Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat

Keçe Nasıl Yapılır? Keçecilik Sanatı ve Mesleği

Kısaca Keçecilik Mesleği

Keçe, yün, kil ya da pamugun islak ortamda çignenip dövülerek liflerinin birbirine kaynasmasiyla elde edilen ve örtü, yaygi, çadir, giysi yapiminda kullanilan kaba kumastir. Keçe Orta Asya’dan beri Türkler tarafindan bilinmektedir. Osmanlilarda Konya, Diyarbakir, Afyon, Isparta, Usak, Urfa, Bursa keçe üretim merkezleri olarak tanindi.

Sponsorlu Bağlantılar

Ahilik örgütleri içinde yer alan esnaf loncalarinda keçecilik, önemli bir yer tutuyordu. Kalfa ve ustalar 6-7 yil süren hairlik dönemlerinde yün ditme, yün atma, ayakla yün tepme, kaliba yün hazirlama, hamamda keçe pisirme gibi yöntemleri ögreniyorlardi.

keçe

Keçecilik Sanatı

Orta Asya´dan Günümüze Tepme Keçeler

11. yüzyıl ortalarından itibaren Anadolu´ya geçmeye başlayan Türk boyları, 1071´de Alparslan´ın Malazgirt´te Bizans ordularını yenmesinden sonra, kısa sürede Anadolu´ya egemen olmuşlardır.

rp_image00229.jpg

Anadolu Selçuklu kültür ve sanatı Şamanizm, Maniheizm ve Budizm gibi inanç sistemlerinden İslam dinine geçişi gösteren ve maddi niteliklerden manevi niteliklere doğru değişen özelliklere sahip olması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.

Yazılı kaynaklarda Türk boylarının; Anadolu´ya geçişlerinde, o zamana kadar geliştirdikleri halı, kilim, keçe vb. el sanatlarını da birlikte getirdikleri belirtilmektedir. Ancak Boğazköy (Hattuşaş) yakınında ki Yazılıkaya´da bulunan kabartmaların başlarında görülen sivri külahların mühür ve diğer tasvirlerde karşılaşılan başlıkların keçeden yapıldığı tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra M.Ö. 9. Yüzyılda yazılmış olan Homeros´un ünlü İliada destanında keçe sözcüğünün geçmesi, Anadolu da keçenin erken dönemlerinde bilindiği olasılığını kuvvetlendirilmektedir. Anadolu da Tepme keçecilik sanatının tarihsel gelişimi konusunda yapılacak bilimsel araştırmalar; gelecekte bu olasılıkları şüphesiz daha açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bu nedenle konu gereği burada Anadolu Selçuklu Dönemi tepme keçe sanatının ele alındığını, Anadolu´da yaşamış olan diğer medeniyetlerde bu sanatın gelişimi, ileride yapılacak bilimsel çalışmalarla incelenebileceğini belirtmekte yarar vardır.

Selçuklular döneminde Anadolu da yerleşik ve göçebe yaşama devam edilmiştir. Bu nedenle çadırlar; gerek göçebe yaşamını sürdüren Selçuklu Türklerinin, gerekse ordunun ihtiyaç duyduğu barınma ihtiyacını karşılamaya devam etmiş böylece Türk kültürü içerisindeki yerini ve önemini korunmuştur.

Buna rağmen Selçuklular dönemine ilişkin yazılı kaynaklar incelendiğinde; keçe çadırlara ait fazla bilginin bulunmadığı anlaşılmıştır. Ancak çadır sözcüğüne değinene Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lugat-it Türk isimli eserinde, ev edinmenin güç olduğu kadar çadır edinmenin de çok kolay olmadığını belirtmiş, çadır ve göç örtülerinin keçeden yapıldığını ve örtülerin sırındığını yani sık dikişle dikildiğini açıklamıştır. Kaşgarlı Mahmud söz konusu eserinde ayrıca bu keçe örtülerin güveden korunmaları için silkelendiklerinden de söz etmiştir.

Selçuklular, kullandıkları çadırları süslemeyi de ihmal etmemişlerdir. 13. Yüzyıl Minyatürlerinden, Varka ve Gülşah´ta, bu süslü çadıra yer verilmiştir.

Yine Varka ve Gülşah minyatürleri arasında bulunan bir at figürü, Hun Sanatını anımsatan örneklerden birisidir. Diz çökmüş ve başına yem torbası takılmış olan bu atın üzerindeki eyer örtüsü (çul veya terlik), hayvan figürleri ve rumilerle bezenmiştir. Hunlar döneminde de, at sırtında kullanılmak üzere, keçeden veya kalın dokumalardan yapılan bu eyer örtüleri, Selçuklular döneminde de önemini yitirmemiştir.

Selçuklular: keçeden yapılmış çadır ve eyer örtüsü geleneği sürdükleri gibi, giyim ve kuşamlarında da tepme keçe tekniği ile elde ettikleri ürünleri kullanmayı ihmal etmemişlerdir. Selçuklu Türklerinde görülen giyim eşyalarının İslam öncesi Türk giyim kuşamının hemen hemen devamı olduğu söylenebilir. Bu döneme ait giyim kuşam tarzı, günümüzde çok az farkla Türkmen kadınlarınca sürdürülmektedir.

Selçuklular, kumaş üretiminde, öncelikle ipek; daha sonra pamuk ve deve yünü kullanmışlardır. Bu dönemde üretilen kumaşlardan koyun yünü çok az kullanılmıştır. Çünkü, yünden elde edilen elbiseler genellikle köleler tarafından giyilmiştir. Kölenin, yün elbise sahibi olmasının önemli bir olay olduğu, Kaşgarlı Mahmud´un eserinde özel olarak belirtilmiştir.

Yünün; giysilik kumaş üretiminde çok az kullanılmasının bir başka nedeni bu materyalin öncelikle tepme keçe yapımında değerlendirilmesinden kaynaklanmıştır. Çünkü elde edilen keçe; çadırdan çizmeye, kuşağa, börke kadar bir çok çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Keçe dışında yün; derisiyle birlikte kürk yapımında da değerlendirilmiştir.

Orta Asya Türk boylarınca kullanılan ve bir çeşit baş giysisi olan “börk” Selçuklu Türklerinin giyim eşyaları arasında önemini korunmuştur. Kaşgarlı Mahmud; Divan-ı Lugat-it Türk isimli eserinde; börk konusunda oldukça geniş bilgilere yer vermiştir. Kaşgarlı, bu eserinde börk üretimi için gerekli olan kalıbın kağıttan veya çamurdan yapıldığını; kalıba göre kesilen keçe ve ipek örtülerden börk elde edildiğini; imece usulü ile yapılan börk dikişinin bir ihtisas alanı olduğunu anlatmıştır.

Yine bu dönemde börk ve börkçülük giyim eşyalarının bir parçasını oluştururken atasözlerine de girmiştir. Türk atasözleri arasında “Kelin geleceği yer börkçü dükkanıdır” ve “Acemsiz Türk börksüz baş olmaz” gibi sözlere yer verilmesi bu konunun önemini vurgulamaktadır.

Selçuklu Türklerinde; başa giyilen “börk”e verilen önem, çizmelerde de eski yerini korumuştur. Hunların kullanıldığı keçe çorap ve çizmeler, Göktürkler ve Uygurlar döneminde devam etmiş ve Selçuklu döneminde başta hükümdar olmak üzere halkında geleneksel giyim eşyaları arasında yer almıştır. Köymen (1983)´in “Alparslan ve Zamanı” isimli eserinde belirttiği “Tuğrul Bey, 1038 yılında Nişapur´a girdiği zaman, sırtındaki ipek kaftanı ile ayağındaki keçe çizmeler dikkati çekmişti” cümlesi yukarıdaki bilgileri tamamlamaktadır.

Diğer yandan bu dönemde en iyi keçe çizmenin Türkmen keçesinden elde edildiğine değinen Kaşgarlı Mahmud aynı zamanda “O bana çizme yapılan Türkmen keçesi tepmekte yardım etti” cümlesi yer vermiş ve böylece keçe çizmenin birkaç kişi tarafından yapıldığına ilişkin açıklamalarda bulunmuştur.

Kaşgarlı´nın Divanında söz ettiği bu cümleler dışında, Selçuklar döneminde keçe çizme giyme geleneğinin devam ettiğini kanıtlayan örnekler de bulunmaktadır. 13. yüzyıl minyatürlerinden olan ve Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan Varka ve Gülşah minyatürleri arasında Varka´nın ayağında keçe çizme ile at üzerinde savaştığı ve Varka´nın Gülşah´a veda ettiği örneklerde aynı çizimlerle tasvirlerine rastlanması bu bilgileri tamamlamaktadır.

Selçuklu Türkleri, tepme keçeden yapılmış olan ve genellikle çobanlar tarafından giyilen kepenekleri kullanmışlardır. Gerektiğinde, başı yağmurdan ve tipiden korumak üzere, kepeneklerin arkasına külah (kapşon) şeklinde yine keçeden yapılmış bir çeşit başlık ilave etmişlerdir. Kepenekler, özellikle çobanları simgeleyen bir giysi özelliği taşımış ve “kepeneği olan kimse ıslanmaz, gemli at hoşarılanmaz” cümlesi ile Selçuklu döneminin atasözlerine arasına da girmiştir.

Anadolu Selçukluları döneminde önemli keçe merkezlerinden birisi Konya olmuştur. Nitekim Konya´da, Selçuklulara ait olan ve 1283 yılında tamamlanan, Sahipata Külliyesi´nde “keçecilik” adı verilen, keçelerin pişirilmesinde kullanılan özel bir bölümün bulunması bu sanatın, Konya´da yoğun şekilde yapıldığını belgelemektedir.

Diğer yandan Mevlana´nın Horasan´ın Belh şehrinden ailesiyle birlikte Anadolu´ya göçmesi ve Konya´da yerleşmesi Anadolu Selçuklu Devletinin en parlak yılları olan 13. Yüzyıla (1228) rastlar.

Bu dönemde Mevlana´nın kurduğu Mevlevi teşkilatına üye kişiler, başlarına “sikke” adı verilen ve tepme keçeden özel olarak yapılmış keçe külahlar giymişlerdir. 16. yüzyıl sonlarına ait bir minyatürde mevleviler; örgütün simgesi durumunda olan bu keçe külahları ile tasvir edilmiştir.

Yine 17. yüzyıla ait halk resimleri arasında yer alan ve British Museum´da bulunan albümde; ayaklarını mühürlemiş, sema eden bir mevlevi, başına giydiği tepme keçe sikke ile tasvir edilmiştir.

Mevlevilerin giydikleri bu sikkeler; önce yalın kat keçeden yapılmış, daha sonra da iç içe iki kattan elde edilmişlerdir. Koyu veya açık kahverengi, deve yünü veya doğal beyaz renkte tiftik kullanılan bu tepme keçe sikkeler o dönemde külahçı dükkanlarında satılmıştır. Üretim yerleri ise genellikle Konya olmuştur.

Mevleviliğin bir sembolü olarak kabul edilen tepme keçe sikkelerin önemini, Konya Müzesi´nde bulunan bir sülüs yazısında bulunan şu beyit açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu Cihanda eğer altın ola namın

Gir sikkesi altına Hazreti Mevlananın

Tepme keçe sanatı mevlevilerin sikkeleri dışında “Elifi Nemed” adı verilen kemerlerinde de (kuşaklarında) kullanılmıştır. 8-10 cm genişliğinde, 150 cm uzunluğunda, tepme keçeden oluşturulan bu kuşakların üzeri parlak bir kumaşla kaplanmıştır.

Diğer yandan, “13. Yüzyılın başlarında (yaklaşık 1206 yılında) Anadolu´ya gelen Ahi Evran; “Ahilik” adı verilen teşkilatı kurmuştur”. “Anadolu´da esnaf ve sanatkarları bir araya getiren bu kuruluş içinde keçecilik sanatına da yer verilmiştir. Ahilerin, beyaz yünden elde edilmiş keçe külah giyinmeleri” ise bu sanata verdikleri önemin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Orta Asya’dan Günümüze Tepme Keçeler

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Tepme Keçecilik

13. yüzyıl sonlarında Eskişehir yöresinde küçük bir beylik olarak ortaya çıkan ve Asya, Avrupa, Afrika kıtalarında yayılarak bir dünya imparatorluğu durumuna gelen Osmanlı döneminde; “farklı kültürlerin sentezinden oluşan, üstün bir sanat anlayışına ulaşılmıştır. Böylece Türk Sanatında Klasik Dönem olarak bilinen dönem başlamıştır.

Selçuklular döneminde kurulan Ahilik teşkilatının; esnaf ve sanatkarlara yönelik olumlu çalışmaları; Osmanlı döneminde yerini Loncalara bırakmıştır. Loncalar, toplumsal yaşantıdaki sosyal ve ekonomik sorunların çözümlenmesinde rol oynamış ve çeşitli iş kollarında kendi gelenek ve görenekleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu bakımdan debbağlar, kunduracılar, saraçlar, keçeciler gibi bir çok alanlarda uğraşı gösterenler loncalar arasında özel bir yere sahip olmuşlardır.

Nitekim bu dönemde Türk teknolojisini, toplumsal yapısını, siyasi ve ekonomik etkinliklerini ve sanatsal çalışmalarını ortaya koyması bakımından önemli bir yeri olan “Osmanlı Şenlikleri”nde çeşitli esnaf loncaları arasında keçecilere de yer verilmesi bu bilgileri tamamlamaktadır.

16. yüzyıl minyatür sanatının en güzel örneklerinden olan ve Osmanlı Şenliklerini yansıtan “Sürname” de, padişahın önünden geçen esnaf olayları arasında “Keçeci Esnafı” nın sunduğu iki maskeli oyuncu tasvir edilmiştir. Aynı şenlikleri konu eden Haunolth esnaf alayı arasında keçeci esnafın geçişinden bahsederken, yeşil bayrak taşıdıkları belirtilmiştir.

Diğer yandan Evliya Çelebi; IV. Murat’ın 1637 yılında Bağdat seferine çıkarken, düzenlenen şenliklerden söz etmiş ve çeşitli esnaf loncaları arasında keçe külah giyen medreseli öğrencilere değinmiştir. Yine 1720 şenliğini konu eden Levni; “Surname-i Vehbi 1″ minyatürleri arasında “Keçecilerin Geçişi” ne yer vermiştir.

16. yüzyılın büyük şairi Zati (1471-1545) şiir, düşünce ve nükteleriyle yaşadığı dönemin dikkatini çekmiştir. Zati “Leta if” isimli eserinde; bir çok meslek ve sanat sahibi kişileri bir cümle ile tanıtmıştır. Keçe ile uğraşan sanatkarlar için de “keçeciler keçelerini sudan çıkarsınlar” sözleri ile bu dalda çalışanları, mizah konuları içerisine almayı ihmal etmemiştir.

Osmanlı döneminde, düzenlenen şenliklere ve şairlerin ifadelerine konu olan keçecilik; aynı zamanda “kavuk” veya “serpuş” denilen baş giysilerinde de kullanılmıştır. Kavuklar; biçimlerine göre külah, kılansuva, üsküf, börk, kallavi, mücevveze, takke, kalpak, fes gibi isimlerle çeşitlilik göstermiştir.

Kavuk; genellikle genişliği yüksekliğinden fazla olan, keçeden yapılan külahın üzerine birkaç santimetre eninde bez sarılmak suretiyle elde edilen bir çeşit baş giysisidir. Bu baş giysisi Osmanlı döneminde yüksek rütbeli kişiler tarafından kullanılmıştır. Halk kesimi ise, keçe külahlarını abani veya yemeni adı verilen kumaşlarla sarmışlardır.

Osmanlı döneminde yüksek rütbeli kişilerin ve halk kesiminin kullandığı bu başlıklar dışında dini grupların giydikleri başlıklarda ayrı özellik taşımıştır. Çevrelerinde genellikle yeşil renge yer verilen ve çeşitli formlarda yapılan bu özel başlıkların bazı türlerinde tepme keçe tekniği uygulanmıştır.

Osmanlı döneminin yeniçeri askerleri, beyaz keçeden yapılmış “üsküf” veya “börk” adı verilen baş giysileri kullanmışlardır. Yaklaşık 45 cm yüksekliğindeki börk; arkaya doğru sarkan uzantısıyla yeniçerileri simgeleyen önemli bir baş giysisi olmuştur.

Arseven (1947), bu baş giysisinin öyküsünü şu şekilde açıklamıştır:

“Sultan Orhan, muntazam bir ordu teşkili için yeni bir askeri nizam ettiği vakit, Hacı Bektaş’ı Veli’ye askerin teberrüken ismini koymasını ve dua etmesini istemiş. O da askerlerden birisini omuzuna kolunu koyarak dua edip “Bu askerlerin ismi yeniçeri olsun demiş. Bu esnada askerin omuzuna koyduğu cüppenin kolu arkaya doğru sarkmış. İşte bu kolu temsil etmek üzere ucu omuzlara doğru sarkan bir keçe ilave edilerek, buna börk ismi verilmiştir.”

Yatırma denilen ve omuzlara doğru sarkan bu keçe parça: yeniçerinin ensesini soğuğa ve rüzgara karşı koruma görevi yaptığı gibi arkadan gelecek kılıç darbelerinden sakınmasına yardımcı olmuştur. Yatırmanın başladığı yere, demir bir çember yerleştirilmiş; başa geçen kısmına ise gümüş veya altından zırh geçirilmiştir. Börkün ön tarafında ayrıca tüylük veya yünlük denilen ve rütbelere göre değişik biçimleri bulunan sorguçları takmaya elverişli bir kısım konulmuştur. Yeniçeriler; fakir veya zengin oluşlarına göre börkün bu kısmını, değerli veya değersiz taşlarla süslemişlerdir.

Yeniçerilerin giydikleri bu ilginç başlıklar Osmanlı döneminin minyatürlerinde yer almıştır. 1578 yılında Türk ordusunun Kafkasya seferini konu eden Nusratname’ye ilişkin bir minyatürde yeniçeriler tepme keçeden yapılan bu başlıklarla tasvir edilmiştir.

Yeniçeriler tarafından kullanılan keçe başlıklar aynı zamanda kendi içlerinde de değişiklik göstermiştir. Yünlüklü ve yünlüksüz keçe, üsküf ve kuka yeniçerilerin başlık türleri arasında yer almıştır.

Yeniçerilerin giyindikleri bu özel başlıklar dışında yine keçeden üretilen ve Osmanlı döneminin sembolü haline gelen diğer bir başlık türünü fesler oluşmuştur.

“İngiliz yazar Julio Pardoe 1836 yılında İstanbul’a gelen hiçbir gezgin, Sultan’ın orduları için başlık üreten Eyüp’teki Fes Fabrikası’nı ziyaret etmeden kentten ayrılmamalıdır” cümlesine yer vermemesi bu dönemin sembolü haline gelen fes türünde baş giysilerinin önemini vurgulamaktadır.

Öte yandan Anadolu’da yerleşik hayata uyum sağlamaya çalışan Türklerin yaşamında çadırlar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de önem ve fonksiyonunu devam ettirmiş ve çok yönlü kullanılmıştır.

Bu dönemin en gelişmiş çadır türü, Otağ-ı Hümayun adı verilen sultan çadırları olmuştur. İçi bölmelerle ayrılmış olan bu sultan çadırlarının, toprak zemini hasır ve keçeler ile kaplanmış ve üstlerine halı serilmiştir.

Ayrıca araştırma konusu ile ilgili olarak incelenen müzelerde 19. Yüzyıla ait tepme keçe seccadelerden bulunduğu tespit edilmiştir. Yine tepme keçeden yapılmış çizme, arakiye, sikke ve fes çeşidinde ürünler genellikle müzelerde bulunan geç dönemin keçe örnekleri arasındadır…

Keçenin Tanımı ve Keçeleşmenin Oluşumu

Tepme keçelerin temel hammaddesi deri ürünü hayvansal lif grubunda yer alan yün lifidir.

“Lifin incelik, uzunluk, dayanıklılık gibi fiziksel niteliklerden biri olan keçeleşme; merinos, kaba karışık yapağı, tiftik, deve yünü vb. deri ürünü hayvansal yani keratin yapılı liflerde görülür. Bu özellik ipekte, bitkisel, madensel ve yapma liflerde yoktur.

Keçeleşme; deri ürünü hayvansal liflerin örtü hücrelerinin birbirine çözümleyecek şekilde kenetlenmesiyle meydana gelir.

Diğer bir ifadeyle “deri ürünü hayvansal liflerin yüzey yapısından doğan ve bazı lif nitelikleriyle ilgili olarak değişik değer gösteren keçeleşme; PH, nem, ısı, basınç, hareket ve işlem süresi gibi bazı dış faktörlerden etkisi altında bulunur”.

İlk keçeleşmenin nasıl oluştuğu konusunda çeşitli varsayımlara dayalı açıklamalar yapılmaktadır. Hyde (1988) “Fabric of History Wool” isimli makalesinde şapkacılar azizi olan St. Clement’ın uzun bir yolculuk sırasında sandaletlerin içine gevşek bir yün koyduğunu; nem, hareket ve sıcaklığın etkisi ile tesadüfen bulunduğunu belirtmektedir.

Ülkemizde ise farklı kişiler keçenin mucidi olarak gösterilmektedir. Ebu Said Libabid, Abdülmüttalip, Veysel Garani, Saidi Rubbani keçeciliğin piri olarak geçen isimlerdendir. Yine yazılı kaynaklarda bu kişilerin tepme keçe için gerekli olan işlemleri yerine getirmelerine rağmen, yün liflerinin birbirine kaynaşmasını (keçeleşmesini) başaramadıkları ve bundan dolayı ağladıkları, göz yaşlarının düştüğü yerlerde yün liflerinin kaynaştığını görmeleri sonucu tepme işlemi sırasında su vermeyi öğrendikleri ve böylece ilk keçeleşmeyi buldukları belirtilmektedir.

Tüm bu rivayetlere dayalı bilgiler yanında, keçeleşmenin oluşumu günümüze kadar çeşitli araştırmacılar tarafından değişik kuramlara göre açıklamaya çalışılmış ve tüm araştırmacılar yün lifinin üzerindeki örtü hücrelerinin birinci derecede rol oynadığı konusunda fikir birliğine varmışlardır.

Yün lifinde korteksi dış etkilerden koruyan epidermis tabakası; lifin üzerini örten boynuzlaşmış, yassılaşmış bir sıra epidel hücrelerden meydana gelmiştir: bu epidel hücrelere örtü hücreleri tabakası, pullu tabaka veya kutikula adı verilir.

“Genel olarak balık pullarını andıran ve yünlerin hem birbirlerinden ve hem de diğer liflerden ayırt edilmelerini kolaylaştıran örtü hücrelerinin şekilleri, dizilişleri, lif üzerindeki durumları birim yüzeydeki sayıları ve uzunlukları bazı farklılıklar gösterir.

Değişik şekilde, dizilişte ve büyüklükte olan örtü hücreleri lif üzerinde kökten uca doğru dizilirler. Bu hücrelerin lif ucu yönündeki kısımları lif ekseniyle bir açı yapacak biçimde kalkık ve serbest şekilde, diğer kısmı ise bir alttaki hücrenin içerisine sokulmuş durumda bulunur. Bu diziliş nedeniyle liflerin mekanik hareketi tek yönlüdür ve lifler uçları yönünde değil kökleri yönünde hareket ederler. Yani pul tabakası lifi tek yönde hareket ettirir.

Kök ve uçları değişik yönde bulunan lifler keçeleşir. Eğer lifler kökleri bir yönde olmak üzere birbirine paralel olarak yerleştirilirse, diğer keçeleşme koşulları sağlanmış olsa dahi keçeleşemezler. Hayvan üzerinde tulup halinde bulunan liflerin ıslanmaları ve diğer keçeleşme etkenleri altında kalmalarına rağmen keçeleşmesinin nedeni liflerin köklerinin aynı yönde bulunmalarından ileri gelir. Keçeleşmenin meydana gelmesi lifin kök ve uçlarının karışık yönde olmasıyla ortaya çıkar.

Kök ve uçları karışık yönde bulunan keratin liflerin yüzey sürtünme özellikleri farklıdır. Bu yerleşim sonucunda da yün lifleri, kökten uca, uçtan köke doğru pullar kalkacağından yüksek sürtünme direnci göstermektedirler. Sonuç olarak dışarıdan bir kuvvet etkisi altında lif, kökü yönünden hareket etmeye eğilimlidir. Keçeleşmeye etkili olan bu özelliğe “Yönlendirilmiş Sürtünme Etkisi” denilmektedir.

1790 yılında Mong tarafından bu ilişki ilk defa ileri sürülmüş ve farklı sürtünme katsayıları tespit edilerek yünün keçeleşme özelliğinin açıklanmasına çalışılmıştır.

Keçeleşmenin oluşmasına ilişkin teorilerden biriside Witt tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoride yan yana getirilerek mekaniksel bir harekete tabi tutulan yün lifi örtü hücrelerinin birbiriyle kenetlenmesi şeklinde olmuştur. Bu teoride kaba yün liflerinin üstleri diğer yün lifleri gibi örtü hücreleri ile kaplı olmalarına rağmen bu liflerin neden iyi keçeleşmedikleri tam olarak açıklanamamıştır.

Gralen ve Olofsson ise, bir lifi durağan bir life karşı sürten bir aparat geliştirmişlerdir ve pul yönlerini dört değişik pozisyonda tutarak, liflerden biri sabit diğeri hareketli durumda testler yapmışlardır. Elde edilen değerlerden statik sürtünme katsayıları hesaplanmıştır.

Speakman ve Stott ise, yönlendirilmiş sürtünme etkisini, farklı bir yöntemle açıklamışlardır. “Wiolon Bow” denilen “Keman Yayı Metodu” nda; keman yayına benzer bir aletle 50 adet elyaf kök-uç yönünde sıralanarak gezdirilmiş ve alet ayarlanabilen bir eğik düzlem üzerine yerleştirilmiştir. Elyafların yerleştiği keman yayı kaydırılarak hareket ettirilmiş, pul istikametine karşı ve pul istikameti yönünde ölçümler yapılarak iki ölçüm değerinden elde edilen farkla yönlendirilmiş Sürtünme Etkisi hesaplanmıştır.

Farklı araştırmacılar tarafından değişik metotlar uygulanarak tanımlanan, “Yönlendirilmiş Sürtünme Etkisi” aşağıdaki şekilde formüle edilmiştir.

Y.S.E: = M2 – M1 ; Speakman’a göre

M1

Y.S.E. = M2 – M1 ; Mercer’e göre

M2 – M1

Y.S.E. = M2 – M1 ; Bohm’a göre

Y.S.E. = (1/M1 – 1/M2) ; Lindberg’e göre

Diğer yandan liflerin sıcak su veya buhar etkisinde yumuşama, yumuşamayıp gevşeyince her yöne uzama ve etkenlerin ortadan kalkması durumunda eski uzunluğuna dönme niteliğine sahip bulunmaları da keçeleşmenin oluşmasında etkili olmaktadır. Lif eski uzunluğuna dönerken, uzadığı miktardan daha çok kısılması nedeniyle de yünlü ürünlerde büzülüp küçülme ve kalınlaşma ortaya çıkmaktadır.

Martin’e göre, bu özelliklerin tümü dikkate alındığında bir elyaf kütlesine dışarıdan bir kuvvet etki ettirildiğinde, işlemci liflerin, liflerin yoğun olduğu bölgelere çarparak sıkıştığı ve büzüştüğü, bunu izleyen anda sıkışmış durumdaki işlemci liflerin bu durumdan kurtulmak için kökleri yönünde hareket ettikleri, bu hareket sonucu, işlemci liflerin çarptıkları bölgelerdeki liflerle karışarak düğümledikleri, dışarıdan etki eden kuvvet devam ettikçe düğümlenme artacağından keçeleşmenin de artacağı ileri sürülmüştür.

Shorter tarafından gerçekleştirilen bir diğer keçeleşme teorisinde ise; mamul içindeki liflerin daha fazla karışık bulunduğu bölgeler ile daha az karışık bulunduğu bölgelerin varlığından söz edilmekte, dışarıdan kütleye bir kuvvet etki ettirildiğinde, karışık ve sıkı bölgeler arasında bulunan liflerin, pul tabakalarının yünlerine göre bu bölgelerin birbirine ya daha çok yanaştıkları yada liflerin esneme özelliğine bağlı olarak uzaklaştıkları ileri sürülmektedir.

Buraya kadar açıklamaya çalışılan sürtünme ve keçeleşme teorilerinden bu konunun tümüyle bir fiziksel olay olduğu anlaşılmaktadır. Harmancıoğlu (1974), bu konuyu üç madde de özetlemiştir;

a) Yan yana getirilen lifler (Deri ürünü hayvansal lifler) mekanik hareketinin etkisiyle keçeleşirler. Hareket sırasında asit veya alkali ortam, olayı hızlandırır ve çabuklaştırır.

b) Keçeleşme lifin esneme ve uzama yeteneğinden yararlanılır. Bunun için lifler uzatılarak birbirlerine sarılmaları sağlandıktan sonra bırakılsa kendi boylarına dönerken keçeleşirler.

c) Islatılan lifin kışır (korteks) tabakası kutikula tabakasından fazla kısalır. Korteksin kısılması nedeniyle kutikaladaki örtü hücrelerinin uçlarının kalkıklığı artar ve kenetleme sağlanır.

G.Jerny ve Fohlich’e göre ise keçeleşmenin kullanılan materyal ve keçeleşme derecesine bağlı olarak hesaplanabileceği ileri sürülmüş, bu hesaplamada kullanılan makinanında önemli olduğu vurgulanmıştır.

Keçeleşme derecesi Y= Kx – n şeklinde bir formülle açıklanmaya çalışılmıştır. Burada “K” kullanılan makinaya bağlı bir katsayıdır. Ayrıca bu araştırmaya göre keçeleşme derecesinin keçeleşme zamanına bağlı olarak da değiştiği ileri sürülmüştür.

Diğer yandan Aras (1971) elastikiyetin artmasıyla keçeleşme yeteneğinin de orantılı olarak arttığını; kaba liflerin bükülmeye karşı incelerden daha çok dayanım gösterdiğini ve bu nedenle de keçe yapımında kaba liflerin keçe ürünün üzerine çıktığını; 2,5 – 5.0 cm uzunluğundaki liflerin 2,5 cm’den kısa ve 5 cm’den uzun liflerden daha çabuk keçeleştiğini; kıvrım arttıkça keçeleşmenin azaldığını, kıvrım azaldıkça arttığını; yağ miktarının da keçeleşmeyi artırdığını ve keçelendirilecek yünde yağ miktarının %0,5′den az olması gerektiğinin saptanmış olduğunu belirtir.

Keçeleştirme genellikle nötr veya nötre yakın alkali veya asit ortamında yapılır. Hiçbir zaman kuvvetli alkalide, 10 – 11 PH derecelerinin üzerinde çalışılmaz. Tepme keçecilikte, alkali ortamda çalışılır ve alkali ortam sabunla sağlanır. Fabrikasyon keçeciliğinde genellikle alkali ortamın temininde sabun, asit ortamının temininde de H2SO4 ve PH sınırı azami 2′dir.

Keçeleşme için uygun olan normal nem, kuru ağırlığa göre aşağı yukarı %30 – 40′ dır. Bu nem hem tepme keçecilikte ve hem de fabrikasyon keçeciliğinde su veya buharla sağlanır.

Keçeleştirmenin oluşabilmesi için normal ısı 50-60 C’dir. Bu ısı tepme keçecilikte hamamda keçeleştirmede 50-60 C’lik, atölyelerdeki keçeleştirmede ise yaklaşık 80 C’lik suyun kullanılmasıyla sağlamaya çalışılmaktadır. Keçeleştirme, ısının artmasıyla yükselir. Ancak yüksek alkalilik ısıyla bağları da yündeki molekül zincirlerini ve örtü hücrelerini parçalar, yünü plastikleştirir, elastikiyeti azaltır.

Keçeleştirme üzerine basınç etkili olup basıncın artmasıyla keçe yoğunluğu artar. Keçeleşmenin olabilmesi için gerekli olan en önemli diğer bir faktör, lif hareketidir. Hareket, 3 yönde sallanmayla yani sarsmayla temin edilir.

Günümüzde keçeleştirme el sanatları çerçevesinde (tepme keçe) ve sanayide olmak üzere iki şekilde üretilmektedir.

Tepme Keçe Yapımında Kullanılan Hammaddeler ve Araçlar

Hammaddeler

Tepme keçe yapımında aranan temel özellik, üretimlerinde kullanılan elyafın keçeleşme niteliğinin yüksek olmasıdır. Tekstil hammaddeleri içerisinde yün elyafı; en yüksek keçeleşme özelliğine sahip olmasından dolayı söz konusu ürünlerin yapımında tercih edilen hammaddedir.

Tekstil hammaddeleri arasında değerini eski çağlardan beri korumuş olan yün ve benzeri hayvansal lifler, ait oldukları hayvanları dış etkilerden koruyan ve üstlerini örtü halinde kaplayan birer deri ürünüdür. Üstleri yün ve kıllarla kaplanmış olan birçok hayvan ırk ve çeşidi bulunmakla beraber, yün ve kıllardan tekstilde faydalanılabilen hayvansal maddeler sınırlıdır. Bunların arasında da ekonomik değeri ve çeşit zenginliği bakımından koyunlar başta gelmektedir.

Yün tekstil endüstrisinde kullanılan en eski hammadde olmasının yanında, gerek fiziksel ve kimyasal özellikleri bakamından, gerekse fizyoloji açısından diğer liflerde bulunmayan elastikiyet, ısıyı iyi izole etme, yüksek adsorbsiyon ve az ıslanma yeteneği, yüksek mukavemet, keçeleşme gibi üstün özelliklerini de sahip bir liftir.

Yün lifleri; folikül denilen kıl yatağında oluşur. Foliküller dölütün embriyonal hayat dönemin 65 inci günüden itibaren kendini belli etmeye başlar ve 85 inci güne kadar gelişmesini tamamlar. Bu dönem içinde oluşan foliküllere primer folikül denir. Primer foliküller deride gayri muntazam değil, aksine derinin belirli yerlerinde üçlü gruplar halinde sıralanırlar. Primer folikül gelişmesinin tamamlanmasından sonra doğuma kadar devam eden süre içinde, primer foliküllerin önünde ve etrafında yer alan sekonder foliküller teşekkül eder. Sekonder foliküllerin oluşmaları ve gelişmelerini tamamlanmaları doğumu takip eden ilk üç ay içinde veya daha sonra olur. Primer foliküller kaba ve öz kanallı lifler üretmesine karşın, sekonder foliküller yünlü dokuma endüstrisinin arzu ettiği ince lifleri üretmesine karşın, sekonder foliküller yünlü dokuma endüstrisinin arzu ettiği ince lifleri üretirler. Primer foliküllerde ter bezi, yağ bezi ve gerici kas bulunmasına karşın, sekonder foliküllerde yahnız bezi vardır. Hatta bazı hallerde yağ bezi bulunmayabilir.

Foliküllerin oluşum aşamaları bir çok araştırıcı tarafından biobsi yöntemiyle araştırılmıştır. Elde edilen bulgular göstermiştir ki, derinin en üst tabakası olan epidermisin bazal tabakasındaki canlı hücreler doğal bir uyarı sonucu hızla çoğalmakta ve bu tabaka korium içine doğru çökerek bir tüp meydana getirmektedir. Hücrelerin oluşturduğu tüp, dermis içine yerleşerek kıl kökü veya folikül adını alır. Kıl kökü alttan kılcal damarlarla devamlı beslenir. Gelişme sırasında bağ dokumsu kıl kökü kılıfı ile, kan damarları bakımından zengin papilla teşkil eder. Bu arada ter bezi, yağ bezi ve gerici kas teşekkül eder. Ayrıca kıl kökü etrafında belirgin olarak iç ve dış kıl kökü kılıfının yer aldığı görülür.

Bu şekilde meydana gelen ve etrafı bazal mambranla çevrili epidermal bulbus, papillayı üstten örter. Bu bölgede hücreler hızla bölünürler ve belli bir süre sonra hayatiyetlerini kaybederek alttan devamlı gelişmekte olan genç hücreler vasıtasıyla deri yüzeyine doğru itilirler.

Karmaşık kimyasal yapıya ve birleşik biyolojik yapı sistemine sahip olan yün lifi organize bir liftir. Yani bir tek birimden oluşmamaktadır. Mikroskop altında incelendiği zaman dıştan içe doğru “Epidermis”, “Korteks” ve “Medulla” olmak üzere üç tabakadan meydana geldiği görülür.

Epidermis, lifin yüzeyini kaplayan tabakadır. Bu tabakaya kutikula, dış çeper, pul tabakası ve örtü hücreleri de denilmektedir. Lifin dış etkilerden korunmasını ve ayrıca keçeleşme özelliğini sağlamaktadır. Görünüş olarak genelde balık pullarını andıran bu örtü hücreleri yünün diğer liflerden ayırt edilmesini kolaylaştırır. Hücreler lif ekseni ile bir açı teşkil ederek life bağlanırlar. Üst kısımları hafifçe yukarı kalkmış ve serbest durumda görünürler. Bununla lifin üst yüzeyinin pürüzlü olması sağlanmıştır. Bu durum yün liflerin keçeleşme ve kohezyon kabiliyetini artırır.

Yün lifinin ikinci tabakasını oluşturan korteks tabakası; epildermis yani örtü hücrelerinin altında bulunur. Lifin en büyük kısmıdır ve esas yapısını teşkil ettiğinden yüne has fiziksel ve yapısal özelliklere haizdir. Korteks aynı zamanda yün lifine mukavemet ve elastikiyet sağlaması bakımından da yüz teknolojisinde büyük önem taşır.

Korteks tabakası iğ şeklinde hücrelerden oluşmuştur. Bu hücrelerin yapı taşları amino asitlerden meydana gelmiştir. Buna göre amino asitler, polipeptit halkalar halinde birleşerek protofibrilleri, protofibriller mikrofibrilleri ve mikrofibrillerde makrofibrilleri oluşturur. Makrofibrillere kısaca fibril adı verilmektedir. Fibrillerin bir araya gelmesiyle de korteks hücreleri oluşur. Korteks hücreleri; orta kısmı şişkin uçları sivri ve iğ şeklinde hücreler olup keratin yapısındadır. Hücreler arasında hava boşlukları bulunmaz.

Korteks hücreleri yakından incelendiğinde birbirinden farklı iki tip hücreden yani para ve orto korteks hücrelerinden meydana geldiği görülür. Orto ve para korteks hücreleri çeşitleri liflerde ve liflerin kuru ve yaş olmalarına göre farklı uzunluklara sahiptirler. Daha gevşek ve daha sıkı, daha koyu ve daha açık olarak kendini belli eden bu yapı, yün lifinin bilateral yapısı olarak adlandırılır. Bilateral yapı yün liflerinde görülen kıvrımın sebebidir. Orto korteks hücreleri boyayı daha iyi emme yeteneğine sahiptir. Yine orto korteks hücrelerinin nem çekebilme özellikleride para korteks hücrelerinden daha fazladır.

Para korteks hücreleri genellikle lif kıvrımlarının iç bükey kısımlarında, orto korteks hücreleri ise lif kıvrımlarının dışbükey kısımlarında yer almaktadır. Korteks fibrillerinin eksen etrafında belli açı ile helezon teşkil edecek şekilde sıralanmış oldukları göz önüne alındığında kıvrımlı yün liflerinde görülen bükümlülük hali ile orto ve para korteks kısımlarının lif boyuna değişik durumlarda bulundukları anlaşılmaktadır.

Kaba yapılı bir lif mikroskop altında incelendiğinde orta kısmında siyah renkli bir bölgenin bulunduğu görülür. Buna “Medulla Tabakası” veya “mıh kanalı” denir. Bu kısım lifin oluşumu sırasında lifin ortasında bulunan gevşek yapılı geniş hücreleri sonradan kuruması sonucu oluşur ve içleri hava ile dolu olduğundan mikroskopta siyah görünür. Medullanın ortaya çıkış şekline göre devamlı, aralıklı, boncuklu ve parçalı şekilleri vardır.

Uzunluklarına, kalınlıklarına, parlaklıklarına ve kıvrım durumlarına göre çok farklı çeşitlerde yün lifi elde etmek mümkündür. Ancak yün lifi; elde edildiği koyunun cinsine, beslenmesine, iklim koşullarına, yaşına, hastalık geçirme durumuna vb. faktörlere göre olumlu veya olumsuz yönde etkilenebilmektedir.

Tekstilde önemli bir yeri olan boyar maddeler doğal ve sentetik olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.

Doğadan elde edilen bitkisel ve hayvansal boyaların kullanımı tarihin çok eski dönemlerinde başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir. Mevsimlere göre çeşitlilik gösteren “bitkilerin çiçek, meyve, yaprak, gövde ve kök gibi kısımlarında bulunan boyar maddelerden elde edilen bitkisel boyalar yanında hayvansal boyalarda tekstilde uzun bir süre yaygın bir şekilde uygulanmıştır.

18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kullanılmasına başlanan sentetik boyar maddeler; kolay temin edilme ve uygulama özelliklerine sahip olmalarından dolayı doğal boyalarının gelişimini olumsuz yönde etkilenmiş ve giderek yaygınlaşmıştır.

Sentetik boyalarının yaygın şekilde uygulandığı alanlardan birisi de tepme keçecilik sanatıdır. Desenli tepme keçe ürünlerinin zemin ve bezemelerinde kullanılan yün; sahip olduğu doğal renklerle (beyaz, kahverengi, siyah vb.) veya sentetik boyar maddeler ile renklendirilmektedir.

Renklendirme işlemi genellikle atölye ortamında yapılmaktadır. Boyanın hazırlanmasında kullanılan boyar maddenin, su ve mordanın miktarı keçe ustalarının tecrübelerine göre belirlenmekte ve mordan olarak sirke veya tuzdan yararlanılmaktadır.

Renklendirme işlemi lif halinde veya üretiminden sonra yani kumaş durumunda yapılmaktadır.

Lif halinde renklendirme, yünün kalitesini ve rengine göre ayrılmasından sonra uygulanan bir yöntemdir. Sentetik boyar maddelerle renklendirilen yün lifleri hallaç makinasından geçirilerek serbest hale getirilmekte ve daha sonra demetler halinde alınarak bezemede kullanılmaktadır.

Tepme keçecilik sanatında uygulanan diğer bir renklendirme yöntemi ise üretim aşamasından sonra gerçekleştirilmektedir. 3-4 mm. inceliğinde üretilen tepme keçe yüzey veya kumaş daha sonra yöreye özgü renklerle hazırlanmış boyanın içerisine daldırılmaktadır. İstenilen rengin elde edilmesine kadar kaynatılan daha sonra bol su ile durulanan ve suyu giderilen keçe kumaş, kurumaya bırakılmaktadır. Yöreye özgü çeşitli renklerde boyanan keçe yüzeyler (kumaşlar), planlanan desene uygun şekilde kesilmekte ve yerleştirilmektedir.

Tepme Keçe Yapımında Kullanılan Araçlar

Tepme Keçe Yapımında Kullanılan Hammaddeler ve Araçlar

Tepme Keçe Yapımında Kullanılan Araçlar

Tepme keçecilik sanatında yakın zamana kadar basit el araçları kullanılmıştır. Teknolojik gelişmelerin tepme keçecilik alanına getirdiği yenilik hallaç makinaları ile keçe tepme makinaları olmuştur.

Günümüzde tepme keçe atölyelerinde kullanılan araçlar şu şekilde sıralanabilir:

Yay ve Tokmak

Hallaç makinalarından önce yünün atılması işleminde kullanılan temel araçlardan birisidir. “Yay; Dut ağacı dalının yaş iken U biçimine yakın duruma getirilmesi ve iki ucu arasına hayvan bağırsağından yapılan ve kiriş adı verilen bir ipliğin gerilmesi ile elde edilir. Mucidinin Hallac-ı Mansur olduğu söylenilen bu aracın annep ağacından yapılmış bir de tokmağı vardır. Tokmak yaya vurulmak suretiyle yünün kabartılması (atılması) sağlanır”. İnsan gücü ile kullanılan yay ve tokmak su gün yerini hallaç makinalarına bırakmasından dolayı yünün atlıması işlemi daha kısa sürede ve seri şekilde gerçekleştirilmektedir.

Kalıp

Desenli ve desensiz keçe yüzeylerin elde edilmesinde kullanılan, değişik boyutları bulunan, hasır örtülerdir.

Kalıpleş veya Kalıpgeç

Tepme işleminin yapılması esnasında hasırın zarar görmesini engellemek üzere kullanılan bir örtüdür. Çadır bezi vb. kumaşlardan yapılan bu örtüler, hasırın üzerini tamamen kapatacak şekilde sarılır ve bağlanırlar.

Çubuk veya Sepki

Yaklaşık 40-50 cm. boyunda, genellikle zeytin, nar veya ceviz ağacından yapılan el veya yelpazeye benzer basit bir araçtır. Atılmış olan yünün hasır üzerine yayılmasında kullanılır.

Makas

Genellikle desenli keçelerin yapılmasında daha önce hazırlanmış olan renkli keçe parçalarının kesilmesinde kullanılan bir araçtır.

Halat

Tepme işlemlerinde rulo haline getirilmiş olan hasırın ve kalıpleşin açılmasını engellemek için sarılan bir çeşit kalın ipliktir.

Su Kabı ve Süpürge

Yünün hasır üzerine saçılmasından sonra veya tepme işlemlerinin tekrarlanmasında keçe yüzeye su serpmek üzere kullanılan kap ile küçük boyutlu süpürgedir.

Terazi (Kantar)

Tepme keçe yapımında sarf edilecek yün miktarını saptamak üzere kullanılan araçtır.

Buhar Kazanı

Tepme keçecilikte pişirme işlemi hamamda veya atölye ortamında yapılabilir. Atölye ortamında yapılan pişirme işleminde gerekli olan sıcak suyu ve buharı temin etmek üzere kullanılan kazandır.

Keçe Tepme Makinası

Yün saçma işlemini izleyen tepme ve pişirme işlemlerinde kullanılan makinadır. Temel görevi elyafın keçeleşmesini sağlamaktır. Bu işlem daha önce el veya ayakla yapılmaktaydı. Günümüzde keçe tepme makinalarının kullanılmasıyla birlikte bu işlem insan gücü yerine makine gücünden yararlanılarak yapılmaktadır.

Boya Kazanı ve Ocak

Renklendirme işlemlerinde kullanılan boya kazanıdır. Genellikle bakır olan bu kazanların altında, renklendirme işleminde gerekli olan ocak bulunmaktadır.

Desenli Tepme Keçe Üretimi

Tepme Keçe Üretimi

Desenli Tepme Keçe Üretimi

Tepme keçe ürünleri desenli veya desensiz üretilmektedir. Desenli tepme keçe üretiminde desen hazırlama işlemi dışında uygulanan tüm işlemler desensiz çeşitleri ile aynı sırayı izlemektedir.

Desenli tepme keçe üretimi ön işlemler, keçeleştirme ve bitirme işlemleri olmak üzere üç aşamada tamamlanmaktadır.

Ön İşlemler

Yünün Hazırlanması

Ülkemizde koyunlar genellikle yılda Nisan, Temmuz veya Ağustos olmak üzere iki kez kırkılmaktadır. Keçe ustalarınca; keçe yapımı için ikinci yani Temmuz ve Ağustos aylarında kırkılan yünün, daha elverişli olduğu belirtilmektedir.

Kırkından önce veya kırkımdan sonra yıkanan yün elyafı keçe üreticisine temiz olarak getirilmektedir. Bu nedenle keçe yapım atölyelerine ulaşan yüne uygulanan ilk işlem, yünün kalitesi veya rengine göre ayrılmasıdır. Bu seçim veya ayrım işlemi genellikle gençler veya yaşlılar tarafından yapılmaktadır.

Renklerine ve kalitesine göre ayırma işlemi tamamlanmış yün lifleri terazi veya kantarda tartılarak ağırlığı belirlenir. Daha sonra üretimi planlanan keçenin çeşidine ve boyutlarına göre gerekli olan miktarda ayrılan elyafın atılması yani kabartılması işlemine geçilir.

Atma işleminde geçmişte yay ve tokmak kullanılmıştır. Günümüzde bu işlem hallaç makinalarında yapılmaktadır.

Hallaç makinasından geçirilerek serbest hale getirilmiş olan lifler, keçe yapımında kullanılmak üzere yığın halinde atölyenin bir kenarına alınır.

Desen Hazırlama

Araştırma kapsamına alınmış olan tepme keçe ürünlerinin desenleme teknikleri üzerinde yapılan incelemelerden desenlemenin, üretim aşamasında keçeleştirme, üretiminden sonra renkli keçelerle aplikasyon veya renkli nakış iplikleriyle işlenerek yapıldığı tespit edilmiştir.

Üretim aşamasında desenlendirmenin yapılabilmesi için öncelikle tasarlanan desene uygun renklerde boyanmış keçe parçaları ile gerekli görülürse renklendirilmiş elyafa ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bakımdan desenli keçe üreten ustalar atölyelerinde yöreye özgü renklerde boyadıkları ince keçe yüzeyleri sürekli hazır bulundurmaktadırlar.

Renkli keçe yüzeylerinin desene uygun kesilmesi gerekmektedir. Baklava, şerit, daire vb. biçimlerde kesilen bu parçalar, planlanan desenin elde edilmesinde doğrudan etkili olmaktadırlar.

Kesilen parçalar yere serilen hasır örtü üzerine kenardan başlamak üzere yerleştirilmektedir. Bu işlemin uygulanmasında, düzgünlüğün sağlanabilmesi için hasırın üzerinde bulunan çizgilerden yararlanılmaktadır. Bazı yörelerde renklendirilmiş ve serbest hale getirilmiş elyaf demetlerinin desenlemede kullanıldığı görülmektedir.

Keçeleştirme işlemine başlamadan önce uygulanan desen hazırlama işlemi, genellikle keçe tarafından yapılmaktadır. Bazı yörelerde kız çocuklarıyla, kadınların da bu işte çalıştıklarına rastlanmaktadır.

Tepme keçe atölyelerinde gözlemlere dayalı incelemelerden keçe ustalarının uygulanacak deseni hasır üzerine yerleştirme esnasında herhangi bir kaynaktan yararlanmadıkları anlaşılmıştır. Nitekim keçe ustaları da yıllardır aynı bezemeleri uyguladıklarından dolayı herhangi bir kaynağa ihtiyaç duymadıklarını ifade etmişlerdir.

Desenlemeye genellikle bordürü oluşturan dış kenar çizgiden başlanmakta ve böylece elde edilecek keçe yüzeyin yaklaşık boyutu belirlenmektedir.

Bordür tamamlandıktan sonra keçe yüzeyin zemininde yer alacak desenin hazırlanmasına geçilmektedir. Desende eksiklik olup olmadığı kontrol edildikten sonra tepme keçecilikte önemli işlem sırasını oluşturan saçma ve sarma işlemi uygulamaktadır.

Saçma ve Sarma

Atılarak serbest hale getirilmiş yünün; desenli tepme keçelerde desenin hasırın üzerine yerleştirilmesinden sonra; desensiz olan çeşitlerinde ise doğrudan hasır üzerine çubuk veya sepki denilen araç yardımıyla serpilmesi işlemine “Saçma” denir.

Saçılacak yünün tamamı bir defada değil birkaç defada saçılmaktadır. Her saçmadan sonra kalınlığın bir örnekliliği sağlamakta ve miktarı göz kararıyla ayarlanan oda sıcaklığındaki musluk suyu serpilmektedir. Süpürge yardımıyla verilen bu su, keçeleşme etkenlerinden biri olan nemi sağlamaktadır.

Saçma işlemi bittikten sonra saçılan yünün kenarları elle düzeltilip hasırla beraber sarılarak rulo yapılmaktadır. Rulo yapılırken; rulonun yapımını kolaylaştırmak, hasırın kırılmasını engellemek ve tepmenin düzenli yapılmasını sağlamak amacıyla bazı yörelerde rulo içerisine bir sırık konulmaktadır. Dışı bez veya telisle sarılan ve bağlanan rulo, daha sonra uygulanacak olan tepme işlemine hazır duruma getirilmektedir.

Tepme ve Pişirme (Keçeleştirme)

Tepme işlemi ayakla yuvarlanarak (tepilerek) veya keçe tepme makinalarında dövülerek gerçekleştirilmektedir. Yakın tarihe kadar tepme işlemi genellikle elle veya ayakla yapılmaktaydı. Günümüzde ise keçe tepme keçecilik alanında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Teknolojik gelişmelerin tepme keçe sanatına getirdiği yeniliklerden biri olarak kabul edilen bu makinalar sayesinde, Tepme işlemi, insan gücü yerine makina gücü ile gerçekleştirilmekte ve böylece kısa sürede, daha fazla miktarda ürün elde etme olanağı sağlamaktadır.

Birinci tepme işlemi makinada yaklaşık 40-45 dakika kadar sürmektedir. İlk tepmeden sonra rulo açılıp kenarları elle düzeltilmekte yani “çatkı” sı yapılmaktadır.

Tekrar sırıkla birlikte rulo yapılarak ikinci tepme işlemine geçilmektedir. İkinci tepme süresi de (makinada), birinci tepmenin süresi kadar yani 40-45 dak. kadardır.

İki kez tepme işlemine tabi tutulan yünler kısmen keçeleşmektedir. Elde edilecek ürünün daha iyi keçeleşmesinin sağlanabilmesi için pişirme işleminden geçirilmesi gerekmektedir.

Pişirme, atölye ortamında veya hamamda yapılabilmektedir. Günümüzde Urfa ve Afyon’da keçe ürünleri hamamda pişirmeye devam eden keçe ustaları bulunmakla beraber bu işlem genellikle atölye ortamında yani makinada yapılmaktadır.

Pişirmede genellikle 50-80 C arasında değişen sıcaklıkta sabunlu su kullanılmaktadır. Pişirme için gerekli olan sabunla su miktarı ise pişirilecek ürün ağırlığına bağlı olup bu miktar hamamda pişirmede %3, atölyedeki pişirmede %10 kadardır.

Keçe tepme makinalarının bulunmadığı durumlarda pişirme işlemi; gerek hamamda gerekse atölye ortamında yukarda belirtilen sıcaklıkta sabunlu suyun kullanılması, bu keçe ürünlerin veya rulo haline getirilmesi ve daha sonra el ayasıyla öne çekilip, geriye itilmesi suretiyle gerçekleşmektedir.

İncelenen yörelerde Bergama dışında; Afyon ve Urfa’nın bazı tepme keçe atölyeleri ile diğer tüm atölyelerde pişirme işleminin keçe tepme makinalarında gerçekleştirildiği gözlenmiştir. Keçe tepme makinalarının bulunduğu atölyelerde pişirme işlemi, atölye ortamında varolan sıcak su veya buhar kazanlardan sağlanmaktadır. Sıcak su ve buharın temin edildiği kazanlardan bir boru vasıtasıyla keçe tepme makinasına bağlantı kurulmakta ve ihtiyaç duyulan oranda kullanılmaktadır.

Böylece gerek hamamda gerekse atölye ortamında sağlanan ısı, nem, basınç, hareket ve sabunlu su ile sağlanan alkali ortamda liflerin çözülmeyecek şekilde kenetlenmesi yani keçeleşmesi gerçekleşmektedir.

Bitirme İşlemleri (Yıkama ve Kurutma)

Hamamda veya atölye ortamında pişirilme işlemi tamamlanan keçe ürünler; bünyesinde bulunan sabunun giderilmesi için bol su ile çiğnemek suretiyle yıkanır. Suyun süzülmesi için 12 saat kadar hamamda ve atölyede bekletilirler.

Suyu süzülen ürünlerden perdahlanacak yani yüzü düzeltilecek olanlar tokaçla perdahlanır. Daha sonra güneşte veya gölgede kurutulur.

Kurutma işlemi, ürünün büyüklüğüne göre asmak veya yaymak suretiyle yapılır.

Tepme keçe ürünleri preseli veya presesiz üretilmektedir. Preseli keçe ürünleri diğerinden ayrılan farkı yıkama işleminden sonra %20 oranında alınan beyaz tutkalla işlem görmesidir. Bunun için beyaz tutkal 1/4 oranında soğuk suda eritildikten sonra ürünün üzerine serpilir. 15-30 dakika süre ile tutkalın keçe içerisine yayılması için pişirme işleminde hareketler tekrarlanır ki buna tığlama denir. Tığlanan keçe ürünler tokaçla perdahlandıktan sonra kurutulur.

Desensiz Tepme Keçe Üretimi

Tepme Keçe Üretimi

Desensiz Tepme Keçe Üretimi

Tepme keçe ürünleri kullanım amacına göre desensiz de üretilebilir. Ütü keçeleri ile sanayide kullanılmak üzere üretilen keçeler desensiz keçelere ilişkin örnekler arasındadır. Bu tür keçe ürünlerin elde edilmesinden desen hazırlama işlemi dışında saçma, tepme ve pişirme işlemleri ile bitirme işlemleri aynen uygulanmaktadır.

Diğer yandan yine desensiz üretilen; üretimden sonra aplike veya işleme teknikleriyle desenlendirilen tepme keçe ürünleri de bulunmaktadır.

Aplike tekniği; tepme keçe tekniği ile oluşturulan ve renklendirilen keçe parçalarının yine keçe veya farklı materyallerden elde edilmiş (dokuma kumaşlar, deri vb.) yüzeyler üzerine desene uygun şekilde yerleştirilmesi ve dikilmesiyle elde edilen desenlendirme yöntemidir. Bu teknikle bezenen ürünler genellikle müzelerde sergilenen tepme keçe örnekleri arasında yer almaktadır.

Desensiz üretilen, daha sonra bezemesi yapılan bir başka uygulama; pamuk, yün, ipek gibi iplikler veya sim, sırma vb. madeni teller kullanılarak, suzeni, çin iğnesi, maraş işi vb. işleme teknikleri ile elde edilmektedir. Günümüz müzelerinde sıralanan su işleme teknikleri ile bezenmiş örnekler bulunmaktadır.

Desenli Tepme Keçe Çeşitleri ve Formları

Araştırma kapsamına alınan müzelerde bulunan ve atölyelerde üretilip pazarlanan tepme keçe ürünleri üzerinde yapılan inceleme ve gözlemlerden çok farklı kullanım alanlarına yönelik ürün çeşitlerinin olduğu tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalardan müzelerde bulunan tepme keçe ürünlerinin % 11.26’sını seccade, % 4.38′ini kundak, % 3.75′ini yaygının oluşturduğu görülmektedir. Bunları gittikçe azalan değerde kepenek (% 2.5), hayvan keçesi (%1.88), çizme ve patik (%1.88), fes (%1.26), panı (%1.26), sikke (%0.62), arakiye (%0.62), kapı perdesi (%0.62) ve deve ağızlığı (%0.62) izlemektedir.

Tepme keçe atölyelerinde yapılan ve pazarlanan ürün çeşitlerine ilişkin değerlerin incelenmesinden ise; yoğunluğu yaygı çeşidinde ürünlerin oluşturduğu (% 31.26), bunu azalan değerlerle ve sırasıyla paspas, hayvan keçesi, kepenek, seccade, çizme ve patik, sikke, sedir keçesi, yelek, yolluk, heybe çeşidinde ürünlerin izlediği görülür.

Müzelerde yaygı, seccade, paspas, hayvan keçesi, çizme ve patik, sikke çeşidinde tepme keçe ürünlerinin günümüz keçe ustaları tarafından halen üretilmekte olduğunu; kundak, fes, pano, kapı perdesi, deve ağızlığı çeşidinde ürünlerin genellikle müzelerde yer aldığını; müzelerde rastlanmayan sedir keçesi, yelek, yolluk, heybe çeşidinde ürünlerin ise tepme keçe atölyelerinde yapılmakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Yaygı, seccade, kepenek, hayvan keçesi çeşidinde ürünlerin gerek müzelerde sergilenen gerekse incelenen tepme keçe atölyelerinde halen yapılan ürün çeşitleri arasında bulunması, günümüzde tepme keçe ürünlerinin geleneksel kullanım alanlarının devam etmekte olduğunu; paspas, yelek, heybe gibi ürün çeşitlerinin ise tepme keçe tekniğinin turistik amaçlı ve değişen ihtiyaçlar doğrultusunda farklı alanlara uygulandığını göstermektedir.

kulturturizm.gov.tr

Sponsorlu Bağlantılar

“Keçe Nasıl Yapılır? Keçecilik Sanatı ve Mesleği” için bir yanıt

Eski Meslekler ve Özellikleri Nelerdir? Geçmişte Kabul Gören Meslekler - Eski Meslekler ve Yeni Meslekler Farkıdiyorki:

[…] Keçecilik, […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT