Kategoriler
Kitap

Türk Edebiyatına Yön Veren En Önemli Kadınları

Türk Edebiyatının Akışını Değiştirenler

Türk edebiyatına yazdıkları ile değil ama yön vermeleri ile oldukça büyük etki yapmış kadınlardan bahsedeceğiz. Kimisi yaşadığı aşklarla edebiyata yön verdi, kimisi ayrılıkları ile kimisi de yaşadıkları ile Türk edebiyatına yön veren isimlerden birisi oldu.

Yüzyıllardır kadın, gerek yaşamdaki yeriyle gerek öncülük ettiği kitlelerce hep dikkat çeken bir imge olmuştur. Edebiyatımızın en güzel örneklerini bugün hala severek okumamızı sağlayan kadınlar.

Sponsorlu Bağlantılar

Nazım Hikmet ve Piraye Hanım

Piraye Hanım, eşinden ayrılmış, bir erkek ve bir kız çocuğu sahibi olan dul bir kadındır. 1935 yılında herkesten habersiz Nazım Hikmet ile evlenirler ve İstanbul’a yerleşirler; ama istedikleri mutluluğu bir türlü bulamazlar. Ardından Nazım Hikmet’in hapis günleri başlar. Hapisteyken Piraye Hanım’a mektuplar göndermiş şiirler yazmıştır. Bursa’da mahkumluğu devam ederken, dayısının kızı Münevver, Nazım’ı sık sık ziyaret eder ve bu ziyaretler zamanla Nazım Hikmet ile Münevver’in yasak aşkına dönüşür.

Nazım Hikmet ve Piraye Hanım

Münevver Hanım da evli ve bir çocuk sahibi bir kadındır. Nazım Hikmet, bu durumu mektuplarında Piraye Hanım’a açıkça söyler. Münevver’in eşi kendisinden boşanmak istemeyince durum git gide içinden çıkılmaz bir hale gelir. Devam eden yıllarda Piraye’nin ara sıra ziyaretleri olur. Nazım Hikmet, bir süre sonra açlık grevine başlar ve rahatsızlandığı için hastaneye kaldırılır. bağışlanmak isteyen şair aynı zamanda serbest bırakılacağını düşünerek yeniden Münevver Hanımla görüşmeye başlar. Piraye bu durumu biliyor olsa da yine de hastanede ziyaret eder Nazım’ı. Hatta son görüşmelerinde Piraye, Nazım Hikmet’e çıktığında evine dönebileceğini söylerken tam bu sırada Münevver hanım ile Nazım Hikmet’in kız kardeşi içeri girerler. Bu sevimsiz karşılaşma üzerine Piraye Hanım odadan çıkar ve bu Nazım Hikmet ile son görüşmeleri olur.

Yahya Kemal ve Celile Hanım

Celile Hanım İstanbul sosyetesinde bahsi çok geçen kadınlardan biridir.Tanışmaları ise Yahya Kemal’in , Celile Hanım’ın oğlu Nazım’a  özel ders vermek için evlerine gitmesiyle gerçekleşir ve zamanla birbirlerine karşı ilgiyle bakmaya başlarlar. Ancak Celile Hanımın oğlu Nazım’ın bu ilişkiye karşı çıkması ve Yahya Kemal’in evlenmeyi düşünmemesiyle bu aşk mutlu bir tabloya dönüşmez ve Celile Hanım yurtdışına gider. Yahya Kemal’in ‘Sessiz Gemi’ şiiri bilindiği üzere yaşam ve ölüm üzerinedir. Şiirde geçen ‘Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan’ dizesinde,  şairin Celile’sine duyduğu sonsuz aşkı gösterir ve Celile Hanım’ın Ada’dan İstanbul’a doğru giderken Yahya Kemal’in duyduğu üzüntüyü anlatır.

Özdemir Asaf ve Sabahat Hanım

Özdemir ve Sabahat 1942 yılında Hukuk Fakültesinde öğrenciyken tanışırlar. Sabahat’ın dillere destan güzelliğine Özdemir ilk gördüğü andan beri tutulmuştur. Henüz birinci sınıftayken tanışmaları, ilerleyen yıllarda ne olacağını bilmemeleri üzerine ikilemde kalan Sabahat bu ilişkiye hep çekingen yaklaşır ve gelecek göremediğini düşünerek Özdemir’den uzaklaşır. Sabahat’in bu duruşunda, annesininin yokluğunda beraber yaşadığı babasını üzmek istememesi de büyük bir etkendir. Özdemir Asaf, 4 yıl boyunca Sabahat Arun’a her hafta gönderdiği mektuplarıyla onu kazanmaya çalışır. Sabahat Arun’un babası bu durumun farkındadır ve 4 yıl aradan sonra, Özdemir yıllardır peşinden koştuğu Sabahat ile 1946 yılında, Liman Restoranda yapılan gösterişli bir düğünle evlenir.

Cemal Süreya ve Üvercinka

Seniha Hanım, Cemal Süreya’nın ilk aşkıdır ve ortaokul yıllarında başlayan bu aşk evlilikle sonuçlanır. Hatta Süreya, Seniha Hanımdan bahsederken,  o yıllarda sınıfın tahtasına yazdığı kızıl mısralar adlı şiirinde ‘Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu’ der. Üvercinka ise, Cemal Süreya’nın eşi Seniha Hanım hamile iken tanıştığı ve adını bilmediğimiz genç bir kızdır. Süreya’nın hayatında her daim bir sır olarak kalan bu kızın adını bilen olmamıştır. Türk şiirinin en güzel örneklerinden biri olan ‘Üvercinka’, bu genç kızın güzelliği sayesinde Süreya’ya şöhreti getirir.

Abdülhak Hamit Tarhan ve Lucienne Hanım

Abdülhak Hamit eşi Fatma Hanımı verem hastalığı yüzünden kaybetmiştir. Genç yaşta yaşamını yitiren Fatma Hanım’ın yaşattığı hüzünle, Abdülhak Hamit’in yazdığı Makber şiiri Türk Edebiyatı’nın eşsiz eserlerinden biri olmuştur. Bu acı zamanla hafifleyerek yerini bir başka mutluluğa bırakır ve Abdülhak Hamit daha sonra onun için de şiirler yazacağı ve evleneceği Lucienne Hanımla tanışır…

Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya 

Mona Roza Tek Gül anlamına gelir. Sezai Karakoç üniversitedeyken bir okul arkadaşına sevdalanır.. Fakat kendisini yakışıklı bulmadığı için ona bir türlü açılamaz.. Bir gün cesaretini toplayıp aşkını Muazzez Hanım´a arzeder. Fakat reddedilince çok üzülür. Okullar tatil olur ve Muazzez Hanım Geyve´de yazlıkta kalmaya başlar. Sezai Karakoç’ ta tam karşısındaki yazlığın bahçesinde bahçıvan olarak çalışmaya başlar. Her gün karşılıksız sevgi duyduğu sevgilisini seyreder. . Ona şiirler yazar. Mona Roza şiirinin her kıtasının baş harflerine dikkat edersek Muazzez Akkaya’nın ismi ortaya çıkar. Okul biter ve mezuniyet töreni yapılır. Mezuniyet törenindeyse Sezai Karakoç ”Mona Roza” şiirini okur. Muazzez Akkaya ise tam karşısındadır. Şiiri bittikten sonra bir alkış tufanı kopar. Herkes bir daha okuması için ısrar eder. Ve tam 3 kez Sezai Karakoç bu şiiri ard arda okur. Sahneden tam ineceği sırada Muazzez Hanım koşarak yanına gelir ve ona hala teklifinin geçerli olup olmadığını sorar. Sezai Karakoç senin aşkın artık benimkine yetişemez der ve hayır cevabını verir Muazzez Hanım bayılır. Ertesi gün ise Muazzez Hanım´ ın intihar ettiği duyulur. Sezai Karakoç hala evlenmemiştir…

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT