Kategoriler
Din Kültürü Soru / Cevap

Hafız olabilmek için yapılması gerekenler nelerdir?

Sizden gelen soru:

* Hafız olabilmek için ne yapılması gerekenler? *

Cevap:

Hafız olacakların dikkat etmesi gerekenler

1. THY Kuralı Mutlaka Bilinmeli
2. Azmin Gücünü Elden Bırakmamalı
3. Ezber Kapasitesi Keşfedilmeden Hafızlığa Başlanmamalı
4. Talim ve Tecvit Kurallarını Mükemmel Bir Şekilde Öğ­renmeli
5. Hafızlığı Sadece Allah Rızasını Kazanma Niyetiyle Yap­malı
6. Kuran’ı Kerim’e Saygılı Davranmalı
7. Hocalara Sonsuz Saygı Göstermeli
8. Hafızlıkta Mümkünse Evci Değil, Yatılı Olmayı Tercih Etmeli
9. Hafızlık Yapılan Sınıf veya Çalışma Odası Hafızlığa Elve­rişli Olmalı
10. Bilgisayardan, Televizyondan, Telefondan Uzak Dur­malı
11. Öğrenci Kendi Dertlerini Abartmamalı
12. Şeytanla Büyük Randevuya Hazırlıklı Olmalı
13. Kuran-ı Kerim Rüyaları Süslemeli
14. Hafız Adayı Haramdan Ateşten Kaçar Gibi Kaçmalı
15. Hafız Adayı Takva Sahibi Olmalı

Sponsorlu Bağlantılar

kurann

YUKARIDAKİ KONULARDAN BAZILARININ AYRINTILARI

1. THY Kuralı Mutlaka Bilinmeli

Hafızlık öyle kolay yapılabilecek bir meziyet değildir. Onun uğrunda günlerce, haftalarca, aylarca belki de yıllarca fedakârlık yapmak gerekir. Hem de sevdiklerinizden ayrı kala­rak, uyku ve diğer isteklerinizden vazgeçerek büyük hedefin büyük bedeli olur anlayışıyla hareket ederek büyük bir iştahla hafız olmak için Kuran’a sarılmak gerekir.

Hafız olmak için kişiliğinizde şu üç özelliği (THY kuralla­rını) taşımanız gerekir.

Tutku: Hafızlığa duyulan istek ve heves sınırsız olmalı, tutku dolu olmalı.

Hedef: Hafız olmaya dair tanımlanmış, kesin karar veril­miş bir hedef olmalı.

Yetenek: Hafızlığı yapabilecek kapasiteye, yeteneğe sa­hip olmalı.

Formülden de anlaşılacağı gibi hafız olmak için bu üç özelliğin hafız adayında olması gerekir. Yani talebenin içinde tutku olmadan, hafızlığı yapacağına dair kafasında kesin bir hedef olmadan ve en önemlisi bu hedefini gerçekleştirebilecek yeterli kabiliyeti olmadan hafız olmak çok zordur.

Tutku, hedef ve yeteneği olmayan öğrenciyi, dünyanın en kaliteli hocaları bile yetiştirse yine de o öğrencinin hafız olması zordur. Bu yüzden tutkusuz, hedefsiz ve yeteneksiz olan talebe kendisini yukarıdaki formüle göre değiştirmeli, donat­malıdır.
Şayet hafızlığa istek ve kabiliyet yoksa Kuran-ı Kerim’i ez­berlemeyi kendisine hedef olarak seçmediyse, o zaman hafızlı­ğın dışında, başarılı ve mutlu olabileceği, yeteneğine uygun başka bir alanda tutunmaya çalışmalıdır.

2. Azmin Gücünü Elden Bırakmamalı 

“Bizim uğrumuzda gayret gösterenleri muhakkak kendi yolumuza eriştiririz.”
(Kuran-ı Kerim Ankebut Suresi Ayet: 69)

Formülümüzdeki tutkunun kaynağını oluşturan asıl etmen azimdir. Tutkunun somutlaşmış hali azim etmektir.Hafız ol­mak için ciddi anlamda büyük bir azimle, pes etmeden, yılma­dan gece gündüz çalışmak gerekir. Hafızlık sürecince bazen ezber yapmaktan sıkılabilir insan. Her gün sürekli aynı işi yapmak kolay değildir. Ama talebe hafızlığı bitirinceye kadar asla pes etmemeli. Yılmadan çalışmalı. Yani ezber yapmak istesek de istemesek de öğrenci yine de azmi elden bırakma­malı, günlük sayfalarını ezberlemeli.

Azmin önemini daha da belirtmek için bir medrese tale­besi olan İbn-i Hacer’in öyküsünü hatırlamakta fayda vardır.

İbn-i Hacer, öğrencilik yıllarında derslerinde çok zorlan­dığı için kendisini hep başarısız görüyordu. Çok istemesine rağmen bir türlü başaramıyordu.

Artık başarma inancını ve azmini yitirince üzgün bir şe­kilde memleketine dönmeye karar verir.

Çok üzgün bir şekilde memleketine dönerken mola ver­diği bir mağaranın tavanından düşen su damlalarının zemin­deki sert taşta derin bir çukur açtığını gördü. Bu olay İbn-i Hacer’in beyninde tsunami etkisi yaptı ve hayatının dönüm noktası oldu. İbn-i Hacer bu olay üzerine şöyle düşünmeye başladı:

“Be­nim ka­fam bu taş­tan da­ha ka­lın olamaz.” 

Dam­la­lar ta­şa iz bı­ra­kır­ da ça­lış­tı­ğım ders­ler be­nim ka­fam­da na­sıl iz bı­rak­maz? Öy­ley­se ay­nı is­tek,­ azim­ ve se­bat­la netice alıncaya kadar zihin limitlerimi sonuna kadar zorlayarak, çok daha fazla azimli bir şekilde ça­lı­şarak ka­fa­mın taş­tan da­ha ka­lın ol­ma­dı­ğı­nı gös­ter­me­li­yim.” de­di ve bü­yük bir âlim ola­rak “Ta­rih nasıl yazılır.” bunu bütün talebelere öğretti.

İbn-i Hacer’ın bu kıssasından da anlaşıldığı gibi aslında taşı delen suyun gücü değil, devamlılığıdır. Bir insan bir şeyi ısrarla, devamlı isterse başaracağından gerçekten emin olabilir­siniz.

(Yu­ka­rı­da be­lir­ti­len “İbn” ke­li­me­si Arap­ça bir ke­li­me olup Türk­çe­ karşılığı oğuldur. İbn-i Hacer, “taşın oğlu” demektir.)

Azmin, pes etmeden, yılmadan çalışmanın karşılığının mut­laka alınacağına işaret eden Ja­cop Ri­is’in şu sözü gerçek­ten harikadır.“Ça­re­siz kal­dı­ğım za­man­lar­da gi­der, bir taş us­ta­sı bu­lur, sey­re­de­rim. Adam bel­ki yüz de­fa vu­rur ta­şa. Ama de­ğil kır­mak, kü­çü­cük bir çat­lak bi­le oluş­tu­ra­maz. Son­ra bir­den, yüz bi­rin­ci vu­ruş­ta taş iki­ye ay­rı­lır. İş­te o za­man an­la­rım ki ta­şı iki­ye bö­len o son vu­ruş de­ğil, on­dan ön­ce­ki­ler­dir.” Evet, hafız olmak isteyenler!

Bilmemiz gerekenlerin başında sabır da gelmektedir. Taşın kırılması için sabırla vuran taş ustası gibi siz de son ayeti ez­berleyinceye kadar mücadele vermelisiniz ve zorluklar karşı­sında sabretmelisiniz.

Bu noktada THY formülümüzün üçüncü maddesi ‘yete­nek’ kendini göstermektedir. Doğuştan getirdiğimiz yeteneği geliştirmek için taşın ustasının azmine ya da suyun taşı delme­deki güce ihtiyaç vardır. Sizlerin kafası taştan daha kalın ola­maz. Kapıları yeterince zorlarsanız bir tanesinin size açılacağın­dan emin olabilirsiniz. Yeter ki Kuran’ı ezberlerken ezber yap­maktan soğumayın, azmi elden bırakmadığınızda hafızlığınızın kolaylaştığını göreceksiniz.

Bazı arkadaşlarımız sormaktadır: “Tutkum ve hedefim ta­mam da yeteneğimin nasıl farkında olabilirim.” Yetenek, kişi­nin ezberleme gücüdür. İşte bu gücü kendinde bulan yetenekli demektir. Bazıları hemen ezberler, bazıları belli bir zaman sonra ezberler. Bize burada düşen çok önemli bir görev o son ezber zamanına ulaşıncaya kadar sabretmektir.

Ezber yaparken çok zorlandığınız dönemlerde “Benden bu kadar, artık hafızlığı devam ettiremiyeceğim, ne yapalım bu­raya kadarmış, en iyisi ailem ve Kuran kursu idaresiyle gö­rüşüp ayrılayım, pes!” dediğiniz durumlarda sizlere tavsiyem: Şartla­rınızı, imkânlarınızı biraz daha zorlama sabrını göster­menizdir. Şayet sizler hafızlıktan ümidinizi kesmeye başladı­ğınız o an­larda son bir gayret daha gösterebilirseniz sabrın bir sonraki aşamasının zafer olduğunu göreceksiniz. Bu yüzden zafer son durağın adıdır. Son durağa gelinceye kadar lütfen sabırlı olun.

Ezber için verdiğimiz bu sabırlı mücadele bizim ezber ye­teneğimizin gelişmesini de sağlayacaktır. Böylece formülümü­zün üçüncü maddesi de kendiliğinden gerçekleşmiş olacaktır.

Hafız adayı kardeşlerim!

Şayet THY formülüyle hafızlığa başlarsanız hafızlığınızın kolaylaşacağından emin olabilirsiniz. Çünkü sadece hafızlıkta değil, hayatın bütün alanlarında, şayet bir işe tutkulu başlar ve hedefe ulaşmak için var gücünüzle koşarsanız Allah’ın izniyle hiçbir güç size engel olamayacaktır yetenekleriniz ve bece­rileriniz bu doğrultuda kendiliğinden gerçekleşecektir.

3. Ezber Kapasitesi Keşfedilmeden Hafızlığa Baş­lanmamalı 

İşte size yeteneğinizi anlama yöntemi.

Hafız adayı önce ezber kapasitesini belirlemeli. Kolay ve zor sayfaları veya ortalama bir sayfayı ne kadar bir zamanda ezberleyebileceğini belirlemeli. Hafızlık öncesi düzenli ola­rak ezber yaparak kendi kapasitesini tespit etmeli.
Günde bir sayfa ezberlemeyi seriye bağlamadan, yani her gün sıkılmadan, düzenli olarak ezber yapma alışkanlığı kazan­madan, kesinlikle hafızlığa başlamamalı.

Hafızlığa başlama antrenmanı olarak, önce Kuran’ın son sürelerini (Nas süresinden Duha suresine kadar) sonra da Ya­sin, Tebareke dediğimiz Mülk suresini ve Fetih surelerini hafız­lığa başlamadan önce mutlaka ezberlemeli.

Bir önceki paragrafta adı geçen sureleri ezberlerken dü­zenli olarak her gün bir sayfayı ezberlemeyi başarabiliyorsanız hafızlığa başlayabilirsiniz.

Hafız adayı kapasitesinden az ezber yaparsa hafızlığın uzayacağından zamanla öğrencide usanma, yılma, bıkma baş gösterebilir. Yine aynı şekilde kapasiteden fazla ezber yapmaya kalkarsa aynı şekilde talebenin gayreti boşa gider ve hafızlıktan soğuyabilir.

Bunun için hafız adayı hafızlığa başlamadan önce ezber kapasitesini belirlemesi gerekir. Kapasitenin altına inmemeli ve maymun iştahlı olup da kapasitenin çok üstünde de ezber yapmaya kalkışmamalı. Kapasite zorlanmalı ama hangi dö­nemde ne kadar sayfa ezber yapabiliyorsa ona göre hareket etmeli, dengeyi iyi sağlamalıdır.

Genellikle hafızlığın başlarında az sayfa (ham) ezberlen­meye çalışılır ama zamanla artan kapasiteye göre birkaç sayfa birden ezber yapılabilir. Bu yüzden öğrenci kendini test etmeli kapasitesine göre hareket etmelidir.

Şayet talebe kendi kapasitesini belirle(ye)mezse bu nok­tada hafızlık hocası devreye girmelidir. Hocalar öğrencilerini çok iyi tanımalı, öğrenciyi boş bırakmamalı ya da gereğinden fazla ezber vererek öğrenciyi de üzmemeli, hafızlıktan soğut­mamalıdır.

Bizim hafız adaylarına tavsiyemiz kapasitelerini kendileri­nin belirlemeleridir. Bu işi hafızlık hocalarına bırakmamalarıdır. Çünkü hocalar kapasitenin altında veya çok üzerinde ham verirse, hafızlıktan soğuma ihtimali doğabilir. Biz işinizi şansa bırakmamalıyız.
Ayrıca “Bir an önce hafız olmak değil, kalıcı hafız olmak” ilkesiyle hafızlığa başlamak gerekir. Bir senede hafız olup her sayfada defalarca takılacağıma iki senede hafız olurum ama hiçbir sayfada takılmam, düşüncesiyle hafızlığa başlamalıyız. Sonraki pişmanlık çok daha acı olduğunu söyleyen birçok hafız mevcuttur, haberiniz ola!

kuranı-kerim.

Hafızlık için bilinmesi gerekenler

“Muhakkak bizim askerlerimiz olan peygamberler ve onlara tabi olan müminler elbette galiptirler. Her ne kadar bazı zamanlarda mağlup gibi görünseler de, itibar sonadır ve hüküm ekser içindir ve nadir olan yok gibidir”. (Sâffât suresi ayet 173) İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin yaptığı bu ayet-i kerimenin tefsirinde Hazret-i Allah (c.c.) böyle buyuruyor. Tefsirin devamında ise Müslümanların mağlubiyet sebepleri olarak, emre muhalefet, dünyaya tamah etmek, kendini beğenmek, gurura kapılmak olarak sıralanıyor. Engellenemeyecek mukadder olan ilahi nusret ise, Kur’ân-ı Kerîm’e sımsıkı sarılmaya bağlanıyor.

Kur’ân-ı Kerîm bir derya, bir deniz, bir hazine… Onda, doğru düşünenler için ibret, haram ve helalleri gösteren bir rehber, insanı aldatan her şeyden kurtuluş, dertli gönüllere şifa, her zaman koruyucu bir sığınak, insana ve hayatına dair yaş veya kuru, küçük veya büyük her ne varsa Kur’ân-ı Kerîm’de yer alıyor.

Kur’ân-ı Kerîm’in mucizelerinin sonu yok. Geçmişe ve geleceğe ışık tutan Kur’ân-ı Kerîm’i okuyanlar, ne kadar tekrar etseler de onu eskitemezler. O, ışık veren bir ziya, aydınlık saçan bir nurdur. Peki, 1400 yıldır dünyayı ve insanlığı aydınlatan bu nur, evimize ve gönlümüze ne kadar sirayet edebiliyor?

Ona inananın muvaffak olduğu, hükmüne uyanın sadık olduğu, sarılanın hidayete erdiği, onunla amel edenin kurtulduğu Kur’ân-ı Kerîm, kütüphanedeki yerinde mi duruyor, yoksa her fırsatta dilimize, gözümüze, gönlümüze, fikrimize ve dualarımıza mı giriyor?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) “İçerisinde Kur’ân’dan bir şey bulunmayan kimse, harap olmuş ev gibidir.” buyuruyor. Hadis-i şerif, kalbinde, aklında, dilinde Kur’ân-ı Kerîm’den bir şey olmayan insanı, işe yaramayan, bir eve benzetiyor.

Bu hususta Ebu Hureyre (r.a) da “Hangi evde Kur’ân-ı Kerîm okunursa, orada bolluk bereket olur, şeytanlar uzaklaşır ve melekler o eve hücum eder. Hangi evde Kur’ân okunmazsa, o evde darlık, sıkıntı, huzursuzluk baş gösterir.” buyuruyor. Peygamberimiz’den bu güne kadar Müslüman olarak hayat süren milyonlarca insan, Kur’ân-ı Kerîm okuyarak şifa buldular, sıkıntılardan kurtuldular, bereketli bir dünya hayatı yaşayıp bereketli bir ahiret hayatı umarak irtihal ettiler. Önceki Müslümanlar gibi bizim de şifa ve bereket kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’le olan ünsiyetimize geçmeden, onun uzun tarihini kısaca anlatalım.

Kur’ân-ı Kerîm’in inzali

Kur’ân-ı Kerîm kâğıda yazılı olarak inmemiştir. “Eğer sana kâğıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak da onu elleriyle tutsalardı, yine de o kâfirler: ‘Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir’ derlerdi.” (En’am sûresi, ayet 7) Bu ayet-i kerimeden de anlaşılıyor ki Kur’ân-ı Kerîm kâğıda yazılı olarak inmemiş, vahiy halinde Cebrail Aleyhissalam vasıtasıyla Rasulüllah Efendimiz’e indirilmiştir. Ancak Abese Sûresi ayet 13-16’da Kur’ân-ı Kerîm’in yazılması da anlatılmaktadır. “Bu kitap şanlı, yüce, tertemiz sahifelerdir. Asil ve faziletli kâtipler eliyle yazılmıştır.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ümmetine Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemelerini tavsiye ediyorlardı. 1000 kadar sahabe-i kiram sûrelerin hepsini ezberlemişlerdi. Diğerleri ise Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısmını ezberlemişti. Peygamber Efendimiz ezberlenmesini arzu ederken bir taraftan da Kur’ân-ı Kerîm’in yazılmasını istiyordu. Böylece Kur’ân-ı Kerîm hem yazılı hem de hafıza yoluyla tereddüde mahal bırakmadan tarihi yolculuğuna devam edebilirdi. Biz buradaki iki yoldan hafızlık yolunu ele aldık.

Kur’ân-ı Kerîm’e kâmil manasıyli ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v) vakıf olmuşlardır. Ondan sonra da sahabe-i kiram. Ashab-ı kiram Kur’ân-ı Kerîm’i ezberliyorlardı. Onlar önce manaya vakıf oluyor, anlıyor ve öyle ezberliyorlardı.

Asıl maksat manasını düşünerek, anlayarak tedebbürle okumaktır. Nihai hedefte bu olması gerekiyor. Bugün tam bir hafızlık uzun bir süreç gibi gözükebilir. Ancak elden geldiğince ayet ayet, sûre sûre, önce mana sonra ezber yaparak sahabe-] kiram efendilerimizin yolunu takip etmek gerekiyor.

kuran-gül

İlk dönemlerde hafızlık nasıl yapılırdı?

Mekke-i Mükerreme’de Daru’l-Erkâm, Medine-i Münevvere’de ise Mescid-i Nebevi’nin yanında Ashab-ı Suffe’den çok sayıda sahabe Hâfız-ı Kur’ân olarak yetişmişti. Ashab-ı Suffe sürekli Kur’ân-ı Kerîm okumakla meşgul olurlardı. Onlar vakitlerinin çoğunu Peygamber Efendimiz’in huzurund; geçirir, Efendimiz’den Kur’ân ve ilim öğrenirlerdi. Ne ticaret, ne sanat, n ziraat, ne de herhangi bir kazançla meşgul olmaz, sadece Kur’ân ve ilim öğrenirlerdi. Onlar Kur’ân-ı Kerîm’in tadını almışlardı. İaşeleri Peygamber Efendimiz ve diğer sahabeler tarafından temin edilirdi. Mütevazı ve çok feyizli bir ortamda yetişen Ashabı Suffe, sayıları 400’üı üzerinde Kur’ân ve irfan ordusuydu

İlk hafızlar onlar arasından çıktı. Ashabı Suffe ilk gelen ayetleri hıfz ederlerdi. Ayetlerin manasını, emir ve yasaklarını öğrenmeden diğer ayetlere geçmezlerdi. İslamiyet’in başlangıcında yüzlerce Hafizu’l Kur’ân yetişmişti. Kur’ânı ezberleyen ve onu başkalarına
öğretenlere “Kurrâ” namı verilirdi. Onların başlattığı Kur’ân sevdası (hafızlık okulu) bugün de aynı usulle devam ettiriliyor.

Hafızlık sistemi ve Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemek Hazreti Allah’ın Ümmet-i Muhammed’e verdiği en şerefli mazhariyettir.

Bu şerefli mazhariyet sahabe devrinde zirvedeydi. Daha sonraki dönemlerde hafızlık eğitimi sistemleştirildi. Mesela; Selçuklular döneminde Daru’l-Huffaz ve Daru’l-Kurrâlar kurulmasıyla, hafızlığın kurumsal hâle getirildiğini söylemek mümkündür. Osmanlı döneminde ‘Sıbyan Mektebi’ni, yani temel eğitimi tamamlayan bir öğrenci, önce alt seviyedeki bir Daru’l- Huffaza gider, orada hafızlığını tamamlardı. Sonra kıraat vecihlerini ve okuyuş usullerini, (Aşere ve Takrib) öğrenmek amacıyla Daru’l-Kurrâya devam ederdi. Bu kurumların başındaki hoca efendilere Reisü’l-Huffaz ve Reisü’l-Kurrâ denirdi.

Evliya Çelebi’nin kaydettiği bilgilere göre İstanbul’da “Esnaf-ı Hafızan-ı Kur’ân-ı Azim”in sayısı 3000 kadarı kadın olmak üzere 9000 idi. Merasimlerde hafızlar fetih sûresini okuyarak alay köşkünün yanından geçerlerdi.

Tarih boyunca İslam coğrafyasının her beldesinde hafız yetiştiren müesseseler vardı. Buralara genel olarak Kur’ân Mektebi manasına gelen isimler verilirdi. Kur’ân Mekteplerinde bölgeye göre her çocuk için ufak bir rahle ve bir de ufak minder bulundurulurdu. Afrika’da buna ilaveten tahta tablet olurdu. Talebeler tablet üzerine yazdığı ayetleri okur, ezberlerdi. Kâğıdın olmadığı yerlerde takip edilen bu usul hem yazma hem de ezberleme üzerine kuruluydu. Ama her nerde olursa olsun Kur’ân talebeleri tarih boyunca hoca efendi gelmeden derse toplanır, her biri kendi rahlesinin başına oturup Kur’ân-ı Kerîm ezberlemeye başlardı.

Hafızlığa başlama

Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Kur’ân, bir ucu Allah’ın diğer ucu sizin elinizde olan bir iptir.

Ona sımsıkı tutunursanız, ebedi olarak sapmaz ve yok olmazsınız.” buyuruyor. Kur’ân-ı Kerîmin nasıl bir mucize-i ilahi olduğunu bilen insanlar, bir ucu Hazreti Allah’ta olan bu ipi kendilerince tutmaya çalışırlar. Onlardan biri de hafızlardır. Hafız, Arapçada “korumak, saklamak ve ezberlemek” manasına gelen hıfz kökünden türemiş bir sıfattır. Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını (114 sûre, 6666 ayet, 604 sayfa) ezberleyenlere, hafız denir.

Kur’ân-ı Kerîm’i kalbine ve hafızasına nakşedip ilk muhafaza eden Peygamber Efendimiz olmuştur. Sonrasında ise dört büyük halife Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz gelirler. Muhacirinden Talha b. Ubeydullah, Saad b. Ebi Vakkas, Mus’ab bin Umeyr, Ebu Hureyre. Hanım sahabilerden Hazreti Aişe, Hazreti Hafsa, Hazreti Ümmü Seleme. Ensardan Übey b. Kâb Mu’az b. Cebel, Zeyd b. Sabit, Zeyd el Ensari ve Ebu’d Derda hazretleri meşhur hafızlardan bazılarıdır.

Ayeti kerimede Hazreti Allah üç sınıf hafızdan bahsediyor. “Sonra biz o Kitabı (Kur’ânı) kullarımızdan seçtiklerimize miras verdik.

Onlardan da kendilerine zulmeden var, ortadan giden var, Allah’ın izni ile hayırlarda öne geçen var. İşte büyük lütuf budur. (Fatır sûresi, ayet 32) Bunlardan ilki, hafızlığı unutarak kendine zulmedenler. İkincisi ortada gidenler, bir şekilde unutmamak için gayret edenler. Üçüncüsü ise hayırda yarışanlar, “Ben onu nasıl muhafaza edebilirim, manasına daha iyi anlayıp nasıl daha iyi amel edebilirim diye düşünenlerdir. İşte Hazreti Allah bu üçüncü sınıftaki hafızları methediyor. Onlara maddesiyle, manasıyla, ahlaki duruşuyla içten
gelen bir güzellik ihsan ediyor. Bu güzelliğin sebebi Kur’ân-ı Kerîm’e bağlılıktır. Methedilen hafız olabilmek için Kur’ân-ı Kerîm’in sadece lafzını değil manasını iyi anlamak, yaşamak ve yaşatmaya çalışmak gerekiyor.

Kuran121-300x268

Hafızlık hangi yaşta yapılmalı?

Her şeyin münasip bir zamanı olduğu gibi elbette hafızlık eğitiminde de yaşın rolü büyüktür. Gençlik ve ilk gençlik çağı (buluğdan önceki dönem) hafızlık için en uygun zaman kabul ediliyor. “Kim gençliğinde Kur’ânı öğrenirse, Kur’ân onun etine ve kanına karışır. buyuran Peygamber Efendimiz, burada gençlik çağında Kur’ân öğrenmenin ehemmiyetine işaret buyuruyor. Bu çağlar istekli olma, meşguliyetin azlığı, gönül huzuru açısından en verimli dönemdir. Gençlik ve ilk gençlik yıllarında zihin berrak, meşguliyetler az, beyin tazedir. Dolayısıyla bu dönemde hafızlık yapmak daha kolaydır.

Hafızlık için yaş sınırı konulmamakla birlikte geleneklerimizde 15, 16 yaşına varmadan hafızlığa başlamak tavsiye ediliyor. Hazreti Ali Efendimiz bu yaşlardaki gencin kalbini boş bir tarlaya benzeterek, bilgi olarak verilen her şeyi kabul edeceğini söylüyor. Fakat bu çağ serap gibidir, çabuk geçer. Olgunluk ve ihtiyarlıkta ise çok çalışmaya tahammül edilemez. Ancak yukarıda zikrettiğimiz hadisi şerifin devamında Peygamber Efendimiz, “Kim ihtiyarlığında Kur’ân öğrenir, Kur’ân ile çok ilgilenir ve unutmazsa, onun için iki kat sevap vardır.” buyurarak Müslümanları ileriki yaşlarda da Kur’ân öğrenmeye teşvik etmiştir. Bir de insanlar arasına hafızlığın sadece 10 -15 yaşlarında yapılabileceği anlayışı hâkim. Ancak araştırmalara göre anlayış ve idrak seviyesi 20 ila 40 yaşları arasında zirveye çıkıyor. İlk gençlik çağında hafız olamayanlar, özellikle bu dönemi fırsat bilip hafızlığa başlayabilirler.

Hafızlık eğitiminde “Osmanlı Usulü”

Tarih boyunca Kur’ân-ı Kerîm ezberlenirken farklı coğrafyalarda farklı sistemler tatbik edildi. Afrika’da olduğu gibi bazı bölgelerde, Fatiha sûresinden başlanıp Nas sûresine doğru ezberleniyor, bazı bölgelerde ise Kur’ân-ı Kerîm sûre sûre ezberleniyor.

Bizde ise Osmanlı döneminden itibaren tatbik edilen, Osmanlı Usulü dediğimiz hafızlık sistemi halen en yaygın takip edilen usul.

Osmanlı Usulü hafızlık sistemine göre Kur’ân-ı Kerîm ezberlemeye, her cüz’ün son sayfasından başlanıyor. Son sayfalar bitince birinci tur (şavt) bitmiş oluyor. İkinci turda sondan ikinci sayfa, üçüncü turda sondan üçüncü sayfalar ezberleniyor. Her bir turda daha önce yapılan ezberler sürekli tekrar ediliyor. Böylelikle önceki ezberler kuvvetlendiriliyor.

Bu sisteme göre yirmi turu bitirenler hafız oluyor. Yazımızda hafızlık kurslarında tatbik edilen bu sistemin nasıl işlediğini sizlere anlatacağız. Konuyu anlatmaya geçmeden önce, diğer sistemlere göre hafızlık yapmanın avantaj ve dezavantajlarından biraz bahsedelim.

“Kur’ân-ı Kerîm’i Osmanlı usulüyle ezberlemenin farkı nedir? Baştan sona ezberlemek daha kolay değil mi?” sorumuza, Hafız-ı Kurrâ Mehmet Uçar şöyle cevap verdi: “Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemenin birkaç tane usulü var. İsteyen kendine uygun olan usulu takip edebilir. Ancak hafızlık sabır ve inanç isteyen bir süreç, ecdadımız bu ilme kafa yorduğu için talebenin halet-i ruhiyesini de düşünerek, Osmanlı usulünü geliştirmiş. Düşünün, baştan sona ezberleme usulüyle bir hafız ilk on cüzü ezberliyor. Sonrasında eline Kur’ân-ı Kerîm’i alıp ‘Bu kadar sayfa ezber yaptım; ama şu kadar sayfa daha duruyor, daha yolun başındayım.’ diyerek orayı gözünde büyütebilir. Ancak Osmanlı usulünü takip eden hafızlar bunu asla demiyor. Ona göre Kur’ân-ı Kerîm’in tamamı eşit. Çünkü her cüzden ezberlediği sayfalar var. Hatta Osmanlı usulüyle,’Her cüzden ezber yaptım. Biraz daha gayret edeyim, hafızlığı bitireyim.’ diyerek, ezber iştahı daha da artıyor. Ecdadımızın hafızlık sistemi, hafızı sürekli ileriye doğru teşvik ediyor, gayretini ve şevkini artırıyor, ona sonraki sayfaları ezberletme gücü veriyor.” Ayrıca ecdadımız bu sistemle hafıza tekniğini de kullanmış ve sayfaları kodlamıştır. 600 sayfayı baştan sona ezberlemek mi kolay, yoksa 30 tane 20 sayfayı ezberlemek mi? Hafızlar bu kodlama sayesinde hangi ayetin nerede olduğunu daha kolay buluyorlar. Mesela “Rabbenağfirlî velivâlideyye…” ayeti nerededir
sualine, 13. cüzün 19. sayfasının, alt beş satırındadır diye cevap verirler.

Burada bir gerçeği de ifade edelim, dünyanın her tarafından Osmanlı hafızlık usulünü öğrenip kendi memleketlerinde uygulayanlar olmuş. Hatta yurt dışından Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmek isteyenler bu usulün takip edildiği yerleri gelip buluyorlar. Türkiye’de hafızlıkta Osmanlı usulünü çok güzel uygulayan yerler var. Çok da rağbet gören bu yerler, yapılanın ne kadar doğru olduğunu ispatlıyor. İsteyen her Müslüman bu sistemle rahatlıkla hafız olabiliyor. Hafızlık kursları şu an, ecdadımızın izlerini takip ediyor.

Kuran-ı-Kerim-300x190

Ne kadar zamanda hafız olunabiliyor?

Hafızlıkta bir kişinin hedefini gerçekleştirme süresini, hafızın kendisi belirliyor. Normal şartlar içerisinde hafızlık eğitimi 1 ila 2 yıl sürüyor. Hafızlık kursunda bir iki yıl içerisinde hafızlığı bitirenler olduğu gibi, gayretli çalışmalarıyla 6 ay gibi çok kısa bir sürede hafızlığını  tamamlayanlar da var.

Hafızlık yapmak için yola koyulanların aklına ilk şu soru gelebilir, “Kaç ayda hafız olabilirim?”

Bu soruya hafız-ı Kurrâlar şu hikâyeyi anlatarak cevap veriyorlar: Tarlasında çalışan bir hocaya tanımadığı biri yaklaşıp sormuş: -Efendi Amca, falanca köye tam olarak kaç saatte gidebilirim?

Hoca cevap vermemiş. Hâlbuki üç kez seslenmiş yabancı. “Herhalde sağır.” diye düşünüp yoluna devam etmiş.

Epey uzaklaştıktan sonra, Hoca, “Evlat gel!” diye bağırmış.

Merakla geri dönen gence,

“Sen tam olarak iki buçuk saatte gidersin.” demiş.

Genç adam demiş ki: “Amca bey, biliyordun da daha önce niye söylemedin?”

“Evet” demiş hoca, yolu biliyorum; ama senin nasıl yürüdüğünü görmeden nasıl cevap verebilirdim?”

Hafızlar sayfaları nasıl ezberliyor?

Kur’ân sayfaları ezberlenirken satırlar “beşer beşer” ezberleniyor. Bu, hafızlık için çok mühim bir husus. Hafızlıkta sayfaları beşer beşer ezberlemenin ayrı bir hikmeti var. Kur’ân-ı Kerîm’in ilk nazil olan ayetleri “alak sûresinin” ilk beş ayetidir. Beşerli ezber sistemini pratik hayatta tatbik eden hafızlık hocaları, bunun faydasını hatimle kıldırdıkları teravih namazlarında görmüşler. Talebelerine de bu usul üzere hafızlık yaptırıyorlar.

Osmanlı usulü ile sayfa ezberleme

Ezberlenecek ilk beş satır asgari 15 kez mahreç ve tecvid kaidelerine uyularak okunuyor. 15 defa okumanın da bir usulü var. Önce tertil (yavaş okuyuş) ile bir-iki defa okunuyor. Özellikle ilk okuma hocanın huzurunda oluyor. Sonra orta okuyuş (tedvir) ile 12-13 defa okunmaya devam ediliyor. Şayet ihtiyaç olursa hızlı okuyuş (hadr) ile birkaç kez daha okunabiliyor. Buradaki püf nokta, sayfaları yüzüne okurken çok dikkatli olmaktan geçiyor. Çünkü doğru bakamayan talebe doğru göremiyor ve ezberi eksik ya da yanlış oluyor.

Kur’ân-ı Kerîm ve biz

Peygamber Efendimiz’den sonra Ashab-ı Kiram ve Müslümanlar Kur’ân-ı Kerîm’e sahip çıktı.

Hem erkeklerden hem de kadınlar arasından binlerce hafız ve hafizeler yetişti. Hazreti Ebu Bekir Efendimiz: “Dünya işiyle ahiret işi yan yana geldiğinde ahireti tercih edin. Dünya işiniz de yoluna girer.” buyuruyor. Ashab-ı Kiram hep Kur’ân-ı Kerîm’i tercih ettiler ve kendi dönemlerinde büyük fetihler yaptılar.

Hasbelkader hafızlık yaşını geçirmiş, bu işe gönül veren ihtiyarların da kendilerine bir hafızlık hedefi koymaları gerekiyor. Çünkü 100 yaşında da olsa herkesin hidayete ve Kur’ân-ı Kerîm’e ihtiyacı var. İbrahim Aleyhisselamın ateşini söndürmek için su götüren karınca misali, hafızlıkta da önemli olan niyettir. Mesela her Müslüman, “Ben Kur’ân’ın onda birini ezberleyeceğim, oranın hafızı olacağım.” diyerek yola çıksa, bu niyeti, Hazreti Allah’ın hikmetiyle tamamını ezberlemesine vesile olabilir. Hazreti Kur’ân’ın tadını alan bir ebeveyn elbette evladını da hafız yapmak isteyecektir. Nitekim hafızlık yapan talebelerin ailelerinde en az bir hafızın olması, hafızlık kararında ailenin ne kadar tesirliolduğunu gösteriyor.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki genç olsun ihtiyarlar olsun, Kur’ân-ı Kerîm’den yeteri kadar ezber yapmamış çok sayıda Müslüman var. Çoğu namaz kılarken sadece birkaç sûre okuyabiliyor. Bir ömür, 7-8 yaşlarında ezberlenilen birkaç sûreyle geçiyor. Özellikle yaz tatilleri Kur’ân-ı Kerîm ezberi yapmak için iyi bir fırsat. Bu zaman değerlendirilirse, tam olmasa da yarım hafız, bir cüzün hafızı ya da “Yasin sûresinin hafızı” olunabilir. Ayrıca namaz kılacak kadar ayet ve sûre ezberlemek her Müslüman için farz-ı ayındır. Fatiha ile birlikte bir sûre ezberlemek vacip, Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezberlemek ise farz-ı kifayedir.

Tabi Kur’ân-ı Kerîm’i hayatımıza alabilmek için öncelikle bilgisayarın, televizyonun ve internetin fuzuli işlerinden hemen vazgeçmek gerekiyor. Bunun için en güzel yol, akşam olunca ailesi ile birlikte toplanıp Hazreti Kur’ân ile meşgul olmaktır. Evde hafızlık kampı yapmak, hane halkı için tercihi zor ama mükafatı büyük bir yol olacaktır. Kur’ân-ı Kerîm’i her gün okumak, onunla yaşamak, onu öğrenmek, onu ezberlemek, olmadı namaz sûrelerini gözden geçirmek bile Kur’ân okurunu, Peygamber Efendimiz’in gıpta ettiği iki sınıftan biri yapabilir. “Ancak iki kişiye gıpta edilir. Biri Allahü Teâlanın kendisine Kur’ân-ı Kerîm ihsan ettiği ve onu gece gündüz okuyan kimse; diğeri ise Allah’ın kendisine verdiği malı gece gündüz infak eden kimsedir.”

Hafızlık tabirleri

Ham (çiğ):İlk defa ezberlenecek sayfa

Has (pişmiş):Daha önce ezberlenmiş sayfalar

Haslama: Ezberleri kuvvetlendirmek için yapılan tekrar

Galat:Yanlış ezberlenmiş kelime harf veya harekeye denir.

Kaynak: İnsan ve Hayat

Sponsorlu Bağlantılar

“Hafız olabilmek için yapılması gerekenler nelerdir?” için 2 yanıt

Hafızlık için çalışma ortamı nasıl olmalıdır.? Rahle ve minder ortamı mı yoksa sıra tarzında resmi bir ortam mı daha iyi olur?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

RenkliNOT