Bu hikaye olay hikayesi mi yoksa durum hikayesi mi?

Soru CevapKategori: EdebiyatBu hikaye olay hikayesi mi yoksa durum hikayesi mi?
Harun Karahan sordu 7 yıl önce

Büyük Taarruz  

Gözlerimi yeni açmıştım. Etrafımda neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Eski, yıkılmaya yüz tutmuş bir askeri çadır da, yaralılarla dolu, gürültülü bir odadaydım. Yanımda ise sadece bir taarruza da ele geçirdiğim Rus yapımı, bulunması çok zor olan bir  keskin nişancı tüfeğim vardı.

Savaş zamanıydı. Zalim Ruslar doğudan saldırmaya devam ediyordu. Ülkemin o güze köyleri  Rus orduları tarafından adice yakılıp yağmalanıyordu. Onlara karşı çıkanlar ise bileklerinden kesilerek adice öldürülüyorlardı. Sessiz bir akşam üstü telsizin başındaki turuncu saçlı asker koşarak komutanın yanına geldi ve acil bir haber olduğunu acilen telsize gelmesinin gerektiğini söyledi. Komutan koşar adımlarla telsizin yanına gitti. Az sonra komutan yanımıza gelerek yarın sabah gün doğarken bir grup askerin Ruslara karşı taarruza çıkacağını bildirdi geri kalanların ise ihtiyaç olması dahilinde arkadan geleceğini söyledi. Herkes çok heyecanlıydı. Komutan kimleri taarruza götüreceğini yatsı vaktinde söyleyeceğini söylemişti.

Gruba sadece bir keskin nişancı alınacak idi. Şu an burada bulunan sadece iki keskin nişancı vardı biri Mehmet biri ise bendim. Ben Mehmet’den daha tecrübesizdim ama ondan daha fazla yetenekli olduğumu biliyordum. Mehmet iri vücutlu ama işlerini kas gücü ile çözen biriydi ben ise hiçte onun gibi değildim her zaman işlerimi mantıklı ve zekice hallederim ama çok soru sorduğum için her yere alınmazdım.

Yatsı vakti gelmişti. Komutanın da gelmesiyle yatsı namazı kılınmış ve komutanın hazırladığı taarruz grubu açıklanıyordu. Listenin sonuna geliniyordu lakin hala ben ismimi duymamıştım. Ben yavaş yavaş geniş meydanı terk ediyorken bir anda ismim okundu. O anda sevinçten allahu ekber nidasıyla öyle bir bağırmıştım ki herkes bana bakmıştı. Bu gecenin benim için çok zor geçeceği belliydi. O gün hemen hazırlanıp uyumaya çalışmıştım. O gece rüyamda bir kurşunun bana doğru geldiğini gördüm ve aniden uyandım. Sabah namazı vakti gelmişti herkes sabah namazlarını kılmış meydanda taarruza gidecek askerleri yolculamaya hazırlanıyorlardı. Bende hemen Rus yapımı keskin nişancı tüfeğimi ve akşamdan hazırladığım çantamı alıp meydana çıktım ve taarruza gidecek askerlerin bulunduğu sıraya girdim. Etrafta şenlik havası vardı sanki savaşa değil düğüne gider gibiydik. En önde atlı askerler onların arkalarında bando ve onların arkalarında ise biz vardık. Sıranın ortalarındaydım. Yavaş yavaş marşlar ve tekbirler getirerek yürümeye başladık.

Yanımda benim gibi ufak cüsseli bir arkadaş vardı. Arkadaş çok  sessizdi. Sanırım korkuyor veya arkada bıraktığı ailesini düşünüyordu. Daha yarım saat geçmişti lakin canım sıkılmaya başlamıştı. Marş ve tekbir sesleri yavaş yavaş azalıyor ve yanımdaki  arkadaş hala tek bir kelime dahi etmemişti. Sert patikalardan yürüyorduk. Dört saat yürümüş ve yorulmuştuk. Bu dört saat içinde arkadaşın sadece ismini ve memleketini öğrenmiştim. İsmi Ali ve memleketi ise Sinop idi.

Komutan on beş dakika sonra bir yerde mola vereceğimizi söyledi. Sonunda mola vermiştik. Büyük bir ağacın gölgesine matımı serdim ve çantamı yastık gibi kullanıp matımın üzerine uzandım. Yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başlamıştı ki komutan as yardımcısı yanımda belirerek komutanın beni çağırdığını söyledi. Hızlıca ayağı kalktım ve koşar adımlarla komutanın yanına vardım. Komutan beni odasına alarak konuşmaya başladı. “ Oğlum Mustafa bu taarruzda senin payın çok önemli. Yeni aldığımız habere göre düşman iyice kalabalıklaşmış. Bu yüzden destek kuvvet istedik. Geride kalanlar desteğe geliyorlar bu yüzden onlar gelene kadar düşmana ağır kayıplar verdirtmeliyiz. Sen ve Ali ordumuzdaki en yetenekli iki silah kullanıcılarısınız. Düşman bize doğru geliyorken onların makineli tüfeklerini kullanan düşman askerlerini vurmanız lazım yoksa asla düşmana yakından saldıramayız. Düşman ile yarım saat uzaklıktaki bir açıklıkla çarpışacağız. Sen ve Ali erkenden gidin ve yerinizi alın. Siz makinelileri vurunca bizde atalarımızın kullandığı hilal taktiğiyle onlara saldıracağız ve onları geri göndereceğiz belki de desteğe gerek kalmadan bu işi hallederiz.” dedi. Bende “Emredersiniz komutanım!” deyip çıktım ve doğruca Ali’nin yanına gidip konuyu anlattım. Ali ve ben hemen hazırlanıp çarpışacağımız yere doğru harekete geçtik. Ali bölgede bana çok güzel bir yer gösterdi ve oraya yerleştik. Ali hiçte eskisi gibi sessiz ve saf değildi. Çok iyi atış teknikleri ve askeri taktikler veriyordu. Sonradan öğrendiğime göre  Ali ordunun en iyi okullarında yetişmiş ve orduda birçok atış üzerine madalyaları varmış.

Yavaş yavaş düşman gözüküyordu. Düşmanda birçok makineli olmasına rağmen bizde iki adet makinalı vardı. Düşman atış alanına girdiğinde Ali nişan aldı ve en öndeki makineliyi tam anlından vurdu düşman ne olduğunu anlayamadan bir atış da ben yaptım ve hemen arkasındaki makineliyi vurdum. Ardından bizim siperdeki cengaver ordumuz düşman ordusunu hilal şeklinde etrafını sardı. Ben ve Ali de makinelilileri bir bir öldürüyorduk. Düşman askerinin sayısı gittikçe azalıyordu. Geri kalan düşman askerleri de korkudan geri kaçmaya çalışıyorlardı. En son hatırladığım şey ise bir düşman keskin nişancısının Ali’ye nişan aldığını görmem ve Ali’nin üstüne doğru atlamamdı.

Sponsorlu Bağlantılar
1 Cevap
313 Staff cevapladı 7 yıl önce

Bu hikaye olay hikayesidir. Olay hikayesinin özelliklerine göz atarsanız bu hikaye ile tamamen uyumludur. 
 
Olay hikayesi özellikleri

  • Merak öğesi üzerine kuruludur.
  • Yer, zaman ve kişiler üzerinden olaylar anlatılır.
  • Olaylar bütün gerçekliği ile okuyucuya aktarılmalıdır.
  • Hikayenin giriş, gelişme ve sonucu vardır.
  • Olaylar belli bir plan ve düzen içerisinde işlenir.
Sponsorlu Bağlantılar
Cevabınız

0 + 12 =

RenkliNOT