1. ”Sizin kendinize mi itimadınız yok, Türk hanımının faziletine mi?”
2. ”Oradan Böyle Geçilir”
İngilizler Çanakkale’de Anafartalar Grubu’nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe’yi tutmak lazımdı. Halbuki oraya giden tek bir dar yol savaş gemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkan görülmüyordu. Kireç Tepe’yi tutmak emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu,askerin arasına karıştı ve sordu:
”Niçin geçmiyorsunuz ? ” İçlerinden biri cevap verdi:
”Düşman ölüm saçıyor, geçilmez !” Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden:
”Oradan böyle geçilir!” dedi ve ileri fırladı.Mehmetçik artık durur mu ? O da kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.
3. ”Yurdumun Toprağı Temizdir”
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunduğundan, kral da ona elini uzatmadan önce mendiline silmek ister. Ama Atatürk hemen devreye girer ve:
”Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez.” diyerek kralı elinden tutup rıhtıma çıkarır.
4. ”Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin !”
Atatürk’ün Çankaya Köşkü’ndeki bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk’ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt,diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata,havuz etrafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal atıldım:
”Emrederseniz derhal keselim Paşam.” Bir an yüzüme baktı, sonra:
”Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin !”
5. ”Sakarya’nın değerini küçültmüş olursunuz dostum.”
”Bu tabloyu kimseye göstermeyin.” demesi üzerine şaşırıp kalır. Herkes ne söyleyeceğini bilemez halde birbirlerine bakarken Mustafa Kemal şu açıklamayı yapar:
”Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri bir kemikten ibaretti; bizim de onlardan arta kalır yanımız yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da, savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle, Sakarya’nın değerini küçültmüş oluyorsunuz dostum.”
6. Sakarya Savaşı’ndan Dönüş
Meclis binasının önüne gelindiğinde Gazi alayın başında bulunanların yukarıya doğru yol almakta olduğunu fark etmişti.Meğer bu tören şöyle düzenlenmiş: ”cemaat” halinde Hacı Bayram Veli’nin türbesine gidilecek, onun ”yüksek maneviyatının yardımıyla”kazanılan bu büyük zafer için orada dua edilecek, sonra Meclis’e dönülerek nutuklar okunacaktır. Gazi:
”Öyle şey olmaz, yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan Mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam! ” deyip doğruca meclis binasına sapar. Atatürk yıllar sonra bu olayı anlatırken sözüne şunları da eklemiştir:
”Kimileri benim bu davranışıma kamunun inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben, hele yurdun savunmasında, güvenilecek gücün evliyaların, yatırların ”maneviyatı” olmayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.”
7. ”Laiklik, Adam Olmaktır.”
İlk mecliste bir gün laiklik konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün meclise başkanlık ediyordu.Meclisin tanınmış din alimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
”Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Afedersiniz ben bu lağikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik ? ” diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
”Adam olmaktır Hocam, adam olmak! ” diyerek Hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.
8. Amerikalı Kadın Gazeteci
Bir Amerikalı kadın gazeteci, Atatürk’e:
”İşlerinizde nasıl başarılı oluyorsunuz ? ” diye sormuş ve şu cevabı almıştı:
”Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş zaten kendi kendine yürür.”
9. ”Büyük Geçmiş Olsun”
”Ekselans. Biz Türkleri çok severiz. O kadar çok ki, vaktiyle Cihan harbi’nin sonunda Lloyd George Batı Anadolu’yu Yunanistan’a teklif etmeden evvel bize teklif etmişti. Fakat biz Yugoslavlar, Türkleri çok sevdiğimiz için George’un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.”
Atatürk, Kral’ın bu sözlerine şu cevabı verir:
”Haşmetmeap, evvela bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra büyük geçmiş olsun! ”
10. Herkes İçin Lüzünlü Bir İhtar
Erzurum’dan kongre için Sivas’a geldiğimizde, Mustafa Kemal’in karargahı olarak, Sivas lisesini hazırlamışlardı. Paşa, kendisine hazırlanan odaları dolaşırken, yatak odasında, karyolanın arkasında bulunan sarı satırlı atlas yastık gözüne ilişti. Yastığın üzerinde, koyu renk bir ibrişimle işlenmiş şu beyit vardı:
Cihanın cahına mağrur olup incitme insanı. ( Dünyanın şaşasıyla gururlanıp incitme insanıları)
Süleman-ı zaman olsan bırakırsın bu eyvanı (Zamanın Süleymanı da olsan bırakırsın bu dünyayı)
Atatürk, yazıyı okuduktan sonra durdu. Mazhar Müfit Bey’i çağırttı. Beyti ona okuttu. Mazhar Müfit:
”Paşa’m, bu sizin için yazılmış değil.” deyince, Atatürk:
”Bu uyarı hepimiz için ve her şey için bir prensip olmalıdır.” cevabını verdi.
11. Övülmeyi Sevmezdi
Cumhuriyetin on ikinci yıl dönümü için bir sıra dövizler hazırlanmıştır.
Bunlar içinde şöyleleri vardır:
”Atatürk bizim en büyüğümüzdür.”, ” Atatürk bu milletin en yücesidir.” ”Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı.” ‘Atatürk listeyi dikkatle gözden geçirir. Bunlar ve bunlara benzeyenleri çizerek, hepsinin yerine kendini en iyi ifade eden şu satırları yazar:
”Atatürk bizden biridir.”
12. ”Genelgeyle Devrim Olmaz”
”Depremde çok zarar gördün mü, baba ?” diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce tekrar sordu:
”Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin ?” İhtiyar, Kürt şivesiyle:
”Valle Padişah bilir!” dedi. Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
”Baba, Padişah yok;onları siz kaldırmadınız mı ? Söyle bakalım zararın ne ? ” intiyar tekrar etti:
”Padişah bilir!…” Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam’a döndü:
”Siz daha devrimi yaymamışsınız.”dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
”Köylere genelge yolladık Paşam.” dedi. Atatürk’ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
”Oğlum”dedi,”Genelgeyle devrim olmaz!…”
13. ”Merhaba Asker”
Yıl 1909… Beşinci kolordu kurmay başkanlığına katılan Yüzbaşı Mustafa Kemal, Selanik’teydi. 38. Merkez Alayı Kumandanı Albay Saadettin Bey tedavi için İstanbul’a gitmek üzere izin aldı.
Saadettin Bey’in, yerine kimi bırakacağını herkes merak ediyordu.Sonradan Saadettin Bey’i Kolağası Mustafa Kemal’in temsil edeceğini öğrendik.Şaşırdık. Çünkü Mustafa Kemal henüz kıdemli bir yüzbaşıydı,kendinden daha üst rütbede olanlar vardı.
Büyük rütbeli subayların şaşkınlıkları çabuk geçti. Mustafa Kemal, bütün subaylara kendini sevdirmişti. Kenti gezerken, halka karşı davrabışlarına tanık olanlar, kendisine hayranlık duyuyorlardı.Şimdi, onun böyle görevde ne yapacağı merak ediyorduk.
Alayın Mustafa Kemal tarafından teslim alındığı günü, belki de tarihimizde önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmemiz doğru olur.
Ogün Mustafa Kemal alayı selamlamaya beyaz bir atın üzerinde gelmişti. Bütün gözler ondaydı. Alay’ın önüne gelince selam durumuna geçti, sonra hızla atından yere atladı. Yürüyerek askeri selamlayacaktı.
”Selamün aleyküm asker! ” demesini bekliyorduk. Ama hiç beklemediğimiz bir şey oldu; Mustafa Kemal:
”Merhaba asker!” dedi.
Bu, ilk kez karşılaşılan bir durumdu. Askerler nasıl yanıt vereceklerini bilmiyordu. Birkaç saniyelik sessizliği İstanbullu askerler bozdular:
”Merhaba Bey’im…”
Ordu ilk kez bir kumandanından, ”Merhaba Asker” selamını almıştı.
14. Japon Veliahtının Türkiye’yi Ziyareti
Japon veliahtı hayret etmiştir. Atatürk, tarihten mitolojiye geçer ve yine Japon mitolojisinden konuşmaya devam eder. Veliaht’ın ağzı açık kalır.Söz nihayet edebiyata intikal eder, Atatürk:
”Japon Şiiri’nin dünya edebiyatında çok büyük etkileri vardır…” diyerek meşhur Japon şairlerinden mısralar okur. Veliaht;
”Bunları nereden biliyorsunuz?” diye soramaz. Fakat Atatürk’ün bilgi ve hafızasına hayran kalmıştır. Ama Atatürk hep böyledir. Her şeyi planlı yapar ve uygular. O, bütün bunları, veliaht gelmeden on gün önce tercümeler yaptırarak öğrenmiştir.
15. ”Gazi’yi Tanır mısın Baba ? ”
Bir gün Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulübede, ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk, köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat için ak sakallı köylüye ilk aklıma gelen suali sordum:
”Gazi’yi tanırmısın baba ?” İhtiyar beni, saçma sapan bir sual sormuşum gibi alaycı bir şekilde süzdü:
”Gazi’yi tanımayan mı var ?” dedi ve ilave etti: ”Ben görmedim ama her hafta Hacı Bayram Veli Camii’nde Cuma Namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nurlu yüzü, Peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!”
Gülmemi güç tutarak, Atatürk’ün sakalsız ve genç yüzüne baktım.O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve:
”Varsın, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürüp sevgisini kaybetmekte ne mana var? ”
16. Ölümünden Sonra…
”Efendim, mütereddidim.Acaba ne yapsam ? ”
”Sizde büyük bir adam ölümce ne yaparlarsa, onu yapın.” İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:
”Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki….”der.