Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat

Hiddet Ve Asabiyette Ölü Gibi Ol

Öğüdün Geniş Açıklaması

İnsan öfkeli olduğu zamanlarda duygularının esiri altındadır ve yapacağı taşkınlıkların sonunun nereye varacağını hesap edemez. Bu da çoğu zaman telafisi olmayan sonuçlar doğurur… Mevlana bu sözünde hiddet, asabiyet, öfke gibi insana zarardan başka bir şey vermeyen davranışların altını çiziyor…

Sponsorlu Bağlantılar

Öfkeyi ihtiyaçlarımız veya arzularımız engellendiğinde, incinme, tehdit vb durumlarda gösterdiğimiz kızgınlık veya saldırganlık olarak tanımlayabiliriz. İnsan öfke ile yapılacak işin yarar yerine zarar getireceğini düşünerek öfkelenmemeye kendisini alıştırmalıdır.

Dr. Akil Muhtar Özden, İlim Bakımından Ahlâk isimli eserinde hiddetle ilgili olarak şunları söylemektedir:

“İnsanlar için hiddeti, geçici bir delilik gibi telakki ederlerdi. Kızgın insan kendine sahip olmaz. Düşünce kabiliyeti bozulur. Söz söylemek güçleşir. Bütün ahlâki hisler ve terbiye kaideleri karanlıkta kalır. Bir çok fizyolojik değişiklikler olur. Çok defa yüz kızarıyor, gözler parlıyor, kan basıncı çoğalıyor. Hiddet edenler hareketlerinin kontrolünü kaybederler. Manasız şeyler yaparlar. Tabii halde iken akıllarından geçmeyecek kadar fena sözleri söyler, kavga edebilirler.

Kızgınlıkla yapılan hareketler ve işler umumiyetle muzırdır. Hiddete galebe çalmayı bilmeli, çabuk geçirmeli, her halde ona tabi olarak her hangi bir şey yapmaktan çekinmelidir.

Hiddet getiren hadiseler muhteliftir. İnsanları, maddi yaralardan ziyade, izzetinefislerine dokunan hareket, istihza gibi muameleler hiddetlendirir.

İslâm hekimleri hiddet getiren sebepleri iyi tetkik etmişlerdir. Bunların bir kısmı hiddet edenin şahsına aittir. Kendini çok beğenmek, kendinde olmayan kemalle iftihare alışmak, küçük sebeplerden dolayı kavgayı itiyat edinmek, sık hiddetlenmeyi mucip olur. Başkalarından gelen hiddetlenme, sebepleri arasında da istihza, yoksuz tenkit, zulum ve gadir, kibir azamet, birini aciz gördüğünü hissettirme, bazı eşyayı başkalarından kıskanma, zem, iftira etme, haksız hareketlerde bulunmayı zikrederler.

Hiddetin başka başka şekilleri vardır. Bir nev’i karşısındakine tecavüze sevketmez, çabuk geçer. Diğeri az çok devamlı olur, kin uyandırır. Üçüncü bir nev’i hemen mücadeleye sevkeder.

Hiddetin neticeleri arasında, felç, kalp krizleri, kanamalar, hazım bozuklukları, hastalıklara karşı vücudun mukavemetinin azalması gibi, uzvi mazaratlar vardır. Hiddetlenme, kin adavet ve intikam hisleri doğurur. Dostların muhabbetlerini azaltır, görenlerin istihzalarını celbeder ve nihayet insanda nedamet ve elem gibi ızdıraplar bırakır.

İnsan kendi hiddetini yenmeye çalışır ve bunu itiyat haline getirebilir ise, bir çok beyhude küçüklüklerden, elemlerden kaçınabilir. Her halde hiddetin emrettiği hiçbir hareketi yapmamalıdır. Evolüsyon insanları hiddete galebeye doğru sevkediyor. Bazı iptidai kavimlerde bile bu galebe kabiliyetini büyümüş görüyoruz. Dr. Boas’ın, Kolombia yerlileri hakkında yazdığı şu sözler bunun bir misalidir. Bu yerliler hiddet ederler ise hemen yere oturur veya yatarlarmış. Böylece uzun zaman bir şey söylemeden ve hiç bir şey yemeden kalırlarmış. Kalkdıkları zaman rakiplerine karşı bu suretle üstünlük gösterdiklerinden büyük bir sevinç duyarmış.

Hiddeti yenmeğe alışmak katiyetle lazımdır. İzzeti nefse ilgili yüksek hisleri kuvvetlendirmek suretiyle bu yapılabilir. Hakaret gören, faziletini çoğaltarak benliğini memnun etmeyi öğrenmelidir. Haksız tenkitlere ehemmiyet vermek manasızdır. Bunlara daha mükemmel iş görmek, daha iyi bir eser meydana getirmekle cevap vermek büyüklük olur. Her bakımdan güzel, her cihetten faydalı olan bu kemali, bir ülkü gibi takip edenler muvaffak olur. İyi bir terbiye, doğru düşünme, bu zihni kazancı kolaylaştırır. İnsan her bir hissini mukabil hissi kuvvetlendirerek alt edebiliyor.”

İnsanın hiddet ve asabiyetini yenmesi ve sabır göstermesi Peygamber efendimiz tarafından da tavsiye edilmiş bir davranıştır. Mevlana’da yaşama sanatı “sabırla” başlar. Sabır, dayanabilmek, güçlüklere dayanabilmek sanatıdır.

Bir gün bir adam gelmiş:

“Oğlumu evlendirmek istiyorum. Nasıl bir kız alsam?” diye sormuş.

Mevlana: “Fakir bir adamın kızını al.” diye öğüt vermiş.

Bir gün de bir adam gelmiş:

“Kızımı evlendirmek istiyorum. Nasıl bir damat seçmeliyim?” diye sormuş: Ona da Mevlana:

“Fakir bir adamın oğlunu tercih et.” diye cevap vermiş.

Bu fakirlik, nice bir fakirliktir? Nice bir fakirliktir ki Peygamberimiz: “Fakirlik benim iftiharımdır” diye buyurmuşlardı. Bu fakirlikten sorulunca, Peygamberimiz: “Bu fakirlik, sabırdır.” demişti.

Asabiyet karşısında sabretmek ayrıca kişiyi “affetmeye” yöneltir ki bu da yaşam sanatının bir başka becerisidir ve mutluluğun anahtarlarından biridir.

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT