Olur olmadık her şeye sinirleniyorum, neden?

Soru CevapKategori: SağlıkOlur olmadık her şeye sinirleniyorum, neden?
Senanur sordu 8 yıl önce

15 yaşındayım her şeye sinirleniyorum olur olmadık ve istemsiz dışı ve bazen bu sinir uzun sürüyor ve en sonunda birine patlayip kalbini kiriyorum sonra kendimi suçluyorum herşeye sinirlendigim için  nasıl sinirlenmeye bilirim?

Sponsorlu Bağlantılar
1 Cevap
313 Staff cevapladı 8 yıl önce

Sinirlilik
Sinirlilik, öfke duygusu dışavurulmaktadır. Öfkenin dışavurulması, anlık bir çözüm sağlamaktadır. Kişi,  kendisi engellendiğinde veya engellenmiş durumda hissettiğinde bir tepki vermektedir. Bazı durumlarda ise, kişi böyle bir engellenmişlik olmasa bile eşi “Günün nasıl geçti?” diye sorduğunda, “Geçti işte” şeklinde tepkiler verebilir.

“Hemen hemen her şeye sinirlenenler ”
Bazı kişiler günlük yaşam içerisinde her şeye sinirlenirler. Ancak bu sinirlilik hallerinin farkında değildirler. Amaç, kişiye bu durumu fark ettirebilmektir. Bu durum, depresyon, kaygı bozukluğu ile ilişkili olabilir. Normal konuşmalarda bile sinirli tepkiler verebilirler. Örneğin; araba ile yolculuk esnasında kişi yanındakine “Hangi sokaktan döneyim?” diye sorar, diğeri ise “Nereden dönersen dön!” diye tepki gösterir. Bu sinirlilik hali, günlük stresle de ilgili olabilir. Ancak, süreklilik gösteriyorsa, hedefe uygun olmayan davranışların açığa çıkmasına neden olabilir.
“Ben böyle yaptım ama sen bilmiyorsun, o da bana böyle yaptı”

İnsanlar, öfkelerini diğerinin davranışları ile açıklayarak, rasyonalize etmeye çalışırlar.

Öfke

“Son günlerde herkesin kalbini kırıyorum.”
“Tahammülüm azaldı”
“Çocukları dövmeye başladım”
“Trafikte kendimi kaybediyorum, her an kavga edecek hale geliyorum”
“Beyindeki kimyasal sorun ve öfke ilişkisi”
Öfke,  istenmeyen bir durum karşısında yaşanan kızgınlıktır. İnsanların kızgınlık ve sinirlilik yaşaması bir noktaya kadar normaldir. Ancak sınırı aşan bir durum oluşmuşsa eskilerin tabiri ile fevrilik veya öfke kontrol bozukluğu söz konusudur. Fevrilik ya bir temel kişilik ve davranış sorununa ya da beyinde gelişmiş bir yapısal ya da işlevsel soruna işaret eder.

Sinirlilik ve öfke türü tepkiler genelde kişinin engellendiği veya engellenmiş durumda hissettiğinde verdiği tepkilerdir. Bazen kişi kendisine yöneltebiliyor, bazen de diğer insanlara yönelebiliyor. Örneğin; trafikte orta şeritte ve önünde yavaş giden bir araç olduğunda kişinin şoföre sinirlenmesi, eşi yemeği az tuzlu yaptı diye sinirlenmesi vb.

“Son zamanlarda öfkenizi kontrol edemiyorsanız depresyonun eşiğinde olabilirsiniz”
Kişi son günlerde öfkesini kontrol edemediğini söylüyorsa, depresyonun eşiğinde olabileceği düşünülebilir. Buna sebep genelde öfke kontrolünde de etkili olan serotonin hormonunun düşüklüğüdür. Yoğun çalışma hayatı, stresli iş ortamı, ailevi sorunlar, üst üste gelen hayal kırıklıkları ve sosyal hayatın kısıtlanması bu hormonun ve dolayısıyla öfke kontrolünün azalmasına sebep olabiliyor. Kişiler anlam veremedikleri bir şekilde öfke patlamaları ve akabinde büyük pişmanlıklar yaşarlar. Gelişmekte olan sinsi bir depresyonun ilk belirtisi olabilen bu durum yorgunluğa ya da yoğunluğa bağlanır. Dikkate alınmaz ise,  işten ayrılmalar, boşanmalar veya üst üste gelen başarısızlıklar kendini gösterir.

“Bazı erkekler dışarıda melek gibidir, evde terör estirir”

Öfkesini, rasyonalize eden kişi durumu mantığa büründürür. Örneğin; çiftlerden biri “Ben böyleyim, benim yapım bu.”, “Ben bir parlarım ama aslında melek gibiyimdir.” diyerek kendi sürecini normalleştirmeye çalışır.  Öfke patlamasının karşıdaki kişide etkisi çok olur. Her türlü ilişkiyi (eşler arasında da, patron çalışan ilişkisinde de, iş arkadaşları ile ilişkisinde de) bozabilir.
Kontrol edememe, abartılı çıkışlar ile karşılaşan, engellenen kişi öfkelenir. Örneğin; 20 yaşına gelmiş hala 8’de evde olması istenen ergen için bu durum bir engellenme durumu teşkil edebilir. Öfke patlaması yaşayıp ailesine karşı çıkabilir.

Çözüme ulaşamamakla birlikte öfke bir birikime neden olur. Tahammülsüzlük, sinirlilik, öfke patlaması kontrolsüz olarak çıkıyorsa bu durum sorgulanmalıdır. Haksızlığa uğradığında, öfke patlamasının yaşanması sorunun daha da büyümesine yol açacaktır. Öfke patlaması yaşayan kişi, haklı iken daha haksız bir duruma düşebilir.  Hem de mevzu çözülmemiş olur.

“Haksızlığa uğradım, bu başıma gelenleri hak etmedim”

Geçmişte haksızlığa uğrama durumları, illa haksızlığa uğramak zorunda değil, travmatik olayların hepsi öfke birikmesine yol açar. Kişi bunun farkında olmayabilir. Aile içinde fiziksel, duygusal şiddete maruz kalma, okulda yaşıtları tarafından alay edilme buna benzer birçok şey travmatik etki yarattığı için tahammül eşiğini düşürür. Tahammül eşiği düşen kişi farklı kişilere olaylara tepki verir. Yoğun şekilde öfke patlamaları yaşanıyorsa çocukluk dönemi cinsel, fiziksel, duygusal istismar söz konusu olur.

Anormal Öfkenin Altında Yatan Nedenler

Mükemmelliyetçilik:  Mükemmeliyetçi olan kişilerin beklenti düzeyleri yüksek olduğu için daha tahammülsüz ve sinirli olabiliyorlar. Kendi yüksek beklentileri doğrultusunda hareket ediyorlar. İşler istenildiği gibi gitmediğinde, en ufak sorun olduğunda demoralize olabiliyorlar. Bu kişiler hata yaptıklarında “Ben işe yaramaz adamım,  bir işi beceremedim” şeklindeki olumsuz otomatik düşünceler geliştirebiliyorlar. Bu düşünceler, kişinin kendisine yönelik öfke duygusunun artmasına neden olabiliyor.

Tezcanlılık: Hemen ve hızlı şekilde olmalı mantığıyla yaşayan kişiler çabuk sinirlenmeye meyillidir.

Antisosyal Kişilikler: Kurallara uymayan, insanlara zarar vermekten haz alan, halk arasında psikopat denilen kişilerde öfke davranışı hat safhadadır.

Sınır kişilikler: Reddedilmeye aşırı duyarlı, sürekli duygusal iniş çıkış yaşayan, sınır ötesi cinsel yaşantılar ve madde kullanımı gibi davranış problemleri olan kişilerde öfke patlamaları sık görülür. Kişiler bu öfke patlamaları anında vücudun farklı yerlerine jilet atmak veya sigara bastırmak suretiyle kendilerine zarar verir.

Epilepsi Hastaları: Psikiyatride “epileptik karakter” adını verdiğimiz ve sara benzeri beyin elektriksel bozuklukları sonrasında görülen bir davranış örüntüsü vardır. Bu kişiler sabırlarının zorlandığını veya haksızlığa uğradıkları zamanlarda “film koptu” diye tabir edilen durumu yaşar. Gözleri hiçbir şeyi görmez, karşısındakilere saldırabilir, eline geçen her şeyi fırlatabilir, yumruğuyla duvara vurarak kendisini yaralayabilir. Olay 1-2 dakikadan fazla sürmez. Kişi bu öfke deşarjından sonra sakinleşir. Hatta birçok kez uyumak ister. Olaydan sonra genellikle aşırı pişmanlık yaşanır. Ancak bu tür nöbetler kişinin elinde değildir. Beyinde oluşan elektiriksel bir kontağın sonucudur.

Depresyon: Bilindiği gibi depresyonda serotonin adı verilen maddenin eksikliği söz konusudur. Bu madde öfke kontrolünde de önemli rol oynar. O yüzden depresyonda ilk belirti öfke kontrolsüzlüğüdür. Durduk yere sinirleniyorum, herkesi kırıyorum, hiçbir şeye tahammül edemiyorum diye yakınmalarla gelir. Beynin ön bölgesini etkileyen tümörler, iltihabi hastalıklar, travma ve sara hastalığı öfke kontrolünü bozmaktadır. Bir kaza sonrası beyninin ön bölgesinde hasar oluşan kişilerde en sık gözlenen bulgu öfke patlamasıdır. İnsanlar genellikle bunu kişilik değişimi gibi düşünür. Ancak sebep öfke kontrolüyle ilgili bölgenin harap olmasıdır.

Neler Yapılmalı Nasıl Yaklaşılmalı?

Normalin dışında bir öfke sorunun varsa mutlaka bir psikiyatriste danışılmalıdır. Psikiyatrist beyin kimyasıyla ilgili bir sorun düşünürse ilaç tedavisi düzenler. Birçok kişi uygun ilaç tedavisinden sonra rahatlamaktadır. Ancak kişilik faktörlerine ve davranış sorunlarına bağlı bir durum varsa öfke kontrolüne yönelik etkin psikoterapi programları uygulanmalıdır.
Öfke muhakemeye zarar verir

Sinirli ve öfkeli ruh hâli, en başta kişinin sağlığına zarar verir. Ayrıca sağlıklı karar verme mekanizmasını bozar. Kişi o esnada tamamen hisleri ile hareket eder. Bunun neticesinde ise, karşısındaki kişilere zarar verir. Makul, mantıklı ve neticeleri iyi kararlar, genellikle kişinin sakin ve asude bir ruh hâli içindeyken verdiği kararlardır. Öfke ânında verilen kararlarda, düşünme ve muhakeme sistemi gerektiği kadar çalışmadığı için hata ihtimali artar. Geçmişimize baktığımızda yanlış kararlarımızın çoğunun, hissî ve çok acelece verilen kararlar olduğunu görürüz.

Sağlıklı karar vermede zihinbeyin sisteminin farklı bölümlerinin koordineli çalışması önemlidir. Ancak stres ânında amigdala ve hipokampus aktivasyonu artar. Bu süreçte beyindeki sinir ağlarının çalışma şeklinde değişmeler olur. Bunu normal akan bir trafiğin kaza sonrası yön değiştirmesine ve ambulansların, itfaiyelerin ve kurtarma ekibinin o bölgede yoğunlaşmasına benzetebiliriz. Orada normal şartlarda çalışan bir sistem yerine olağanüstü şartlarda çalışan bir sistem devreye girer. Hedef, stresi gidermektir. O esnada normal görevlerini yapmak için günlük trafikte yol alan araçlar durmak ve krize müdahale eden araçlara yol vermek zorundadır. Bu esnada beyinde, stresi gidermeye yönelik mekanizmalar çalıştırılır. Etraftaki uyaranlar buna göre değerlendirilir. Sinirlenen kişide ise doğru karar vermek yerine hissiyata göre hareket etmek ve karşıdaki kişiye duygularıyla bir tepki vermek söz konusudur. Bu tepki, sözlü veya fiilî olarak karşıdaki kişiye zarar verme şeklindedir. Kişideki muhakeme, düşünme, mantık ve kontrol mekanizmaları zayıfsa, kişinin öfkeli durumda alacağı kararlar çoğunlukla isabetsizdir. Bundan kişinin hem kendisi hem de çevresi zarar görür.

Öfke ve sinir huzursuzluk kaynağıdır

Çalışma hayatında, aile içinde veya herhangi bir mecliste çabuk sinirlenen bir kişi varsa, onun etrafındaki her ferdin bundan menfî etkilendiğini görürüz. Her ân bağıracağı, kızıp söyleneceği, eleştireceği ve gerginlik oluşturacağı beklenen bir kişinin yanında kimse huzurlu olamaz. Çünkü o kişideki negatif enerji başkalarına da tesir eder ve oradaki herkesin stresi artar. Neticede herkesin hata yapma riski artar. Bir aile içinde stres artarsa o aile içindeki fertler daha çok hata yapar. Bu hataya tepki veren ebeveyn, daha çok strese sebep olur, bu şekilde fasit daire devam eder gider. Kişiler, önce huzurlarını sonra mutluluklarını kaybeder. Aile içi huzursuzluklara baktığımızda çabuk sinirlenen kişilerin verdiği gereksiz tepkilerin bu konuda önemli bir rol oynadığını görürüz.

Sinirliliğin sebepleri

Kişilerin mizacı, çabuk sinirlenmenin en önemli sebeplerden biridir. Fevri mizaçlı fertlerde, çabuk sinirlenme daha sık görülür. Bu kişilerin stres hormonuna daha kolay cevap verdiği bilinir. Reseptörleri daha hassastır. Bu kişilerin amigdala ve hipokampus aktivitesi diğer kişilere göre daha farklı bulunurken, frontal kortekslerinde (alnın arkasındaki beyin bölümü) de bazı farklılıklar görülmüştür. Tiroit hormonu fazla olan kişilerde de, bu hormonun tesirlerine bağlı sinirlilik olabilir. Ayrıca aşırı yük altında bulunan, yoğun bir sorumluluk alan kişilerin stres hormonu daha fazla salgılanır. Bu süreçte kontrol mekanizmaları bozulur. Rekabetçi, mükemmeliyetçi, ayrıntıcı ve titiz (A tipi) kişilik yapılarında da sinirlilik daha sıktır. Egoist yapıdaki kişilerin de engellenme karşısında çabuk tepki verdiği bilinir. Çocukların çabuk sinirlenmesinde ise, sayılan bu sebeplerin yanı sıra kötü rol modelleri de önemli bir etkiye sahiptir.

Sinirliliğin psikiyatrik sebeplerine baktığımızda, depresyondaki kişide strese karşı ya aşırı duyarlılık veya tepkisizlik görülür. Aşırı gergin ve tepkili bir yapı varsa, kronik depresyon akla gelmelidir. Ayrıca duygu durum bozukluklarında ve manik kaymalarda da aşırı bir sinirlilik hâli görülür.

Uyuşturucu madde bağımlılarında, hem madde kullanırken hem de maddeden yoksunluk döneminde sinirlilik çok belirgindir. Kişilik bozukluklarında özellikle antisosyal yapıdaki kişilerde aşırı öfkelenme, öfkesini kontrol edememe ve sonrasında ise fizikî zarar verme görülür. Bu kişiler, karşıdaki kişiye zarar veremezse kendilerine zarar verirler. Dışlanma, sosyal izolasyon, mobbing (işyerindeki kişilere yapılan psikolojik taciz) gibi durumlara maruz kalan kişilerde de gerginlik ve buna bağlı olarak da sinirlilik görülebilir. Uykusuzluk, açlık gibi fizyolojik ihtiyaçların karşılanmaması da sinirliliğe yol açar. Stres sürecindeki kişilerde ilginç bir şekilde uykusuzluk veya aşırı uykulu olma hâli görülebilir. Benzer şekilde iştah artışı ve iştah azalması da söz konusudur. Uyku, iştah problemleri sinirliliğe yol açtığı gibi, sinirlilik de uyku ve iştah problemlerine sebep olabilir.

Hayatın özünde sükûnet vardır

Kâinata baktığımızda her şeyde bir sükûnet görürüz. Yeryüzünde her gün her yerde fırtına esmez ve denizlerde her gün dev dalgalar köpürmez. Yeryüzündeki tabiat hâdiselerinin periyodik, dengeli ve ahenkli işleyişi insana sükûnet mesajı vermektedir.

Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatına baktığımızda bu sükûneti görürüz. O, kendi şahsına ait en büyük taarruzlarda bile sükûnetini ve teennisini korumuştur. Düşmanlarına karşı bile ortaya koyduğu bu tavır, bize güzel bir örnektir. Kendi aile hayatında ve sahabeleriyle geçirdiği zamanlarda ortaya koyduğu davranışlarda, asla öfke ve hiddet görmeyiz. Kızmanın, karşıdaki kişiye gösterilecek reaksiyonun gerekli olduğu zamanlar olabilir. Dinimize, mânevî değerlere olan taarruzlara karşı sinirlenmek, öfkelenmek haklı olabilir. Bu hakka dayanıp kişiye veya kişilere ceza verme hakkı bize verilmemiştir. Bu cezayı ancak mahkeme verebilir. Kendi adımıza, kendi egomuz adına ölçüsüz bir şekilde öfkelenip etrafımızdaki insanları kırıp dökmek İslâmî ahlâka aykırıdır.

Sinirliliği nasıl azaltabiliriz?

“Allah’tan korkan kimseler öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âli İmran/134) mealindeki âyet bize bu konuda çok net bir ölçü vermektedir. Öfkeyi hafifletmenin önemli bir yolunun insanları affetmek ve iyilik yapmak olduğu anlaşılabilir. Çünkü öfkeyi yutmak, insanı affetmek ve iyilik etmek âyeti kerîmede ardı ardına anlatılmaktadır.

Nefsin terbiyesi sinirliliği azaltmanın ilk adımlardan birisidir. Günümüz insanının ben merkezli bakış açısı, kendine dönük her türlü eleştiriye aşırı reaksiyon vermesine sebep olmaktadır. Kendine haksızlık yapıldığını düşünen, saygı görmediğini söyleyen, sözünün dinlenmediğini ifade eden, en küçük engellenme karşısında sinirlenip saldırgan bir tavır içine giren kişilerde, egoist bakış açısının ön plânda olduğu görülür. Bu sebeple kişinin kendi tepkisi konusunda ‘farkındalık’ oluşturması, çözüm için ilk adımdır.

Mütevekkil ve kadere teslim olma da, kişinin ruh haline müspet tesir eder. Üzerimize aldığımız sorumluluğu, bu değerlerle stresi artırmadan yerine getirmek mümkündür. Kişinin mânevî hayatının sağlam olması, kendine has bir güven ve huzur meydana getirir. Yaratıcı’yı bilen ve O’na teslim olan kişi, hâdiseler karşısında sükûnetle davranacak ve teenni ile hareket edecektir. Abdest, namaz, zikir, dua ve diğer ibadetler, her bir ferdin kalb balansını ayarlamasını kolaylaştıracak, dolayısıyla onu, şeytanı ve nefsi hoşnut edecek tepkiler vermekten alıkoyacaktır.
Sohbet ve nasihat meclisleri de, her bir ferdi değiştirecektir. Mânevî atmosferi teneffüs eden kişinin ben merkezli davranması, olur olmaz şeylerden başkalarının kalbini kırması, insanları hiçe sayarak kendi tepkilerini ölçüsüz bir şekilde ortaya koyması daha zordur. Şeyh Sadi’nin Bostan Gülistan isimli eserinde bu konuda güzel bir misâl verilir: “Toprağa sormuşlar sen neden güzel kokuyorsun diye… Toprak cevap vermiş, bir testinin içinde misk yaprakları ile birlikte kaldım da ondan.” Netice olarak kişinin çevresi, münasebet içinde olduğu kimseler, onun şuuraltı davranışlarını besler. İyi tepki vermek için, iyi insanlarla birlikte olmak gerekir.

Kişinin elinde olmadan verdiği aşırı tepkiler ve bütün gayretine rağmen düzelmeyen durumlar ise, psikiyatrik bir tedavi gerektirir. Kullanılacak bazı ilâçlar vasıtasıyla bu tepkilerin dengelenmesi mümkündür.

Sinirlenmenin ve öfkenin verdiği zararın şuurunda olan ve ona göre hareket eden kişiler, hem kendilerine hem çevrelerine huzur verir. Burada önemli olan herkesin kendi söz ve davranışlarını kontrol edebilmesidir. Bunu başarabilen kişilerin, öfkenin ve sinirliliğin zararlarından kurtulacağı, güzel sözleri ve davranışları ile çevresine örnek teşkil edeceği açıktır. İnancımızın gereği de budur.

Sponsorlu Bağlantılar
Cevabınız

3 + 19 =

RenkliNOT