Kategoriler
Soru / Cevap

İnsan hakları ve tarihsel gelişimi nasıldır?

Sizden gelen soru:

* İnsan hakları ve tarihsel gelişimi? *

Cevap:

İnsan hakları tarihsel gelişim sürecini vermeden önce insan hakları hakkında kısaca bilgiler verelim. İnsan haklarının  ne demek olduğuna değinerek insan hakları tarihi hakkında kısa bir bilgi vereceğiz. Daha sonra insan hakları tarihsel gelişim sürecini anlatacağız.

İnsan hakları

İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.

Sponsorlu Bağlantılar

İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir.

insan hakları

İnsan hakları tarihi

İnsan haklarının tarihi binlerce yılı kapsamaktadır ve kaydedilmiş tarih içinde dinsel, kültürel, felsefi ve yasal anlamda gelişmeler göstermiştir. Birçok antik belge, dinler ve felsefe insan haklarıyla ilişkilendirilebilecek çok çeşitli kavramı içermektedir.

Bunlar arasında en çok dikkate değer olanlar; Pers İmparatoru Büyük Kiros tarafından Yeni Babil İmparatorluğunu fethetmesinden sonra üzerinde niyetlerini yazılı olarak açıkladığı MÖ 539 tarihli Kiros Silindiri, Hintli Büyük Asoka’nın MÖ 272 – MÖ 231 arasında yazılan Asoka Fermanları ve 622’de, Müslümanları, Yahudileri ve Paganları da içine alacak şekilde Yathrib şehrinin (daha sonraki ismi Medine) önde gelen aşiret ve aileleri arasında resmi bir antlaşma olarak Muhammed bin Abdullah tarafından hazırlanan Medine Sözleşmesidir 

1215 tarihli Magna Carta’nın İngiliz hukuk tarihi için ayrı bir önemi olduğu kadar günümüzde uluslararası hukuk ve anayasa hukuku için de önemi büyüktür.

Modern insan hakları

Modern insan hakları hukukunun büyük bir kısmının ve insan haklarının en modern yorumlarının görece yakın tarihte izleri sürülebilir. 1689 tarihli İngiliz Yurttaş Hakları Beyannamesi (veya “İnsanların Hak ve Özgürlüklerini ve Kraliyetin Halefliğinin Düzenlenmesini Beyan eden Kanun”) Birleşik Krallık’ta (İngiltere’de) baskıcı hükümet uygulamalarını yasadışı saymıştır. 18. yüzyılda iki büyük devrim meydana geldi;1776’da ABD’de ve 1789’da Fransa’da: Bunlar ciddi hak kazanımları sağlayan iki sonucun elde edilmesini neden oldu, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız Hoca İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi. Ek olarak 1776’daki Virginia Haklar Beyannamesi bir dizi temel hak ve özgürlükleri sağlamıştır.

Bunları 18. ve 19. yüzyıllarda Thomas Paine, John Stuart Mill ve Hegel gibi düşünürler tarafından insan hakları felsefesinde gerçekleştirilen ile ilerlemeler takip etmiştir. İnsan hakları terimi büyük olasılıkla Paine’in İnsan’ın Hakları isimli eseri ve William Lloyd Garrison’ın 1831’de The Liberator’de çıkan ve “okuyucularına insan haklarının esas nedenini yazmaya çalıştığını” anlattığı yazıları yayınlandığı dönemde kullanılmaya başlandı.

XX. yüzyılda insan hakları

Birçok grup ve hareket insan hakları adına 20. yüzyılda çok büyük toplumsal değişimleri gerçekleştirdiler. Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da,sendikalar çalışanların greve gitme hakkını garanti altına alan, asgari çalışma koşullarının oluşturulmasını sağlayan, çocuk işçilerin çalışmalarını düzenleyen veya çalıştırılmalarını yasaklayan yasaların çıkarılmasını sağladılar. Kadın hakları hareketi kadının oy verme hakkını kazanmasında başarılı oldu.

Ulusal bağımsızlık hareketleri sömürgeci güçleri ülkelerinden çıkarttılar. En etkileyici bağımsızlık hareketlerinden birisi Hindistan’ı İngiltere’nin sömürgesi olmaktan çıkaran Mahatma Gandhi’nin hareketidir. Dünyanın birçok yerinde uzun süreli ırkçı ve dini baskı altındaki azınlıkların hareketleri başarılı oldu; ABD’de de sivil haklar hareketi ve daha yakın zamanlarda çeşitli kimlik politikaları hareketlerinde olduğu gibi. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin kurulması, 1864 Lieber Sözü ve gene 1864’teki ilk Cenevre Sözleşmeleri iki Dünya savaşından sonra daha da geliştirilecek olan Uluslararası İnsaniyet Yasasının temellerini atmıştır.

Dünya Savaşları, inanılmaz boyuttaki insan kayıpları ve büyük insan hakları ihlalleri modern insan hakları belgelerinin gelişiminin arkasındaki itici güç olmuştur. Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı’nı takiben 1919’da yapılan Versailles Barış Antlaşması’nda yapılan görüşmelerde kuruldu. Cemiyet’in hedefleri şunlardı;silahsızlanma, ortak güvenlik çerçevesinde savaşı önleme, diplomasi ve görüşmeler yoluyla ülkeler arası anlaşmazlıklara çözüm bulmak ve küresel refahı artırmak. Daha sonra Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde yer alacak olan hakların çoğunu savunma kararlılığı da kuruluş amaçlarında vardı. 1945’teki Yalta Konferansıda Müttefik Güçler Cemiyet’in rolünü oynamak üzere yeni bir yapı kurma kararı aldılar.Bu yapı Birleşmiş Milletler olacaktı. BM kuruluşundan bugüne kadar uluslararası insan hakları hukukunun uygulanmasında önemli bir rol oynamıştır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

Erkek, kadın ve çocukların temel insan hak ve özgürlüklerinin belirlendiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (The Universal Declaration of Human Rights) 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından benimsenmiştir. Bu bildirge birçok ulusal ve uluslararası yasanın temelini oluşturur.

İnsan hakları ve tarihsel gelişimi

Tarihi incelersek, ilk ve ortaçağda insan onuruna yakışmayan birçok olayların olduğunu görürüz. insanlar bu çağlarda mal gibi alınıp satılmışlar, birçok işkencelere uğramışlar, muhakeme edilmeden mahkum edilmişler veya keyfi olarak başkaları tarafından öldürülmüşlerdir.

İlkçağda,Yunanistan’da halk, vatandaşlar, melekler ve köleler diye ovn hrdı. Ancak Atina’lı ana babadan doğmuş olanlar vatandaş olarak kabul edilir, halkın çoğunluğunu meydana getiren insanlara köle gözüyle bakılırdı. Bu nedenle aralarında savaşlar olmuştu. Böyle bir sınıf ayrılığını Roma’da da görüyoruz. Romalı ana babadan doğanlar (patriciler), her türlü haklara sahip olurken.plepler ve köleler hiçbir hak ve hürriyete sahip değillerdi. Bu nedenle patrici-plep kavgası uzun yıllar devam etmiştir.

İslamiyet’ten önce (cahiliye devrinde) ilkel Arap kabilelerinde kadının ailede ve toplumda hiç değeri olmadığı, hatta kız çocuklarının diri diri gömüldükleri biliniyor.

Ortaçağ’da doğudaki Türk toplumlarında insan haklarına değer verildiğini; kadının ailede eşit olduğunu, evlatları üzerinde baba kadar söz hakkı olduğunu görüyoruz. Bu çağda Avrupa’daki toplumlar kilisenin ve derebeylik idaresinin baskısı ile sindirilmişti. Halkın isteklerine ve kişinin düşüncelerine önem verilmiyordu. Hükümdarlar ve krallar, kendilerine kutsal ve Tanrısal bir güç ve yetki sağlamışlardı XVII. yüzyılda İngiltere’de bu gibi haksızlıkların önüne geçmek ve kralın halktan çok vergi toplanmasını önlemek için “büyük şart” adını taşıyan bir bildiri krala kabul ettirilmiş, böylece onun sonsuz etkilerine set çekilmiştir.

İnsan haklarını koruma ve genişletme faaliyetleri 17. yüzyılın sonları ve 18. yüzyılın başlarında dünyanın diğer yerlerinde de görülmeye başlanmıştır. insan hakları konusu ilk kez Amerika bağımsızlık bildirisinde ele alındı. Amerikalılar 4 Temmuz 1776′da ilk defa “Hürriyet Beyannamesi”ni bütün dünyaya ilan ettiler.

Yeniçağ’da Avrupa’da başlayan “Rönesans ve Reform” hareketleriyle halkın yaşama biçimi ve görüşü de değişmeye başlamıştır. Janjak Russo, Monteskiyö ve Volter gibi aydınlar yazılarıyla halkı aydınlatmışlar; 1789 Fransız İhtilali’nin çıkışında önemli rol oynamışlardı. Fransızlar “İnsan Hakları Beyannamesi” ni bu tarihte hazırlayıp ilan ettiler. Bundan sonra insanlar, doğuştan kendilerinde var olan haklarını kan dökme pahasına da olsa korumaya alışmışlardır.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD. Başkanı Wilson’ın öncülüğünde Cemiyeti Akvam (Milletler Topluluğu) adlı bir cemiyet kurulmuştu. Gayesi, harbin getirdiği ıztırap ve sefaleti yok etmek ve savaşa son vermekti. Fakat Cemiyeti Akvam da II. Dünya Savaşı felaketini önleyemedi. Savaş sırasında yayınlanan “Atlantik Beyannamesi”nde de hak ve hürriyetlere geniş yer verilmiştir.

II. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan ölmüş, milyonlarca insan sakat kalmıştır. Fabrikalar, okullar, hastaneler ve köprüler yıkılmış; yüzbinlerce taşıt kullanılamaz hale gelmiş; bir çok şehir ve köylerde taş üstünde taş kalmamıştır.

Bu korkunç tablo, milletlerin aklını başına getirmiş, onları düşündürmüştür. Dünyada savaşı önlemek, milletler, arasında işbirliğini sağlamak, birbirlerinin haklarına saygılı olmak, barışı korumak ve sorunları anlaşma yoluyla çözmek amacıyla 1945′te “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLATI” kurulmuştur. 10 Aralık 1948′de de Birleşmiş Milletler Kurulu’nca “İNSAN HAKLARI EVRENSEL BiLDiRİSİ” kabul ve ilan edilmiştir.

Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT