

HAKK: Doğruluk, insaf, hak. (Allah’ın isimlerinden biri) .

HAKK-I MÜDAFAA: Savunma hakkı.

HAKK-I MÜKTESEB: Elde edilmiş hak.

HAKK-I ŞİRB: İçme, hayvan veya tarla için su olma hakkı.

HAKKU’L-YAKÎN (HAKKE’L-YAKÎN): Bilgi ve marifet mertebelerinin en yükseği, bizzat yaşayarak elde edilen bilgi, gerçeğin özünü kavramak.

HAKŞİNASLIK: Doğruyu, hakkı tanımak.

HALÂL: 1. Dostluk. 2. İki nesne arası açık olmak.

HALÂS: Kurtulma, kurtuluş.

HALASKÂR: Kurtarıcı.

HALÂVET: 1. Tatlılık, şirinlik. 2. Zevk.

HALEF: Birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse, ardıl.

HALET: Hal, suret, keyfiyet.

HALET-İ İHTİZAR: Can çekişme hali, sakınılacak hal.

HALET-İ NEZİ’: Ölüm hali, sekarat-ı mevt.

HALF: Yemin etmek.

HALHAL: Kadınların ayak bileklerine taktıkları altın veya gümüş halka, ayak bileziği.

HÂLIK: Yaratan, yaratıcı. (Allah’ın isimlerinden) .

HALÎL: 1. Dost. 2. Zevc, koca.

HALÎME: Yumuşak huylu kadın. (Peygamberimizin süt annesinin adı) .

HÂLİS: Hilesiz, katkısız, duru.

HALK: Yaratma, yaratılma.

HALK-I CEDÎD: Yeniden yaratılış.

HALK-I DÜ CİHAN: İki cihanın halkı, ölüler ve diriler.

HALT: 1. Karıştırma. 2. Uygunsuz söz söyleme.

HALVET: 1. Yalnız kalma, tenhaya çekilme. 2. Tenha yer, ibadet için tenha hücre.

HÂM: Çiğ, olmamış.

HAM: Eğri, bükülmüş.

HAMD Ü ŞÜKRAN: Allah’ı minnet ve şükranla övme.

HAMD: 1. Övgü, medh. 2. Allah’a şükran hislerini bildirmek.

HAME: 1. Yük. 2. Ana karnındaki çocuk.

HAME: Balçık, çamur .

HAMEİN MESNUN: Değişken balçık.

HÂMÎ: Himaye eden, koruyucu.

HAMÎD: Allah’ın adlarından.

HÂMİD: Hamd eden, şükreden. (Hz. Muhammed (s.a.v.)’in lakabı.) .

HAMİE: Balçıklı, çamurlu.

HÂMİL: 1. Yüklü. 2. Gebe.

HÂMİLE: Gebe kadın.

HÂMİŞ: Mektubun altına ilave edilen yazı, hâşiye, dipnot.

HAMR: Şarap.

HAMÛLE: 1. Yük. 2. Gemi yükü.

HANEDAN: Kökten asîl ve büyük aile, ocak.

HANİF: İslâmiyetten önce Allah’ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim dinine bağlı olan kimse.

HÂRÂBAT: Harabeler, viraneler, meyhaneler. (Ziya Paşa’nın meşhur antolojisi).

HARABE: Şehir ve ev yıkıntısı, virane.

HARBÎ: 1. Harble ilgili. 2. Savaş yerinde bulunan ve müslüman olmayan kimse. 3. Anlaşma yapılmamış düşman. 4. Tüfek doldurma âleti.

HAREC: 1. Darlık, sıkıntı, zorluk. 2. Günah.

HAREM: 1. Girilmesi serbest olmayan yer. 2. İhrama girilen yerden itibaren Kâbe’ye doğru olan kısım.

HAREM-İ ŞERİF: Kâbe ve civarı.

HARİKULÂDE: Olağanüstü, eşi görülmemiş.

HARS: 1. Tarla sürmek. 2. Yarmak. 3. Ekin, kültür.

HASÂNET: Bir bina veya yapının sağlamlığı.

HASB: Göre, nazaran, gereğince.

HASBE: Kızamık hastalığı.

HASBE’L-ÂDE: Âdet gereği, alışıldığı gibi.

HASBE’L-BEŞERİYE: İnsanlık gereği.

HASBETEN LİLLAH: Allah rızası için.

HASEB: Baba tarafından gelen soyluluk, asalet.

HASED: Haset, kıskançlık, çekememezlik.

HASENÂT: İyilikler, güzel işler.

HASENE: İyilik, güzel iş.

HASF: Yere batma, ışığı sönme.

HÂSIL: Husûle gelen, peyda olan, çıkan, üreyen.

HÂSILA: Bir işten elde edilen sonuç.

HÂSIL-I KELAM: Sözün özeti.

HÂSİD: Haset edilen, kıskanç.

HÂSİR: 1. Hasret çeken, meramına kavuşamayan. 2. Zarar görmüş.

HASÎS: 1. Nekes, cimri. 2. Alçak, değersiz.

HASLET: Tabiat, huy, yaratılış.

HASR: 1. Sıkıştırma. 2. Etrafını çevirme, mahsus kılma, tahsis etme.

HASR-I EVKAT: Bütün vakitlerini o işe verme.

HASR-I NEFS: Kendini o işe adama.

HASSA ORDUSU: Hükümdarın kendine mahsus ordusu.

HÂSSE: Bir şeye mahsus olan kuvvet, duygu.

HAŞERAT: 1. Küçük böcekler; Karınca, akrep, yılan gibi hayvancıklar. 2. Değersiz ve zararlı adamlar.

HAŞÎN: Katı, sert, kırıcı, kaba.

HÂŞİR: Toplayan, bir araya getiren.

HAŞİYE: Dipnot.

HAŞR Ü NEŞR: Toplayıp dağılma, haşir neşir.

HAŞR: 1. Toplama. 2. Ölüleri diriltip mahşere çıkarma. 3. Kur’ân’-ın 59. sûresi.

HAŞYETULLAH: Allah korkusu.

HATA: 1. Yanlış, yanılma. 2. Günah.

HÂTEM: Mühür.

HATEMÜ’L-ENBİYA: Peygamberlerin sonuncusu: Hz. Muhammed (s.a.v.).

HÂTİM: 1. Mühürleyen, mühürleyici. 2. Bitiren, sona erdiren.

HÂTİME: Son, nihayet.

HATT: 1. Çizgi. 2. Satır. 3. Yazı.

HATT-I KUR’ÂN: Kur’ân yazısı.

HAVÂİC: İhtiyaçlar.

HAVÂRİYYÛN: Hz. İsa’nın oniki kişiden ibaret olan ashabı.

HAVASS: 1. Hasseler, duyular. 2. Muhterem ve seçkin kişiler.

HAVASS-I HAMSE: Beş duyu. (Görme, tatma, işitme, dokunma, koklama) .

HAVÂYİC-İ ASLİYE: Aslî ihtiyaçlar.

HAVF VE RECA: Korku ve ümit.

HAVF: Korku, korkma.

HÂVİ: İhtiva eden, içine alan, şâmil, içeren.

HÂVİYE: Cehennemin yedinci katı, en şiddetli yeri.

HAVL: 1. Sene, yıl. 2. Etraf, çevre. 3. Kuvvet, kudret.

HAYA: 1. Utanma, sıkılma. 2. Ar, namus, edeb. 3. Günahtan kaçınma.

HAYAT: Dirilik, canlılık.

HAYAT-I BÂKİYE: Ölümsüz hayat.

HAYAT-I BEŞER: İnsan hayatı.

HAYAT-I FÂNİYE: Geçici hayat.

HAYLİ: Oldukça. Epeyce.

HAYR Ü ŞER: İyilik ve kötülük.

HAYR: İyi, faydalı, hayırlı.

HAYRET: Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilmeme.

HAYRHAH: Hayır sahibi.

HAYRÜ’L-BEŞER: İnsanların hayırlısı Hz. Muhammed.

HAYRÜ’N-NÂS: İnsanların hayırlısı.

HAYSİYYET: Şeref, onur, itibar, değer.

HAYSİYYET-İ EBEDİYYE: Edebî itibar.

HAYT: İplik, lif, tel.

HAYT-İ ESVED: Siyah iplik, fecir zamanı yavaş yavaş silinen gecenin karanlığı.

HAYTÜ’L-EBYAZ: Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.

HAYY: 1. Diri, canlı. 2. Allah’ın isimlerinden.

HAYYE ALE’L-FELÂH: Toplanıp felaha gelin, haydin felaha.

HAYYE ALE’S-SALAH: Toplanıp namaza gelin, haydin namaza.

HAYYÜ’L-KAYYÜM: Her an diri olan, yöneten, düzenleyen.

HAYZ VE NİFAS: Aybaşı hali ve lohusalık.

HAYZ: Kadınlarda aybaşı hali akıntısı.

HAZER: Sakınma, kaçınma, korunma, çekinme.

HAZF: Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.

HÂZIRA: 1. Şehirli. 2. Bir yere yerleşmiş. 3. Medeni.

HÂZIRÛN: 1. Meydanda, gözönünde olanlar. 2. Hazır olanlar.

HAZÎNE: Hazine, devlet malının saklandığı yer.

HEBA: 1. Toz, zerre. 2. Boş, nafile.

HEBÂEN MENSÛRA: Boşuna harcanarak.

HEDEF: Maksat, amaç.

HEDER OLAN: Boşa giden.

HEDER: Boşa gitme, yok yere giden şey.

HEDİY: Beytullah için getirilen kurbanlar.

HEDY: Harem-i şerife götürülen kurban.

HELÂK: 1. Mahvolma, ölme. 2. Harcanma. 3. Çok yorulma.

HEMŞİRE: Kız kardeş.

HENDESE: Geometri.

HERC Ü MERC: Alt üst, karmakarışık, allak bullak.

HERDEM: Her zaman, daima.

HEREM: 1. İhtiyarlama, kocama. 2. Mısır ehramlarından biri.

HETK-İ HÜRMET: Saygının ortadan kalkması. Şer’an haram olanın bozulması.

HEVÂ: 1. Heves, istek, arzu, sevgi, hoşlanma. 2. Nefsanî zevklere uyma.

HEVÂ-İ NESÎM: Latif hava. Mâne-vî gıda.

HEVAMM: 1. Böcekler, haşereler. 2. Yılan, pire, akrep gizli zararlı hayvanlar.

HEVÂPEREST: Meşru olmayan lezzet ve heves peşinde olan.

HEVDEC: Kadınların binmesi için deve üzerine yapılan küçük mahfel.

HEY’ET: 1. Şekil, suret. 2. Görünüş. 3. Durum.

HEY’ET-İ İCTİMAİYYE: Toplantı heyeti, sosyal durum.

HEZL: 1. Eğlence, alay, şaka. 2. Latife. 3. Mizah.

HIDK: Öç almak için kin besleme.

HIFZ: Saklama, koruma, ezberleme.

HIFZISSIHHA: Sağlığı koruma.

HIKD: Kin tutma, öç almak için fırsat bekleme.

HINZIR: 1. Domuz 2. Pis ve katı yürekli kimse.

HIRMAN: Mahrumluk, ümitsizlik.

HIRZ: 1. Sığınak. 2. Nazar boncuğu, nazar duası. 3. Tılsım.

HISÂL: Huylar, mizaçlar, karekterler.

HIŞM: Kızgınlık, öfke, gazap.

HITBE: 1. Okunmuş. 2. Söz kesilmiş, nişanlı kız veya kadın.

HIYAR: 1. Bir işi yapıp yapmamakta serbestlik, İslâm hukukunda alış-veriş hususunda muhayyerlik. 2. Hayırlılar, iyiler.

HİBE: Bağışlama bağış.

HİCAB: 1. Utanma, sıkılma. 2. Perde, hail, engel.

HİCRÂN: 1. Ayrılık. 2. Unutulmaz acı keder.

HİCRET: 1. Memleketten memlekete göç. 2. Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti, Miladın 622. senesi.

HİCRET-İ SENİYYE-HİCRET-İ NEBEVİYYE: Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye göçü.

HİCV: Birini şiirle yermek, gülünç hale koymak, alay etmek.

HİCVİYYE: Hicv sözü veya yazısı, taşlama.

HİDAYET: Hak yola, doğru yola erme.

HİDAYET-İ İLÂHİYYE: İlâhî hidayet, Allah’ın doğru yola erdirmesi.

HİKMET: 1. Hakimlik, bilgelik. 2. Sebep. 3. Felsefe.

HİKMET-İ İLÂHİYYE: Allah’ın hikmeti, yalnız O’nun bileceği iş.

HİKMET-İ TEŞRİ: Kanun yapma hikmeti. Allah’ın emir ve yasaklarında gözetilen Rabbanî incelikler.

HİLAF: 1. Karşı, zıt. 2. Yalan.

HİLÂFET: 1. Birinin yerini tutma. 2. Peygamberin vekilliği, halifelik.

HİLÂFETEN: 1. Birinin yerine geçerek. 2. Halife olarak.

HİLAF-I EDEB: Terbiye ve ahlâka aykırı.

HİLÂL: Yeni ay.

HİL’AT: Elbise, kaftan.

HİL’AT-İ RİSALET: Peygamberlik elbisesi.

HİLF: Yardımlaşma, ittifak, sözleşme.

HİLKAT: 1. Yaratılış. 2. Tabiat.

HİLKAT-İ ÂDEM: İlk insanın yaratılışı.

HİLKAT-İ ARZ: Dünyanın yaratılışı.

HİLL: 1. Hilal. 2. Hac zamanında ihrama girilen yerin dışında kalan saha, haremin dışı.

HİLM Ü HAYÂ: Yumuşaklık ve utanma duygusu.

HİLM: Yumuşaklık, insanın tabiatında olan yumuşaklık duygusu.

HÎN: An, zaman, vakit, sıra.

HİRFET: Sanat, meslek.

HİSAB: Hesap, saymak, aritmatik.

HİSAL-HISAL: Huylar, tabiatlar.

HİSAR: 1. Kuşatma, etrafını alma. 2. Etrafı istihkamlı kale, bent.

HİSS: Duyma kuvveti, duygu.

HİSSE: Pay, nasip.

HİSSEDÂR: Pay, hisse sahibi.

HİSS-İ KABLELVUKU: Önsezi.

HİSSÎ: His ile, duygu ile ilgili, duygusal.

HİSSİYYAT: Duygular, sezişler.

HİTAB: Bir veya daha fazla kimselere söz söyleme, nutuk.

HİTAB-I ÂM: Umuma hitap, bir topluluğa söyleme.

HİTAB-I EZELÎ: Başlangıçsız, çok eski söz.

HİTÂM: 1. Son, nihayet. 2. Bitme, tükenme.

HİTÂN: 1. Sünnet, sünnet etme. 2. Duvarlar, engeller.

HİZB-HİZİB: 1. Kısım, bölük. 2. Taraftar. 3. Kur’ân cüzünün dörtte biri.

HOD BE HOD: Kendi kendine, kendi başına.

HOD: 1. Kendi. 2. Baş zırhı.

HODGÂM: Bencil, egoist, kendini beğenmiş.

HUB: Güzel, hoş, iyi.

HUBB: Sevgi, muhabbet.

HUBB-İ DÜNYA: Dünya sevgisi.

HUBS: 1. Pislik. 2. Kötülük.

HUCCÂC: Hacılar.

HUCCET-HÜCCET: 1. Vesika, delil, senet. 2. Tanınmış bilginlere verilen ünvan.

HUD’A: Aldatma, oyun hile.

HUDÂ: Allah, yaratıcı.

HUDDAM: Hizmetçiler.

HUDUD: Sınırlar, hudutlar.

HUDÛS: Sonradan olma.

HUFFAZ: Ezberleyiciler, Kur’ân’ı ezbere bilenler.

HUKUK: 1. Haklar. 2. Hakikatler. 3. Kanunların verdiği hak.

HULASA: Bir şeyin, bir sözün özü, özeti.

HULÂSA-İ KELÂM: Sözün özeti.

HULD AZABI: Ahiratteki ebedî azab.

HULD: 1. Sonu olmayan. 2. Ebedî devamlı.

HULF: Verdiği sözü tutmama, yemininde durmama.

HULK: Huy, tabiat.

HULKUM: Boğaz, gırtlak, ağızdan mideye giden yol.

HULÛD: Ölmezlik, süreklilik, devamlılık.YEVM-İ HULÛD: Kıyamet günü.

HULÛM: 1. Rüyalar, hülyalar. 2. Düş azması.

HULÛS: Halislik, saflık, gönül temizliği.

HULÛS-İ NİYET: Halis, samimi niyet.

HUMS: Beşte bir.

HÛN: 1. Kan, dem. 2. Öldürme, öc.

HUNEFA’: "Hanif"in çoğulu. Allah’ın birliğine inananlar, Hz. İbrahim dininden olanlar.

HURAFAT: Aslı, esası olmayan sözler ve rivayetler, hurafeler.

HURAFE: Uydurma hikâye ve rivayet.

HURDE: Değersiz şey, kırıntı.

HUREMAT – HURMÂT – HURUMAT: Haram olan şeyler, dince yasak olan şeyler.

HURÎ: 1. Cennet kızı. 2. Sevgili.

HURÛC: Çıkma, çıkış, dışarı çıkma. YEVM-İ HURÛC: Kıyamet günü.

HURÛF: Harfler.

HURÛF-İ HECA: Alfabe harfleri.

HURUF-İ MUKATTAA: Bazı surelerin başında bulunan ve ayrı ayrı okunan harfler.

HURUM: Haramlar, dince yasak, olanlar.

HUSUS: İş, şekil, yol, konu.

HUŞÛ: 1. Gönül alçaklığı, tevazu. 2. Korku ile sevgi arası durum, saygı.

HUTAME: Cehennemin adlarından biri, cehennemin beşinci tabakası.

HUTUT: 1. Çizgiler. 2. Yazılar. 3. Yollar.

HUZUR: 1. Hazır bulunma. 2. Rahat.

HÜCCET: 1. Vesika, delil. 2. Seçkin âlimlere verilen ünvan.

HÜCCETÜ’L-İSLÂM: İmam Gazali’nin lakabı.

HÜCEYRE: 1. Küçük delik, oyuk. 2. Odacık, hücrecik.

HÜCRE: 1. Odacık, göz. 2. Dokuların, organların en küçük parçası, hücre.

HÜDA: 1. Doğru yol gösterme. 2. Hidayet etme. 3. Kur’ân-ı Kerim’in adlarından biri.

HÜKEMA: Hakîmler, bilginler, filozoflar.

HÜKM-HÜKÜM: Yargı, emir, komuta.

HÜNSA: 1. Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse. 2. Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması.

HÜRRE: Cariye veya esir olmayan kadın.

HÜSN Ü KUBUH: Güzellik ve çirkinlik.

HÜSN: Güzel, iyi, güzellik, iyilik.

HÜSNA: En güzel.

HÜSN-İ AKİBET: Netice güzelliği.

HÜSN-İ DİLÂRÂ: Gönül alıcı güzellik.

HÜSRAN: 1. Zarar, ziyan. 2. Beklenilenin elde edilememesinden duyulan acı, mahrumiyet acısı.

HÜVE: 1. O. 2. Allah.

HÜVE’L-BÂKÎ: Bâkî kalan Allah’tır.

HÜZN-HÜZÜN: Gam, keder, sıkıntı.

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT