Kategoriler
Faydalı Bilgiler Kültür/Sanat

Y Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

Osmanlı Türkçesi Sözlüğü (Y Harfi)

Bu yazımızda Y harfi ile başlayan bazı Osmanlıca kelimelerin Türkçe karşılıklarına yer verdik. Türk tarihinin büyük bir kısmının Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış olması bile, günümüzde Osmanlı Türkçesini öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu göstermekte. Gerek Osmanlı tarihine ilgi duyanlar için, gerekse bilgilerini geliştirmek isteyenler için faydalı olmasını umuyoruz…

Sponsorlu Bağlantılar

Anlamını merak ettiğiniz Osmanlıca kelimeyi  ctrl+f  kombinasyonu ile aratarak kolaylıkla bulabilirsiniz…


YABf. “Yaften: Bulmak” mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab $ : Şifa bulan, iyileşen.
YABANf. Çöl, sahra.
YABANİYabana mensub. Issız yerlerde yaşıyan. Yabancı, alışmamış.
YABENDEf. Bulan, bulucu. * Keşfeden, kâşif.
YABİSKuru.
YABNAKf. Bulan, bulucu.
YA’BUBHızla akan nehir. * Suyu çok olan ark. * Bulut. * Hızla giden at.
YÂDf. Anma. Hatırda tutma. Zikretme. * Hediye. * Hâtıra. * Hatır, gönül. * Uyanıklık.
YÂD-İ HAZİNHüzünlü hâtıra.
YÂD-I ŞEBÂBETGençlik hâtırası.
YAD-BUDf. Armağan, yâdigâr.
YADBÜDf. Hâfıza kuvveti.
YADDARf. Hatırda tutan, unutmayan.
YADDAŞTf. Hatırda tutulan şey. Hâtıra.
YADEf. Hâtıra.
YADİGÂRHatıra. Bir kimseyi veya bir şeyi hatırlatan.
YADKERDf. Hazırlama.
YA EYYÜHEL HOTOEy vahşi, kaba dağ adamı!
YAFEf. Saçma ve mânasız söz.
YAFESHz. Nuh’un (A.S.) üçüncü oğlu. Tufandan sonra Hazar Denizinin kuzeyinde yerleşmiştir.
YAFTEf. “Bulunmuş, bulmuş, bulunan” mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeref-yafte $ : f. Şeref bulmuş.
YAFUFTuraç kuşunun yavrusu.
YAFUHBıngıldak. Yeni doğan çocukların baş kemiklerinin arasındaki yumuşaklık.
YA’FUR(C.: Yaâfir) Tüyleri toprak renginde olan ceylân. * Ceylân yavrusu. * Gecenin beşte veya altıda bir bölümü. * Peygamberimizin merkebinin adı.
YAĞFİRULLAHAllah mağfiret eyler, eylesin, günahlarını örtsün (meâlinde söylenir).
YAĞMAf. Zorla mal alma, çapul. * Bir Türk boyu.
YAĞMAGER(C.: Yağmagerân) f. Çapulcu, yağmacı, zorba.
YAĞMAGERÎf. Çapulculuk, yağmacılık.
YAHf. Buz.
YAHAMİM(Yahmum. C.) Kara dumanlar.
YAH-AVERf. Buzlu şerbet, buzlu su.
YAHBESTEBuz tutmuş, donmuş, buz bağlamış.
YAHÇEf. Donmuş yağmur taneleri, dolu taneleri.
YAHMUM(C.: Yahâmîm) Kara duman. * Tütün. * Kara nesne.
YAHMURYaban eşeği.
YAHNİf. Et yemeği, yahni. * Azık, zahire. * Pişmiş şey.
YAHPAREf. Buz parçası.
YAHTEf. Benzer, misil, eş, nazir. * Oda. * Küçük küp.
YAHTEMİLİhtimal.
YAHUDf. İsterseniz, veyâ. İyisi.
YAHUDİHz. Yakub’un (A.S.) oğullarından Yehuda’ya mensub olan. Benî İsrail. Musevî. (Bak: İsrail)Yahudilerin vaziyetlerine ve seciyelerine işaret eden âyetler şunlardır: 2: 60-66 arası. 5: 62-64 arası ve 17: 4.(Yahudilere müteveccih şu iki hükm-ü Kur’anî, o milletin hayat-ı içtimaiye-i insaniyede dolap hilesiyle çevirdikleri şu iki müdhiş düstur-u umumîyi tazammun eder ki, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi sarsan ve sa’y ü ameli, sermaye ile mübareze ettirip, fukarayı zenginlerle çarpıştıran, muzâaf riba yapıp bankaları te’sise sebebiyet veren ve hile ve hud’a ile cem-i mal eden o millet olduğu gibi, mahrum kaldıkları ve daima zulmünü gördükleri hükümetlerden ve galiplerden intikamlarını almak için her çeşit fesat komitelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran yine o millet olduğunu ifade ediyor. S.)
YAHYA (A.S.)Zekeriya’nın (A.S.) oğludur. Benî İsrail Peygamberlerinden ve İsa Aleyhisselâm’ın şeriatı ile amel edenlerden olmuştu. Hz. İsa’dan (A.S.) önce Tevrat’a göre hareket ederdi. Kudüs’ün o zamanki reisi, Hz. Yahya’nın, Hz. Musa şeriatı üzere amel etmediğini ileri sürdüklerinden şehid ettiler.
YAHYAH“Beri gel” demektir.
YAİS(Ye’s. den) Ümitsiz, kederli, me’yus.
YAKAZA(Bak: Yakza)
YAKAZANUyanık kimse. * Tozu yükselen toprak.
YAKIKKatı nesne.
YAKITÎ (YAKUTÎ)Kırmızı üzüm.
YAKIZ(C.: Eykâz) Uyanık.
YAKÎNŞüphesiz, sağlam ve kat’i olarak bilmek.(Yakîn: Ma’rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma’rifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz. Orada ateşin varlığını ilmen biliyoruz, demektir. Bu bilme derecesine ilm-el yakîn deniyor. Ateşe yaklaşıp, gözümüzle görürsek, ona ayn-el yakîn bilmek deniyor. Daha da ilerliyerek bütün hislerimizle ateşin varlığını anladık ise; ateşin yakması ve sâir sıfatlarını da bildik ise, bu nevi’den olan ilmimizin derecesine de hakk-al yakîn deniyor. (Hakkalyakîn: Abdin sıfatları, Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarında fâni olup, kendisi onunla ilmen ve şuhuden ve hâlen beka bulmaktadır. Ö. Nasuhi)
YAKÎNENHiç şübhesiz olarak, kat’i surette.
YAKÎNÎŞüphe edilmeyecek ilmî halde, hiç şeksiz bilinmeğe dair.
YAKÎNİYYÂTYakînî bir surette bilinenler.
YAKTÎNKabak, kavun ve karpuz gibi dalları yerde yayılan bir nebat adı.
YA’KUB (A.S.)Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerdendir. Yusuf Aleyhisselâm’ın babası ve İshak Aleyhisselâm’ın oğludur. Bir adı da İsrail olduğundan bu sülâleden gelenlere İsrail oğulları mânasına, Benî İsrail denilmektedir. Büyük oğlunun adı Yehud olduğundan sonradan bunlara Yahudi denilmiştir. (Bak: Yusuf A.S.)
YAKUTÇeşitli renkleri olan kıymetli bir süs taşı.
YAKUT-U MÜZABErimiş yakut. * Göz yaşı. * Kan. * Kırmızı şarap.
YAKUT-U ZERDSarı yakut. * Güneş.
YAKZAUyanıklık. Dikkatte olma.
YAKZÂNUyanık.
YAKZATENUyanık olarak. Şuurlu ve dikkatli surette.
YÂLf. Kuvvet, güç. Boyun, gerdan.
YÂL Ü BÂLBoybos düzgünlüğü.
YALAKHayvanların su içmelerine mahsus içi oyuk kütük veya taş. Çeşmelerin musluğu altına konulan tasa da bu ad verilir.
YALAN(Bak: Kizb)
YALDIZt. Cilâ. * Parlatmağa yarıyan şey.
YALEf. Sığır boynuzu.
YA LEYTEKeşke, ne olurdu.
YALMENDf. Aile reisi. Aile başkanı.
YA’LUL(C.: Yeâlil) Beyaz bulut. * Su üzerinde peydâ olan kabarcık. * Çift hörgüçlü deve.
YALVANEf. Kırlangıç kuşu.
YAMf. Posta beygiri.
YAMAKYardımcı, yardak, muavin.
YA’MELEİşe dayanıklı cins dişi deve.
YA’MUR(C.: Yeâmir) Bir nevi ağaç. * Oğlak. Kuzu.
YAMURBaşının ortasında bir sürü boynuzları olan bir cins geyiğin erkeği.
YANf. Hastanın sayıklaması.
YANESUNAnason otu.
YANİ’Kıvama gelmiş, olmuş. Pişkin.
YA’Nİ(Yâni) Bundan maksat, demek, demek isteniyor ki.
YANKESİCİBiçimine getirerek insanın üzerinden gizlice birşey çalan hırsız.
YÂRf. Dost, ahbab, tanıdık. * Yardımcı. * Âşık. Mâşuk, sevgili.
YÂR-I BÎVEFÂVefasız dost.
YÂR-I CİHAR(Bak: Çar yâr)
YÂR-I GARHazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın en sâdık sahabesi Hazret-i Ebubekir Radıyallahü Anh’ın ünvanı. Hicret esnasında en tehlikeli bir zamanda mağaraya girdiklerinde Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’a sadakatla hizmet ettiğinden bu nam ile anılır. (Bak: Sıddık)
YÂR-I KADÎMEski dost.
YARAf. Güç, kuvvet, kudret, takat.
YÂRÂNf. Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer.
YÂRÂN-I AŞKÂşıklar, aşk dostları.
YÂRÂN-I SAFÂZevk ve eğlence ile vakit geçiren dostlar. Safâ dostları.
YARANEf. Dostça.
YÂREf. Bilezik.
YÂREYara.
YÂRE-İ HİCRANAyrılık yarası.
YAREKf. Dölyatağı. Meşime.
YARI ÜMMİYazıyı tam yazamayan. * İlmi daha ziyade ilhama istinad eden.
YÂRÎf. Yardım. * Dostluk.
YARMENDf. Dost, muin, yardımcı.
YARRESf. İmdada yetişen.
YASEMİNf. Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç.
YASIBYeşim taşı.
YASIFYeşim taşı.
YASİNYâ Seyyid yâ insan gibi muhtelif manalar rivayet edilir. Şifredir Hazret-i Peygamber’in (A.S.M.) fıtraten, hilkaten, edeben ve ahlâken en yüksek olduğu herkesçe bilindiğinden bu isim kendisine verilmiştir. (Bak: Huruf-ı mukattaa)
YASİN SURESİKur’an-ı Kerim’in 36. suresinin ismidir. Mekkîdir.
YASİRSol tarafa giden.
YA’SUBArı beyi. * Emir, bey, reis. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir atının ismi. * Atın alnındaki beyazlık. * Bir nevi kuş.(Karıncayı emirsiz, arıyı ya’subsuz bırakmayan Kudret-i Ezeliye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz. M.)
YÂVEf. Hezeyan. Yalan. Yaygara. Saçma sapan söz. * Sahipsiz hayvan.
YÂVE-GÛ(C.: Yâve-guyân) f. Saçmasapan konuşan, saçmalayan.
YÂVERf. Yardımcı. Mededkâr. İmdatçı. * En yakın memur. * Devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur.
YÂVER-İ EKREMCenab-ı Hakk’ın emrinde çalışan en makbul yâver, en kerim olan Hazret-i Muhammed. (A.S.M.)
YÂVERÂN(Yâver. C.) f. Yâverler. Yardımcılar.
YÂVERÎf. Yâverlik, yardımcılık.
YAVUZşiddetli yanan. * A’lâ, fevkalâde. * Pek sert.
YAZDEHf. Onbir.
YAZDEHÜMf. Onbirinci.
YA’ZİDAcı marul.
YEAKİB(Ya’kub. C.) Erkek keklikler.
YEALİL(Ya’lul. C.) Suları berrak ve saf akan göller. * Beyaz bulutlar. * Su üzerinde meydana gelen kabarcıklar. * Çift hörgüçlü develer.
YEASİB(Ya’sub. C.) Reisler, başkanlar, başlar. * Arıbeyleri.
YEBABf. Yıkık, bozuk, harap, virâne.
YEBANf. Sahra, çöl. * Issız ve tenha yer.
YEBANİf. Görgüsüz, kaba. * Yabâni, kırlarda biten. * Sıkılgan, ürkek. (Bak: Yabani)
YEBESSonradan kuruyan yaş mevzi.
YEBREM“Gelberi” ismiyle bilinen bir cins demir kürek.
YEBSIslak şeyin kuruması.
YEBUSETKuruluk, nemsizlik, rutubetsizlik.
YE’CÜC VE ME’CÜCKur’ân-ı Kerim’de bahse konu edilen ve kısa boylu olacakları söylenen, ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin adı.
YEDEl. * Mc: Kuvvet, kudret, güç. * Yardım. * Vasıta. * Mülk.
YED-İ BEYZÂMusa Aleyhisselâm’ın mu’cize olarak gösterdiği beyaz ve parlak eli. Bu tabir mecaz olarak keramet ve hârikulâde haller ve meziyetler hakkında kullanılır.
YED-İ EMİNKanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs. * Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse. * Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer. * Hz. Muhammed’in (A.S.M.) bir lâkabı.
YED-İ KUDRETAllah’ın kudreti ve kudretinin tasarrufu.
YED-İ RAHMETRahmet eli, Rahmetle ihsan edilmesi.
YED-İ TASARRUFSahibolma, sâhiblik.
YED-İ TULÂEn uzun el. * Geniş nüfuz. * Tam, çok geniş ilim ve ihtisas. * Büyük kudret.
YEDANEller. İki el.
YEDEYNİki el.
YEDİYYEl ile dokunmuş.
YEDULLAHCenab-ı Hakk’ın kudreti, yardımı.
YEFA’Yüksek yer.
YEFENBunak adam.
YEFTENCSevgililerin zülüfü kendisine benzetilen siyah renkli büyük bir yılan.
YEGÂNf. (Yek. C.) Birler. Tekler. Teker teker.
YEGÂNETek, bir.
YEGÂNE-GÎf. Teklik, yegâne ve tek oluş.
YEGÂN YEGÂNf. Ayrı ayrı. Birer birer.
YEGDENf. Birden, birdenbire.
YEGUSNuh Aleyhisselâm’ın kavmine ait bir put.
YEHHİRKatı ve sert taş. * Serap.
YEHMASahra, çöl.
YEHMUMKömür gibi simsiyah olan şey. * Zifir ve kara duman. * Cehennem ahalisini ihata eden perde.
YEHMURÇok sözlü, çok konuşan adam. * Çok çalışkan ve işe cür’etli olan kişi. * Yeri götüren balık.
YEHRİnat etmek.
YEHUDYakub (A.S.) ın büyük oğlunun adıdır. (Bak: Ya’kub)
YEİS(Ye’s) Ümitsizlik. (Bak: Ye’s, Himmet)
YEKf. Bir, münferid. * Bir oluş, birlik.
YEK-ÂVÂZf. Tek sesli, bir sesli. * Mc: Bir tarzda, bir şekil üzerine. * Edb: Başından sonuna kadar aynı kuvvette güzel olan manzume.
YEKÂYEKf. Birer birer. Tek tek. * Ansızın.
YEKBAR(Yekbâre) f. Bir defa, bir kere. Bir defada.
YEKCİNSf. Aynı cinsten.
YEKÇEŞMTek gözlü. * Âhir zamanda gelecek olan Deccal’ın bir ismi. “Sadece dünya hayatını şiddetle isteyip âhireti unutan ve inkâr eden” meâlinde mecazen söylenilmiştir. * Güneş. (Bak: Deccal)
YEKDANEf. Eşi, benzeri olmayan. Tek.
YEKDEMf. Bir nefes, çok az, çok kısa.
YEKDESTf. Bir elli, tek elli. * Bir çeşit, bir cins. * Eskiden yapılmış bir çeşit rende.
YEKDİĞERBir başkası.
YEK-DÜ-SEf. Bir-iki-üç.
YEKEf. Yalnız, bir, tek.
YEKNESAKDevamlı aynı halde olan. Biteviye. Değişmez bir hal.(Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider. L.)
YEKPAf. Tek ayaklı. Topal.
YEKPARETek parçadan meydana gelen. Bütün. Parçasız.
YEKREHf. Riyasız, doğru.
YEKRİŞTEf. Uygun, muvafık, yaraşır. * Şefkatli.
YEKRU(Y)f. İki yüzlülük yapmayan, riyasız. * Hâlis ve itimad edilir dost.
YEKRUZf. Bir günlük. Geçici, muvakkat.
YEKSALf. Bir yıllık. Bir yaşında.
YEKSANBeraber. Bir. * Düz. * Her zaman.
YEKSERf. Baştan başa. * Ansızın. * Yalnız başına.
YEKSÜVARE(C.: Yeksüvârân) Yalnız başına ata binen. * Mc: Arkadaşı olmayan kimse.
YEKŞEBEf. Bir gecelik.
YEKTATek, yalnız, eşsiz. * Bir kat.
YEKTENEf. Tenha, yalnız başına.
YEKÛNToptan, hepsi. Netice. Toplam. (Arapçada; olur-oluyor mânâsınadır)
YEKVÜCUDTek kişi gibi. Hep birden.
YEKZEBANSöz birliği. Ağız birliği. Sözde beraberlik. * Aynı dili konuşan. Bir dilde.
YEL(C.: Yelân) Pehlivan. şampiyon.
YELAN(Yel. C.) f. şampiyonlar, pehlivanlar.
YELDAf. Uzun.
YELEf. Kuvvetle saldıran. * Otlağa salınmış hayvan sürüsü. * Koşan, koşucu, seğirten. * Bazı hayvanların ensesindeki kıllar.
YELEBBeyaz deve. * Polat demir. * Toplamak, cem’etmek. * Deriden yapılmış cübbe, zırh ve gömlek. * Kalkan.
YELEK(A)Her nesnenin beyazı. * Beyaz keçi.
YELELÜst dişlerin kısa olması.
YELEMAslâ yemişi olmayan sert ve katı ağaç.
YELENDEDEtli, semiz kimse.
YELMA’Yalancı. * Serap.
YELMEK(C.: Yelâmık) Kalın kaftan.
YELEMLEMDeri. * Bir yerin adı. (Yemenliler ihramı orada giyerler.)
YELPEZYelpaze. * Serinletmek için el ile havalandırma âleti.
YELTENMEKt. Bir şeye başlamağa niyet etmek. Teşebbüse kalkışmak. Özenmek. Taklide çalışmak.
YEMAMEEhlî güvercin.
YEMENArap diyarında bir vilayet ismi.
YEMHURUzun boylu adam. * İt sineği.
YEMİNSözü Allah’ı (C.C.) zikrederek kuvvetlendirmek. Kasem. * El tutuşarak, Allah’a bağlılıklarını bildirerek, Allah’a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. * Mübarek. * Sağ taraf, sağ el.
YEMİN-İ LÂĞVAlışkanlıkla veya dil sürçmesiyle veya sehven yapılan yemindir (ki; şer’an kefâret lâzım gelmez).
YEMMDeniz, bahir, derya, umman. * Güvercin kuşu.
YEN’Yemişin olgunlaşması.
YENABİ’(Yenbu’. C.) Kaynaklar, pınarlar, çeşmeler. * Kedi yavruları.
YENABİ’-İ ULÛMİlim kaynakları, çeşmeleri.
YENARIKYassı bilezik.
YENBAGİMünasib, uygun, şâyân. Lâzımgelir, icab eder, gerekir.
YENBU’(C.: Yenâbi) Pınar, kaynak. * Kedi yavrusu.
YENBUBDikenli bir ağaç.
YENGEÇt. Çok ayaklı ve yan yan yürüyen, başının iki tarafında iki kıskacı olan deniz veya durgun sularda yaşayan bir küçük hayvan.
YENHUBKorkak.
YENME(C.: Yünem) Bir nevi ot.
YERA(Yerâa. C.) Yontulmamış kamış kalemler. Kamışlar. * Ateşböcekleri.
YERA’Sığır buzağısı.
YERAA(C.: Yerâ) Kamış düdük. * Yontulmamış kalem.
YERABİ’(Yerbu’. C.) Tarla fareleri.
YERBU’(C.: Yerabi’) Arap tavşanı adı verilen yaban faresi.
YEREKANSarılık hastalığı. * Ekin âfetlerinden bir âfet.
YERERKatı ve sert nesne.
YERHAMÜKÜMULLAH“Allah (C.C.) size rahmet ve merhamet eylesin” meâlinde dua olup, aksıran kimseye söylenmesi sünnettir. (Bak: Teşmiyet)
YERHUMErkek kartal.
YERKU’Şiddetli açlık.
YERMA’(C.: Yerâmi) Alçı taşı.
YERUNAğu, zehir. * Aygır suyu.
YE’SEmelinden kesilmek. Ümidsizlik. Nevmid olmak. Matlubunun hâsıl olmasına ümidini kesmek.(Arkadaş! Amele ve taate muvaffak olmayan azaptan korka, ye’se düşer. Böyle me’yusun gözüne, dinî mes’elelere münafi edna ve zayıf bir emare, kocaman bir bürhan görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez; diğer emarelerin saikasıyla ilân-ı isyan ederek İslâm dairesinden çıkar, şeytanın ordusuna iltihak eder. M.N.) (Bak: Ucb)
YESAGf. Kanun, nizam. * Yasak.
YESARSol, sol el. * Varlık, zenginlik. * Gençlik. * Bolluk. * Kolaylık.
YESARETZenginlik. * Kolaylık.
YESARÎSola ait. Sol ile alâkalı.
YE’S-AVERf. Ümitsizlik veren. Me’yus eden.
YESBEHUNYüzerler. (manasında)
YE’S-EFZAKederi, ye’si ve elemi artıran.
YESERKolaylık, sühulet. * Birinin sağ tarafından gelme. * Yün, ip gibi şeyleri bükme.
YESİRAz şey, az, kalil. * Kumarbaz. * Kolay.
YESRÖldürmek.
YESRİBMedine-i Münevvere’nin müslümanlıktan evvelki ismi. (Bak: Medine)
YESSİRKolaylaştır (meâlinde duâ).
YESTEURMedine yakınında bir yer. * Deve sağrısına yapılan palas. * Belâ. * Bâtıl. * Misvak ağacı.
YESURKumarbaz.
YEŞB (YEŞF-YEŞM)Yeşim denilen taş.
YEŞKf. Köpek dişi adı verilen sivri diş.
YETAMA(Yetim. C.) Yetimler. Babaları ölmüş çocuklar.
YETEM(Bak: Yütm)
YETİMBabası ölmüş olan çocuk. * Tek, eşsiz, yalnız. (Çocuk baliğ olduktan sonra yetimlik ondan kalkar. Anası ölene ise daha çok öksüz denir.)
YETİM-ÜT TARAFEYNAnası ve babası ölmüş çocuk. Anadan babadan yetim kalmış çocuk.
YETİMEYetim kız. * Eşsiz.
YETİM-HÂNEf. Yetim çocukların bakılıp beslendiği yer.
YETNDoğum ânında çocuğun ayaklarının evvel çıkması.
YETU’Sütleğen otu.
YEUKNuh Aleyhisselâm’ın kavminin putlarından bir putun ismi.
YEUS(Ye’s. den) Ümitsiz, ümidi kesilmiş, me’yus.
YEVMGün. Yirmidört saatlik zaman. * Sene. * Asır. Devir. * Devre.
YEVM-İD DİNDin günü, ceza günü, mâneviyat günü.(…Nasıl dünya; maddiyat ve maddî harekâtın ve amellerin günüdür. Elbette o harekâtın neticelerini ve o hizmetlerinin ücretlerini ve o maneviyatın semeratlarını, belki o fâniyat ve zailâtın bâki ve dâimî eserlerini ve âlem-i misal sinemasıyla ve fotoğrafıyla alınan umum o fâniyat ve zaillerin sahife-i amellerini gösterecek ve neşredecek bir gün gelecektir, diye ifade ediliyor. E.L.)
YEVM-İ FASLİnsanların kısım kısım ayrıldığı ve davalarının halledildiği kıyamet günü. Bundan başka kıyamet gününe aşağıdaki isimler de verilir: Yevm-ül cem’, yevm-ül cevab, yevm-ül cezâ, yevm-üd din, yevm-ül ahd, yevm-ül feza-ul ekber, yevm-ül haşr, yevm-ül hisâb, yevm-ül ivaz, yevm-ül karar, yevm-ül karia, yevm-ül kıyam, yevm-ül kıyame, yevm-ül mev’ud, yevm-ül miâd, yevm-ül misak, yevm-ül mizan, yevm-ül va’d, yevm-ül vâkıa, yevm-üs suâl, yevm-ül arz.
YEVM-İ MİSAKSözleşilen gün. * Kıyâmet Günü.
YEVM-İ NÜŞURKıyamet günü, mahşer günü. Herkesin amel defterinin açılıp neşredilip gösterileceği gün.
YEVM-İ ŞEVKŞaban-ı Şerifin otuzuncu günü. Ramazan olması zannedilip ancak hilâl görülmedikçe oruç tutulması münasib olmayan gün.
YEVM-İ TENADKıyamet günü.
YEVM-ÜL FETİHFetih günü. * Mekke-i Mükerreme’nin fethi.
YEVM-ÜL HAMİSPerşembe günü. Beşinci gün.
YEVM-ÜL HULUDKıyamet günü.
YEVM-ÜL HURUCKıyamet günü.
YEVM-ÜN NAHRZilhiccenin onuncu günü.
YEVM-ÜT TELÂKİKıyamet günü. Ruz-u mahşer.
YEVMEN FE YEVMENGünden güne, gittikçe.
YEVMÎGünlük. Güne ait.
YEVMİYEGündelik. Bir günlük çalışmanın neticesi alınan ücret. * Günlük hadiseleri günü gününe kaydetmeğe yarıyan defter, gazete.
YEZf. Bağ, bahçe, tarla vs. gibi arazilerin etrafına çekilen dikenli çalı. Çit.
YEZDANf. Cenab-ı Hak. * (Mecusilerce) : Hayırları yaratan hayır ilâhı dedikleri mevhum mâbud.
YEZDANÎİlâhî. Yezdan’a ait ve müteallik.
YEZEKf. Bekçi, gece bekçisi.
YEZİD(Hi: 26-64) Hz. Muaviye’nin (R.A.) oğlu ve Emeviye Devletinin ikinci halifesi. Şam’da doğdu. Zamanında Kerbelâ hâdise-i elîmesi meydana geldi.
YEZİD BİN EBİ SÜFYANEbu Süfyan’ın oğlu. Hz. Muaviye’nin büyük kardeşi idi. Ashab-ı kiramdan ve çok sâlih bir zât olup, Mekke-i Mükerreme’nin fethinde müslüman oldu. Hazret-i Ebu Bekir-is Sıddık Radıyallâhü anh’ın Şam’a gönderdiği orduda bir birliğin kumandanı idi. Hz. Ömer zamanında Filistin valisi olmuştu. Taundan vefat eyledi. (R.A.)
YOGABâtıl Hind felsefe sistemi. Bunlar tam bir dalgınlık ve hareketsizlik ile ve çile çekmekle gayelerine ulaşacaklarını sanarlar.
YOGİHindistan’da çilecilere (yogalara) verilen isim.
YOL-DAŞYol arkadaşı.
YORDAMt. Edâ. * Alâyiş, tantana, debdebe. * Meleke, çalım, çeviklik, alışkanlık, yatkınlık. Çabukluk.
YORUMUydurma bir kelimedir. (Bak: Tefsir)
YORUMLAMAK(Bak: Tefsir etmek)
YUCEf. Damla, katre.
YUDAHz. İsa’nın (A.S.) havarilerindendir ve onu ihbar edip ihanet etmiştir. Yehuda veya Yuda Şem’un da denir. (Ol hangi acib sır ki, çıkar göklere İsa. Kimdir çekilen çarmıha, kimdir yine Yuda. E.L.)
YÛDLÛNTarhun otu.
YUGf. Boyunduruk.
YUH(Yuhâ) Güneşin isimlerindendir. * Türkçede, birisine karşı hakaret için söylenen kelimedir. Kalabalıkla haykırılan hakaret kelimesidir. Buna “yuha çekmek” denir.
YUHANNAHz. İsa’nın (A.S.) havarilerinden birisidir. İncillerden birisini yazmıştır. İbranicede Yahya mânasına gelir. Yuhannes, Ohannes, Con (Fr.: Jan) denir.
YUNUS SURESİKur’an-ı Kerim’in 10. suresidir. Mekkîdir.
YUSUF SURESİKur’an-ı Kerim’in 12. suresidir. Mekkîdir.
YUZf. Kaplanı andırır yırtıcı bir hayvan, pars.
YUZEf. El açan, dilenci.
YÜBSKuruluk.
YÜBUSETKuruluk.
YÜDİ(Yed. C.) Eller.
YÜMKİNOlabilir, mümkün olur.
YÜMN(Yümün) Kuvvetli, uğur, bereket.
YÜMN-İ İMANKuvvetli imandan gelen bereket ve kuvvet, saadet.
YÜMNASağ taraf, sağ el.
YÜMNEYemen alacalarından bir alaca kumaş.
YÜMNÎUğura, berekete ait. Uğurlu.
YÜMUM(Yemm. C.) Denizler.
YÜRNAKına.
YÜSCANYeşil taylasanlar.
YÜSR (YÜSÜR)Kolaylık. Genişlik. Rahatlık. Zenginlik. Gına. Refah.
YÜSRASol taraf. Sol el. (Eyser’in müennes)
YÜSRETKolaylık, sühulet. Rahat.
YÜSRUGOt arasında olan kırmızı bir böcek.
YÜSUREkşi yüzlü olmak.
YÜSÜRKolaylık, sühulet, yüsr.
YÜTM(Bu kelime esasen infirad mânasına gelir) Bir çocuğun pederi vefat etmekle pedersiz kalması ki: Bu, yalnız insanlara mahsustur. Hayvanatta ise vâlidesiz kalmaya denir. Yetim de denir. (L.R.)
YÜUS(Ye’s. C.) Yeisler, ümitsizlikler, kederler.
Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT