Kategoriler
Din Kültürü Kültür/Sanat

Hz. Ali Takvalıların (Muttakilerin) Özelliklerini Anlatıyor – Hammam Hutbesi

Takvalı olmak her müslümana Allah’ın tavsiyesidir. Takvalı olmayı hem ayetlerde hemde hadislerde sıklıkla görmekteyiz. Takva kısaca “Allah’tan çekinme” olarak açıklanabilir. Ya da Allah’ı görür gibi yaşamak, ya da Allah’ın istediği gibi yaşamak demektir.

Sponsorlu Bağlantılar

Her müslümanın amacı takvalı olmaktır. Çünkü Allah’ın istediği de takvadır. Takva hem dünyanın hemde ahiretin anahtarıdır.

Takva her hayrın kaynağıdır.

Resulullah (saa)

Bu dünyada da istediğimize ulaşmak için ahirette de cennete ulaşmak için ihtiyacımız olan tek şey takvadır. Takva elbisesi bizleri bu dünyanın her türlü çirkinliğinden koruyacağı gibi cehennemin ateşinden de koruyacaktır. Her şeyden önemlisi Allah’ın rızasını kazanarak O’na layıkıyla bir kul olabilecektir. (Bkz: Kulluğun Hakikati)

…Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

Tevbe 36. ayet

Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.

Hicr 45. ayet

O cennet; Biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız.

Meryem 63. ayet

Yukarıdaki bir kaç ayetten de görüleceği üzere Allah cenneti takva sahiplerine vaadetmiştir. Peki bu takva sahipleri kimdir? Takva sahiplerinin özellikleri nelerdir?

Takva sahiplerinin kim olduklarını ve takva sahiplerinin özelliklerini ilmin kapısı Hz. Ali’den (as) öğrenmek gerekir. Hz. Ali (as) ashabından Hammam adlı birine takvalıların özelliklerini anlatıyor. Hz. Ali’nin (as) sözlerinin, mektuplarının ve hutbelerinin yer aldığı Nehcül Belağa isimli kitapta 193. hutbe ya da Hammam Hutbesi olarak yer alıyor. Biz de bu hutbede yer alan takvalıların özelliklerini özetle maddeler halinde sıralamaya çalışalım.

Takvalıların Özellikleri

  • Fazilet sahibidirler, doğru konuşurlar, ılımlı ve mütevazidirler.
  • Gözlerini haramdan sakınırlar.
  • Kulaklarını kendilerine faydalı olan ilme verirler.
  • Huzur ve bela durumlarında hâlleri aynıdır.
  • Kalpleri mahzundur.
  • Kötülüklerinden herkes güvendedir.
  • İhtiyaçları az ve iffetlidirler.
  • Dünyayı istemezler.
  • Geceleri Kuran okurlar ve derlerin çaresini onda bulurkar.
  • Çok secde ederler.
  • Gündüzleri ise halîm, âlim, iyi ve muttaki olurlar.
  • Korkuları çok azdır.
  • Az amele razı olmazlar.
  • Kendilerini hesaba çeker, amellerinden korkarlar.
  • Dini işlerde güçlü, ilimde hırslıdırlar.
  • Zenginlikte kanaatkar, fakirlikte ve zorluklarda sabredendirler.
  • Gündüzleri şükrederler, geceleri zikrederler.
  • Yemesi azdır.
  • Hatası azdır ve şehveti ölmüştür.
  • Öfkesini yenmiştir.
  • Kendisine zulmedeni bağışlar.
  • Kendisine vermeyene de verir.
  • Kendisine gelmeyi kesene gider.
  • Kötü sözleri yok ve yumuşak sözlüdür.
  • Kendisine buğz edene zulmetmez, birini sevdiğinden günaha girmez.
  • Aleyhine şahadet edilmeden hakkı itiraf eder.
  • Emanete ihanet etmez.
  • Kimseye lakap takmaz, komşusuna zarar vermez.
  • Başkalarının musibetine sevinmez, batıla girmez, haktan ayrılmaz.
  • Güldüğünde sesini yükseltmez.
  • İsyan ve zulme uğradığı zaman, Allah kendisine
  • yapılanı cezalandırıncaya kadar sabreder.
  • İnsanların iyiliği için çalışır.
  • Kimseye menfaat için yaklaşmaz.
  • Büyüklenip kibirlenmez.
Takva

Bu hutbenin tamamını ise aşağıda olduğuı gibi paylaşıyoruz.

193. Hutbe (Hammam Hutbesi)

Rivayete göre Hz. Ali’nin ashabından muttaki olan Hemmam adlı biri, “Ey Müminlerin Emiri, bana muttakileri anlat. Hem öyle anlat ki, onları görür gibi olayım.” dedi. Müminlerin Emiri, “Allah’tan sakın ve iyi amelde bulun; şüphesiz Allah muttakilerle ve ihsanda bulunanlara beraberdir.”1 diyerek geçiştirmek istedi. Hemmam bu sözü yeterli bulmadı. İsteğinde direndi. Bunun üzerine Hz. Ali Allah’a hamdüsenadan ve Peygamber’e salâvat gönderdikten sonra şöyle buyurdu:

Münezzeh ve yüce olan Allah, mahlûkatı yarattı; yarattığı zaman onların itaatlerinden mustağni ve günahlarından da güvende idi. Çünkü isyan edenin isyanı ona zarar vermediği gibi, itaat edenin itaati de ona fayda vermez. Aralarında geçimliklerini taksim etmiş, dünyadaki yerlerine yerleştirmiştir. Ama muttakiler fazilet sahibidirler, konuşmalarında doğrudurlar, tarzları ılımlıdır, davranışları tevazu iledir. Gözlerini Allah’ın kendilerine haram kıldığı şeyden sakınırlar, kulaklarını kendilerine faydalı olan ilme vakfederler. Huzur ve bela durumlarında hâlleri aynıdır, (değişiklik arzetmez.) Allah’ın onlara tayin ettiği ecel olmasaydı, ruhları göz kırpacak bir an bile olsun; azaptan korkmak, sevabı arzulamak sebebiyle bedenleriyle durmazdı. Gözlerinde yaratıcı büyük ve bundan dolayı da onun dışındakiler gözlerinde küçüktür. Cennete oranla orayı görüp nimetler içinde yaşayan ve cehenneme oranla da orayı görüp azab çeken kimse gibidirler. Kalpleri mahzundur. Kötülüklerinden herkes emindir, bedenleri zayıf, ihtiyaçları az ve iffetlidirler. Çarçabuk geçen günlerde sabrettiler, sonunda uzun bir rahata erdiler. Rableri onlara bu karlı alış verişi kolaylaştırmıştır. Dünya onları ister, onlar dünyayı istemezler; dünyanın esaretinden canlarını fidye vererek kurtulurlar.

Geceleri ayakları üzerinde durup Kur’ân ayetlerini, anlamını düşünerek ağır ağır (tertil üzere) okurlar, Onunla hüzünlere dalar, dertlerinin çaresini onda bulurlar. O sırada müjdeleyen bir ayet geçtiği zaman, o sevabı elde etmeyi umarlar, şevkle ona yönelirler; (mükâfatını) gözlerinin önünde zannederler. Korkutucu bir ayet geçtiği zaman, can kulaklarını ona verirler. Cehennem alevlerinin uğultusu adeta kulaklarında yankılanmaktadır. Onlar (rükûda) iki büklüm olurlar; alınları, elleri, dizleri ve ayak parmakları ile yerlere (secdeye) kapanırlar. Böylece Allah’ın azabından kurtulmayı dilerler.

Gündüzleri ise halîm, âlim, iyi ve muttaki olurlar. Korku onları okçunun yonttuğu ok gibi inceltmiştir. Bakan kimse onları hasta zanneder; oysa onlarda hiçbir hastalık yoktur. Bakan kimse “bunlar karıştırmış” der. Oysa onları büyük bir iş karıştırmıştır. Onlar az amellerine razı olmaz, fazlasını da çok görmezler. Kendilerini itham eder, amellerinden korkarlar. Bir kimse içlerinden birini överse, o övülmekten korkar ve “kendimi başkalarından daha iyi bilirim, Rabbim ise beni benden daha iyi bilir” der. “Allah’ım, söyledikleri sözler-den beni sorumlu tutma, beni zannettiklerinden daha üstün kıl, onların bilmedikleri suçlarımı da bağışla.” diye söylenirler.

Onlardan birinin alametleri; senin onu dini işlerde güçlü, uzak görüşlülükte yumuşak, imanda şeksiz şüphesiz, ilimde hırslı, bilgisi hilimle iç-içe, zenginlikte kanaatkâr, ibadetinden huşu içinde, fakirlikte muhteşem, zorlukta sabırlı, helal peşinde, hidayette neşat, tamahtan kurtulmuş ve salih amel işlediği hâlde korku içinde yaşayan biri olarak görmendir. Gündüz akşama kadar düşüncesi şükür, gece sabaha kadar işi zikirdir. Korkuyla geceler, neşeyle sabahlar, gaflete düşmekten çekinerek korkar, rahmet ve fazilete nail olduğundan sevinir. Nefsi, onu istemediği bir şeye zorlarsa, sevip istediğini ona vermez. Sevdiği şey, zevali olmayan nimettir. Sakındığı, baki olmayan (geçici) şeylerdir. Hilmini ilimle, sözünü amelle birleştirip pekiştirmiştir. Onu emeli yakın, hatası az, kalbi huşu içinde, nefsi kanaatkâr, yemesi az, işi kolay, dini korunmuş, şehveti ölmüş, öfkesi yenilmiş, hayır umulan, şerrinden emin olunan biri olarak görürsün.

Eğer, gafiller içinde de olsa, zikredenlerden yazılır; zikredenlerin içinde olsa, gafillerden sayılmaz. Zulmedeni bağışlar, kendisine vermeyene verir. Kendisine gelmeyi kesene gider, kötü sözden uzak, sözü yumuşak, kötü olarak kınanacak işi yok, iyiliği her an mevcuttur. Hayrı yönelmiş, şerri yüz çevirmiştir.

Zor işlerde vakarlıdır, tatsız işlerde sabırlıdır, Rahatlıkta ise şükredenlerdir. Kendisine buğz edene zulmetmez, birini sevdiğinden günaha girmez. Aleyhine şahadet edilmeden hakkı itiraf eder, emaneti zayi etmez, söyleneni unutmaz, kimseye lakap takmaz, komşusuna zarar vermez, başkalarının musibetine sevinmez, batıla girmez, haktan ayrılmaz. Susarsa sustuğuna üzülmez, güldüğünde sesini yükseltmez. (Dostları tarafından) İsyan ve zulme uğradığı zaman, Allah kendisine yapılanı cezalandırıncaya kadar sabreder (onu Allah’a havale eder). Kendisini zorluğa salar, oysa insanlar ondan rahattadır. Kendisini ahireti için yorar, insanları ise rahata erdirir. Bir kimseden uzaklaşması, temizliğinden ve zühdündendir. Bir kimseye yaklaşması, yumuşaklığı ve acımasındandır. Uzaklaşması büyüklükten ve kibirden; yaklaşması da hile ve tuzaktan değildir.

Ravi diyor ki: Söz buraya geldiğinde Hemmam feryad edip düştü ve hemen oracıkta can verdi. Bunun üzerine İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu:

Vallahi, ben de bunun olmasından korkuyordum.

Sonra ekledi:

Yerinde, tam ve olgun öğütler, ehline işte böyle tesir etmeli, değil mi?

Birisi ona, “Öyleyse sana neden böyle tesir etmedi ey Müminlerin Emiri?”dedi. O da şöyle buyurdu:

Yazıklar olsun sana. Her ecel için aşamayacağı bir vakit ve geçemeyeceği bir sebep vardır! Dur, sakın bunun gibi bir şeyi bir daha söyleme! Bu, şeytanın senin dilinle söylediği bir sözdü!

Nehcül Belağa
Sponsorlu Bağlantılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT